Ömer Zülfü Livaneli 1946 yılında Konya Ilgın’da doğdu. Sinemaya ilgisi özgün  film müzikleri yapmakla başladı. Hikaye kitapları yazdı. Çeşitli ülkelerde  konserler verdi. Yorumuyla uluslararası üne sahip oldu. Yer Demir Gök Bakır'la  yönetmenliğe başladı (1987). 
 
Önemli filmleri (besteci):Otobüs (Tunç  Okan), Sürü (Zeki Ökten), Hazal (Ali Özgentürk), Yılanı Öldürseler (Türkan  Şoray), Yol (Şerif Gören)-Yönetmen: Sis (1988). 
HAKKINDA  YAZILANLAR 
Zülfü Livaneli:‘Hayatımı kültüre adadım
Ünal  Bolat
Türkiye 2 Aralık 2000 
Dünya Değişirken
Gazetedeki köşemin adı  da Dünya Değişirken... Ben değişime çok açık bir insanım ve dünya değişiminin  rotasını çizen insanlarla da arkadaşım. Gorbaçov’la da çok yakın arkadaşlığım  var. Bunlar dünyayı değiştirmiş insanlar. Bunlarla yıllardan beri görüş alış  verişi içerisindeyim. Benim söylediğim şey şu. Ben gerek gençliğimde gerek  politik yaşamla ilgilendiğimden beri hiçbir zaman Sovyetler Birliği hayranı  olmadım. Oradaki sistemi tasvip etmedim. Komünist partililerin dikta rejimiyle  yönettiği ülkelere hiçbir yakınlık duymadım. Ben ilk başta düşündüğümü şimdi  yine savunuyorum. Neydi bu: “Bu dünyada sömürü alçakça bir şeydir. İnsanların  sömürülmemesi lazımdır. Çalışan insan emeğini alması lazımdır. Ülkelerin  birtakım zenginler tarafından soyulmaması lazımdır. Bir de kültürün insan  yaşamında çok seviyeli bir şekilde yer tutması gerekir.” Ben hayatını buna  adamış bir insanım. Ben kültür adına mücadele verdim. Kültürün insanlar  tarafından gündelik hayatlarında yudumlanması gerekir. Benim görüşlerim buydu  yine aynı görüşleri savunuyorum. 
21. yüzyılı da  ıskalayacağız
1920’lerde çok umutlu başlamıştı Türkiye Cumhuriyeti. Bugün  geldiğiniz noktaya bakın. Yunanistan’ın yaşam kalitesi bakımından 65 basamak  altındayız. Ama bütün zihinler hâlâ devleti ele geçirip kamu kaynaklarını  soymak, yandaşlarına paylaştırmakla meşgul. Bundan başka bir şey yok. İşte  bunlar, bizi geleceğe umutlu bakamayacak hale getiriyor. Biz 20. yüzyılı  ıskaladığımız gibi, 21. yüzyılı da daha fazla ıskalamaya aday haldeyiz. Çünkü  aradaki farklar açılıyor. Bugün İngiltere önümüzdeki 20 yıl içinde Hindistan’dan  75 bin bilgisayar mühendisi alacak. Bunun anlaşmasını yapıyor. Hindistan bütün  okullarında eğitimini bu bilgisayara göre yönlendirdi. Büyük bir insan gücü  oluşturuyor. Bu bakımdan, Toffler benim çok yakın arkadaşımdır. Bütün dünya bu  beyinden, bu fikirden yararlanır. Onu zamanın Başbakanı Demirel’le de  görüştürmüştüm. On yıl önce bize çok güzel bir teklif yapmıştı. “Slikon vadisi  kapsamında Türk şirketleri girişimde bulunsun. Belki şirketler belli bir para  kaybedebilir ama hiç olmazsa bu teknolojiyi ülkenize transfer edebilirsiniz”  demişti. Bunu o zaman Demirel’e iletmiştik. Ama ne yazık ki aile  fotoğraflarından bu gibi işlere vakit yoktu. Olmadı da... 
Sanatçı mı  afyon mu?
Sanatçı denilen, bilmem bir gecede kırk milyar alan, toplumu  eğlendiren oyalayan kimselere sanatçı deniliyorsa ben öyle sanatçı değilim.  Türkiye’de son yıllarda göze çarpan bir gelişme var. Bu toplumun sorunları çok  ağır, giderek de ağırlaşıyor. Devlet kaynakları soyuluyor.Yurttaşların bu  devlette hiçbir söz hakkı yok. Dört yılda bir onlardan oy alıp bırakılıyor.  Onların fikirlerine sözlerine hiç önem verilmiyor.Sağlık sistemimiz çöküyor,  eğitim sistemimiz çöküyor. Ülkenin geleceğine ait kaygılar yoğunlaşıyor.  İnsanlar yaşam güçlüğü içinde. Bu durumda bir ülkede insanların siyasete  ağırlıklarını koymaları ve zengini daha zengin fakiri daha fakir yapan bu  sisteme katlanamamaları gerekir. Ama bu insanlara afyon gibi bir eğlence sistemi  sunuyor özel televizyonlar. Birtakım üç dört tane mankenin aşk ilişkilerine, o  gece kiminle yatıp kalktığına, hangi arabayla nereye gittiğine kilitlenmiş bir  eğlence şekli var. Bunu da sanat dünyası diye adlandırıyorlar.