Tekil Mesaj gösterimi
Alt 13-03-2007, 11:11   #30
OnuR
 
OnuR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

IFK OLAYI


Ifk; yalan, büyük yalan, Iftira namuslu birinin namusu hakkinda Iftira etmek.

Ifk olayi; Islâm tarihinde Resulullah (s.a.s)'in zevcesi ve müminlerin annesi (el-Ahzâb, 33/6). Hz. Âîşe hakkında münâfıklar tarafından uydurulan Iftira olayının adı. Olay Buhâri, Müslim gibi ana kaynaklarda tafsilâtlı olarak anlatılır. Bizzat Hz. Âîşe, olayı cereyan tarzı ve sebepleriyle birlikte detaylı olarak anlatmaktadır.

Olayın gerçek yüzü münâfıkların, Medine'de güvenli bir yurt edinen ve günden güne gelişen islâm toplumunu parçalamak için islâm peygamberinin aile mahremiyetini hedef alarak, baş vurdukları bir aleyhte propaganda ve karalama hareketidir. Onlar, Resulullah'ın, en yakın arkadaşları ile arasını açabilirlerse, islâm'i yok etme emellerine kısa yoldan varabileceklerini zannediyorlardı. Münâfıklar Mustalikogullarına karşı düzenlenen cihat harekatında, Hz. Âîşe'nin başına gelen normal bir olaydan yararlanarak Hz. Ebu Bekir'le Resulullah'ın arasına fitne sokmaya ve Resulullah'ı gözden düşürmeye çalıştılar.

Münâfıklar, hicretin beşinci yılı şaban ayında, Necid bölgesinde, Müreysî suyu yaninda konaklamış olan Mustalikoğulları kabilesine karşı düzenlenen sefere savaşın şiddetli geçmeyeceğini bildikleri için kalabalık bir şekilde katılmışlardı.

Resulullah sefere çıkmadan önce, adeti olduğu üzere, hanımları arasında kura çekmiş, kendisiyle beraber sefere gitme kurasi Hz. Âîşe'ye çıkmıştı (Buhârî, Sehâdet, 15).

Bu sefer esnasında münâfıklar, Mekkeli Muhacir müslümanlarla, Medine'nin yerlisi Ensar arasına fitne sokmaya da çalıştılar. Bunun için bölge ve kabile taassubunu kullandılar. Bir seferinde iki müslüman grubu birbiriyle kılıca sarılacak hale getirmiş, olay Resulullah (s.a.s) tarafından kolayca önlenmiştir. Bu arada münâfıklarin reisi Abdullah b. Übeyy:

"Medine'ye dönünce, aziz olanların, zelil olanları oradan çıkaracaklarını" söylüyordu (el-Münâfîkûn, 63. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s) Ensari toplayarak durumu anlattı. Ensâr olaya son derece üzüldü. Böylelikle Abdullah b. Übeyy herkesin nefretini kazandı. Hatta oğlu babasının bineğinin üzengisinden tutarak:

"Zelil olduğunu, Allah Resulunün de aziz olduğunu itiraf etmeden seni bırakmam " demiş ve itiraf da ettirmiştir (Ibn Sa'd, Tabakâtu'l-Kübra, II, 65).

Sefer dönüşü ordu, geceleyin bir yere konakladı. Hz. Âîşe ihtiyacı için ordugahın dışına çıktı. Döndüğü zaman, boynundaki Yemen boncuğundan dizilmiş gerdanlığının kopup düşmüş olduğunu gördü. Bu gerdanlığı Hz. Âîşe'ye, gelin olduğunda annesi Ümmü Rûman hediye etmişti (Vakidî, Megazî, II, 428). Diger kaynaklar gerdanlığı kız kardeşi Esma'dan emanet aldığını yazarlar.

Hz. Âîşe, gerdanlığı aramak için ordunun dışında ihtiyacını giderdiği yere gitti. Bulup döndügünde ise kendisinin devesi üzerindeki mahfelinde oldugunu zanneden muhafızlari da dahil olmak üzere, ordunun oradan ayrılıp gitmiş olduğunu gördü. Geri dönüp kendisini ararlar düsüncesiyle orada oturup bekledi. Bu arada da olduğu yerde uyuyup kaldı.

Ordunun artçısı Safvan b. Muattal kendisini görerek, hiç konuşmadan onu devesine bindirdi. Devenin yularını çekerek orduya yetiştirdi (Ibn HIsam, es-Sîre, II, 298).

Ikinci konakta Hz. Âîşe'nin devesinin üzerinde olmadığı anlasılıp bir süre sonra genç bir askerin devesiyle geldiğini görünce, münâfıklar bunu fırsat bilip dedikoduya başladılar. Abdullah b. Übeyy el altından bu dedikoduyu besledi. Müslümanlar bunun Iftira oldugunu anladılar. Meselâ Hz. Ebû Eyyûb el-Ensarî hanımına:

"Ümmü Eyyûb! Senin hakkında böyle birşey söylense kabul eder misin?" diye sordu. O,

"Haşâ, asaletli ve şerefli bir insan böyle bir şey yapmaz." cevabını verdi (Ibn Hisâm, a.g.e, s. 302).

Ne yazik ki münâfiklar dışında üç müslüman da bu dedikoduya kendilerini kaptırdılar; Bunlar Safvan'dan öç almak Isteyen Hassan bin Sâbit, Resulullah'ın hanımlarından Zeyneb binti Cahs'in kız kardeşi Hamne ve Hz. Ebû Bekir'in yardımlarıyla geçinen Mistah b. Üsâse idiler.

Hz. Âîşe yolculuk dönüşü hastalandı ve annesinin bakması için baba evine gitti. Olanlardan tamamen habersizdi. Ne annesi ve babası, ne de Resulullah (s.a.s) olanları kendisine duyurmadılar. Kendisi de Resulullah'ın soğuk davranışına bir mana veremedi. Bir gün Mistah'in annesi durumu kendisine açınca derin bir üzüntüye kapıldı ve günlerce gözyaşı döktü (Müslim, Tevbe, 56). Bu arada Resulullah (s.a.s) kendisine durumla ilgili sorular sordu. Hz. Âîşe ise, halini Allah'a havale ettiğini bildirerek karşılık verdi.

Olayı duyan Safvan büyük bir öfkeye kapılarak kılıcını aldı ve öldürmek kastıyla Hassan'a saldırdı ve onu yaraladı. Bu Resulullah (s.a.s)'e haber verilince Safvan'ın tutuklanmasını emretti. Aslında Safvan kadına ilgi duymayan, erkeklik gücü yok (hasûr) birisi idi. Bunu kendisi de açıkça ifade etmiştir (Ibn HIsam a.g.e, s. 306, Müslim, Tevbe, 57).

>>>

Resulullah (s.a.s) durumu bir de Ashaptan bazılarıyla görüştü. Bunlardan Hz. Osman, Üsâme b. Zeyd, Zeyneb binti Cahs, Ümmü Eymen hep Hz. Âişe'nin tertemiz olduğuna şahitlik ettiler. Hz. Ömer, Hz. Âîse'nin nikâhinin Allah tarafindan kiyildigini hatirlatarak, Allah'in temiz olmayan bir kadınla onu nikahlamayacağını söyledi. Yalnız Hz. Ali lehte olmayan bir konuşma yaptı ve Resulullah için kadının çok olduğunu belirtti. Bir de Hz. Âîşe'nin hizmetçisinin sorguya çekilmesini teklif etti. Hatta dogru söylemesini sağlamak için onu tokatladı. Berire ise, hanımı hakkında iyilikten başka bir sey bilmediğini belirtti. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s) durumu bir de Ashab'a bildirmek üzere minbere çıktı ve bu konuda onların yardımını istedi. Ensardan Sa'd b. Muaz:

"Ey Allah'ın Resulu, sana ben yardım edeceğim. iftiracı Evs kabilesinden ise, ben onun boynunu vururum. Eğer Hazrecli kardeşlerimizden ise, bize emredersin, emrini yerine getiririz" deyince Hazreclilerden Sa'd b. Ubade buna karşı çıktı. Karşılıkla atışmalar neticesinde çıkan anlaşmazlığı Resulullah (s.a.s) yatıstırdı.

Resulullah (s.a.s) büyük üzüntüyle oradan, babası Ebû Bekir'in evinde bulunan Hz. Âîşe'nin yanına gittiğinde, Allah onun temizliğini su ayetlerle Resulune bildirdi:

"O iftira haberini getirenler, sizlerden bir zümredir. Onu siz kendiniz için bir şer sanmayınız. Belki o, sizin için bir hayırdır. Onlardan herkese kazandığı günah vardır. Günahın büyüğünü yüklenen kimseye de büyük bir azap vardır. Ne olurdu o iftirayı işittiginiz zaman, erkek ve kadın müminler, kendi nefisleri ne kiyas ederek hüsnü zan etselerdi de; bu açık bir iftiradır deselerdi!

O iftiracılar buna dört şahit getirselerdi ya! şahitleri getiremeyince de onlar, Allah katında muhakkak yalancıdırlar. Eğer dünyada ve ahirette Allah'ın fazl ve rahmeti üzerinizde bulunmasaydı, içine daldığınız o ifiradan dolayı, sizi her halde büyük bir azap çarpardı. Ortaya atıldığı zanları siz, o iftirayı dillerinizle birbirinize yetiştiriyordunuz. Hiçbir bilginiz olmayan şeyi ağızlarınızla söyleyiveriyor ve bunu kolay sanıyordunuz. Halbuki bu, Allah katında büyük bir vebal idi."

"Ne olurdu, onu işittiginiz zaman: "Bunu söylemek bize yakışmaz! Sübhanallah! Bu büyük bir bühtandır" deseydiniz ya!...." (en - Nûr, 24/11-20).

Bu ayetlerin inişi basta Resulullah (s.a.s) olmak üzere bütün müminleri sevindirdi. Ama iftira yapanların ve yayanlarin cezası da verilmeliydi. Cenabı Hak bunun üzerine şu iki ayeti indirdi:

"Namuslu ve hür kadınlara (zina isnadıyla) iftira atan, sonra da (bununla ilgili olarak) dört şahit getirmeyen kimselerin (her birine) seksen değnek vurun. Onların ebedî şahitliklerini kabul etmeyin. Onlar fâsikların ta kendileridir. Ancak (bu hareketlerine) tövbe edip durumlarını ıslah edenler müstesnâdır. Çünkü Allah çok yarlıgayıcı, çok esirgeyicidir" (en-Nûr, 24/4-5).

Ayetlerde, zina iftirası atanlar için üç ayrı hüküm konulmuştur:

1- iftiracıya seksen sopa vurulacak

2- Şahitligi ebediyyen kabul edilmeyecek

3- Allah'ın taatından çıktığı için fâsıklıkla vasıflandırılacak.

iftira eden, pişman olur, tövbe ederse fâsıklık vasfını üzerinden kaldırmış olur (M. Ali es-Sabûnî, Kur'an-i Kerîm'in Ahkâm Tefsîri, II, 107).

Bu ayetlerin inmesi üzerine Resulullah (s.a.s) Hassan, Hamne ve Mistah'a zina iftirası cezası olarak seksener değnek vurdurdu. Abdullah b. Übeyye'ye bu ceza tatbik edilmedi (Muhammed Rida, Muhammed (s.a.s), Misir 1357/1938, s. 303).

Hz. Ebû Bekir kızına yapılan iftiraya karıştığı için Mistah'a vermekte oldugu yardımı kesmişti. iftira cezası tatbik edildikten sonra Cenabı Hak:

"Sizden (dinde) fazilet ve (dünyada) servet sahibi olanlar, akrabalarına, yoksullara, Allah yolunda hicret edenlere vermelerinde kusur etmesin. Allah'ın sizi yarlığamasını sevmez misiniz? Allah çok yarlıgayıcı, çok esirgeyicidir" (En-Nur, 24/22) ayetini indirdi. Bunun üzerine

Hz. Ebû Bekir:

"Vallahi ben, Allah'ın beni yarlıgamasını elbette arzu ederim. Vallahi ben, artık bunu ondan hiç bir zaman kesmem" dedi ve Mistah'a vermekte olduğu nafakayı vermeye tekrar devam etti (Buharî, Megazî, 34; Tefsîru'l-Kur'ân, 6; Müslim, Tevbe, 56).

İftira, içi başka dışı başka olan iki yüzlü münâfıkların metodudur. iftiradan sakınmak, iftiraya uğrayan mazlumlara arka çıkmak, zalim ve iftiracıları yalanlamak gerekir.
__________________




Besiktas JK






.
OnuR Ofline   Alıntı ile Cevapla