1963 kanlı Noel saldırılarının ilk hedefi Lefkoşa idi. Rumlar merkeze hakim olmakla, bütün Kıbrıs`a hakim olacaklarını sanmışlardı.
22 Aralık günü EOKA`cı Nikos Sampson önderliğindeki Rum saldırganlar Yunan Alayı ile birlikte en büyük Türk semtlerinden Küçük Kaymaklı`ya saldırdı. 5 bin Türk Küçük Kaymaklı`dan göç etmek zorunda kalırken bir grup Türk, Rumlar tarafından tutsak edilmişti.
Nikos Sampson, bu olayda “Makarios Hükümetinin, İçişleri Bakanlığının ve Üçlü Karargah`ın Yunan kanadına mensup subayların emri ile hareket edildiğini” belirterek masum insanlara karşı giriştikleri Küçük Kaymaklı saldırısını, Yunanlıların, Balkan savaşları dışında, Türklere karşı kazandığı yegane zafer olarak niteledi.
Saldırılar vahşet dolu ve insanlık dışı katliamlara dönüşmekte gecikmedi. Rum kesiminde bulunan Lefkoşa Genel Hastahanesinde yatan Türk hastaların katliamı bunlardan sadece biridir.
23 Aralık 1963 tarihli İngiliz ``Guardian`` gazetesinde yayınlanan bir İngiliz Hükümet raporuna göre, hastahanede yatan yirmi beş Türk hasta, yataklarından kaybolmuştu. Bir İngiliz istihbarat subayının bulgularına göre bu hastaların boğazları Rum hastabakıcılar tarafından hasta yataklarında kesilmiş ve vücutları bir kamyona yüklenerek şehrin kuzeyindeki bir çiftliğe götürülerek orada kıyma makinesinden geçirilerek öğütülmüş ve atılmıştı.
24 Aralık 1963`de Türkiye, Yunanistan ve İngiltere ortak bir bildiri yayımlayarak ateş kesilmesi için çağrıda bulundu. Bildiride şöyle denildi:“Türkiye, İngiltere ve Yunanistan hükümetleri Garanti Andlaşması`nı imza eden devletler sıfatı ile Kıbrıs Hükümeti ile Türk ve Rum cemaatlerini halihazır karışıklıklara son vermeye müştereken çağırırlar. Üç hükümet, bu gece ateş kesilmesi için uygun bir semtin tespitine ve her iki cemaatten buna riayeti istemeye Kıbrıs Hükümeti`ni davet ederler. Üç hükümet ayrıca hukuk nizamının korunması lüzumunu göz önünde tutarak bugünkü durumu doğuran güçlüklerin halline yardım maksadıyla müştereken tavassutta bulunmayı teklif ederler.”
Bu çağrıya rağmen Rum çeteleri saldırılarını sürdürerek bu kez Kumsal semtine saldırdı. Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı`nda doktor olarak görev yapan Binbaşı Nihat İlhan`ın eşi ile üç çocuğu şehit edildi.
Türkiye`nin garantörlük hakkını kullanmaya karar vererek Türk Hava Kuvvetleri`ne bağlı uçakların Lefkoşa üzerinde ihtar uçuşu yapması ve Türk Alayı`nın garnizonundan ayrılarak mevzi alması üzerine İngiliz Yüksek Komiserliği`nde taraflar toplanarak “Yeşil Hat” anlaşmasını imzaladı.
Rumlar bir taraftan görüşme masasına gelirken, diğer taraftan Ayvasıl köyünde katliam gerçekleştirerek 12 Türkü toplu mezara gömüyordu.
Türkeli (Ayvasıl) köyündeki kardeşlerimize aynı köyde yaşayan Rumların yaptıklarını yabancı yazarların kalemlerinden beraberce izleyelim.
Noel akşamı yapılan bu katliamı, tanınmış gazeteci yazar H. Scott Gibbons ``Şerefsiz Barış`` (Peace Without Honour) isimli kitabında şöyle anlatıyor:
``Silah sesleri ve tüfek dipçikleri kilitli kapıları dövüyordu, halk sokaklara çıkarılmıştı.
Yetmiş yaşındaki ihtiyar bir Türk, ön kapısının kırılma sesi ile uyandı. Yatak odasından çıktığı zaman kapının içinde birçok silahlı genç adam buldu. ``Çocukların var mı?`` diye sordular. Adam korku ile, ``Evet`` dedi. Bir tanesi ``Onları dışarı gönder,`` diye emretti. Adamın ondokuz ve onyedi yaşındaki iki oğlu ve on yaşındaki kızı alelacele giyinerek silahlı adamın peşinde dışarı çıktılar. Bahçe duvarının dışına dizildiler ve silahlı adam onları makineli tüfekle kurşunlayarak öldürdü.
Başka bir evde onüç yaşındaki bir erkek çocuğu, elleri dizlerinin arkasına bağlanarak odaya atıldı. Bir taraftan ev, gelenler tarafından talan edilirken diğer taraftan bu çocuk tekmelenerek ve dövülerek hırpalandı. Sonra başının arkasından bir tabanca ile vuruldu.
O gece Ayvasıl`da on iki kişi katledildi. Geriye kalanlar tekmelenerek itilip kakılarak evlerinden toplandılar. Bu katliamdan kurtulanlar Yılmazköy`deki (Şillura) Türklerin yanına göçmen olarak sığındılar.
Sonra silahlı saldırganlar dikkatlerini Türk evlerine çevirdiler. Evleri talan edip yıktıktan sonra ateşe verdiler.``
14 Ocak 1964 tarihli Daily Telegraph gazetesi hunharca şehit edilen bu kardeşlerimizin toplu mezarlarının bulunuşunu şöyle anlatıyordu: “Bu akşam, Lefkoşa`dan 13 mil uzaktaki Ayvasıl köyünün dışında gömülmüş olarak bulunan dokuz Türk`ün cesedi, İngiliz paraşüt birliğinin nezâretinde Kızılay Hastahanesine getirilirken hastahanenin dışında sessiz bir kalabalık toplanmıştı. Civarda biri kadın olan üç ceset daha bulunmuş fakat çıkarılamamıştır.
Türkler aynı bölgede öldürülüp gömülmüş olduğuna inanılan yirmi kişinin gömüldüğü yeri tesbit etmeye çalışıyorlar. Hepsinin de Noel`de Ayvasıl köyündeki çatışmalar sırasında öldürüldüğüne inanılıyor.
Köyde kaybolan 7 kişilik bir ailenin de orada gömülmüş olduğuna inanılmaktadır.
Toplu mezarların alel acele bir buldozer tarafından açılıp örtüldüğü görülmüştür. Hepsi kurşunlanmış olan cesetler iki-üç insan boyu derine gömülmüştür.
Başından vurulmuş çocuğun elleri hala dizlerinin arkasında bağlıydı.”
26 Aralık 1963`te Yeşil Hat`ın çizilmiş olmasına ve ateşkes anlaşmasının yürürlüğe girmesine rağmen Rumlar saldırılarını tüm ada sathına yayarak Arpalık, Limasol, Baf ve Erenköy`e saldırdı.
Bu saldırılar sonucu 30 bin Kıbrıs Türkü 103 köyü terk etmek zorunda kalmıştı.
500 civarında Türk`ün şehit olduğu, okulların, camilerin tahrip edildiği kanlı saldırılar sonucu Kıbrıs Türkleri %3`lük toprak parçası üzerinde küçük gettolarda yaşamaya zorlanmış, Kıbrıs Cumhuriyeti organlarından dışlanmış, acı dolu günler yaşamaya başlamıştı.
Rum Yönetim, Türk direnişi karşısında silah zoruyla başaramadığını, Türk bölgelerine deterjandan, eldivene, yün çoraba kadar 49 çeşit malın girmesini yasaklayarak, Kıbrıs Türklerini abluka altına almak suretiyle başarmak istedi.
Fakat Kıbrıs Türk`ü her türlü baskı, zulüm ve saldırıya karşı direndi.