Tekil Mesaj gösterimi
Alt 06-07-2007, 20:11   #1
havali_cocuk
 
havali_cocuk - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Post Bir Roma Gezisi : Veni-Vidi

Julius Cesar’ın baş şehri, aşıklar kenti, yemek, şarap ve dondurma cenneti gibi birçok ünvanı bulunan şehri gidip gördükten sonra neden bu kadar çok ünvanı hakettiğini anlıyorsunuz. Birçok filmde ve video klipte karelerini gördüğümüz şehir manzaralarının içinde bulunduğunuzda da kendinizi bir filmin baş kahramanı gibi hissetmekten alıkoyamıyorsunuz. Bu filmin baş kahramanları olarak ben ve eşimin Roma’da yaşadıklarını, gördüklerini, hissettiklerini okumak isteyenler buyursun…

Yazıda adı geçen yerler, gezilmesi gereken sırada değil tamamen bizim yaşadığımız sıraya göre anlatılmıştır.

Havaalanından şehrin merkezine yaklaştıkça artan bir heyacanla kaldığımız Hotel Veneto’ya varır varmaz bavullarımızı bırakıp, kendimizi sokağa attık. Gelmeden önce Roma ile ilgili yaptığım tüm araştırmaları da sadece bugünlük unutarak, çevreyi yüreğimizle keşfe çıktık. Bulunduğumuz cadde Via Piemonte’den kuzeye doğru biraz yürüdüğümüzde muhteşem Borghese bahçelerine geldik. Burada biraz dinlendikten sonra müzeleri gezmeyi başka bir zamana bırakarak yolumuza devam ettik. 1950-1960 ‘ların şaşalı caddesi, eskilerde birçok meşhur kişinin uğrak yeri Café De Paris restoranının ve Amerikan Elçiliğinin bulunduğu Via Veneto’dan güneye doğru ilerlerken gördüğümüz İspanyol merdivenleri levhalarını takip ettik. Küçük sokaklardan sonra birden karşımıza küçük bir meydan çıktı. Burada birçok ressam sokakta resim yapıyordu. Sağ tarafımızda tadilatta olan bir kilise vardı. Trinita Dei Monti kilisesinin karşısındaki yüksek duvarlardan aşağıya baktığımızda İspanyol Merdivenlerinin önümüzde uzanmakta olduğunu gördük.

Spanish Steps ( İspanyol Merdivenleri )

Yapımı 1726 yılında tamamlanan, 137 basamaktan oluşan, hanımelleriyle kaplı beyaz taş merdivenler adını İspanyol Elçiliğinin bulunduğu yer olan İspanyol Meydanından alıyor.

Merdivenler 19.yy da modeller ve sanatçıların buluşma yeriyken şimdi aşıklar, turistler, etrafı seyretmek için oturan ve fotoğraf çeken insanlarla dolup taşıyor.

Burada oturup İspanyol meydanının ( Piazza Di Spagna ) hareketliliğini ve tam karşımızda bulunan çeşmenin ferahlatıcı etkisini seyrettikten sonra etrafı keşfe devam ettik. Merdivenlerin karşısındaki caddeye doğru ilerlediğimizde kendimizi birçok ünlü modacının mağazalarının bulunduğu Via Condotti‘de bulduk. Burada ve yakınındaki caddelerde Armani, Bvlgari, Louis Vuitton, Fendi, Chanel, Versace, Dolce e Gabbana gibi birçok mağaza, alışveriş tutkunları için tam bir cennet. Mağazalardan alışveriş yapan Japon veya Çinli (tam ayırt edemiyorum gerçi) kafileleri görünce neden Armani’nin Uzak Doğu’da 20 mağaza açacağını anlamamak mümkün değil. Bunlar tam bir alışveriş canavarı, mağazaların içi hınca hınç dolu sanki bir outletdeymişsiniz gibi. Via Condotti’de 1700 ‘lü yıllardan beri hizmet veren Café Greco’da kahvenizi yudumlarken kendinizi geçmişte bir yolculuğa çıkmış gibi hissediyorsunuz. Burası ünlü ressamların ve sanatçıların uğrak yeri konumunda. Eğer çaykoliklerdenseniz size Piazza Di Spagna’da bulunan Barbington’s adresini önereceğim. Burası da yine tarihi 1700’lere dayanan bir İngiliz kafesi. Burada pekçok çeşit çay bulmanız mümkün özellikle şekersiz ve sütsüz içilen yeşil ve beyaz çay en iyilerden. Buradan yürüyerek Aşk çeşmesi’ne ulaştık.

Trevi Fountain ( Aşk Çeşmesi )

Adını üç yolun birleşmesinden alan çeşme, Roma’nın en ünlü Barok yapısı. Nicola Salvi tarafından 1762 yılında tamamlanmış, 26m. yüksekliğinde ve 20m. genişliğindeki çeşme, Roma’nın en geniş ve ünlü çeşmesi. Çeşmenin ana figürü deniz tanrısı Neptün iki Triton heykeli ile çevrelenmiş.

Buranın yakınlarında turist tuzağı olan pek çok restoran var, seçim yaparken dikkatli olmak gerekiyor. Size diğerlerine göre pahalı olmayan, yerlilerin de çok rağbet ettiği Vineria İl Chianti ve al Piccolo Arancio ’yu tavsiye edebilirim. Yemeğiniz eşliğinde kesinlikle Chianti veya Santa Christina şaraplarını denemenizi öneririm. Kırmızı şarap sevmeyen birini bile şarap tutkunu yapabiliyor.

Ünlü yönetmen Fellini’nin “La Dolce Vita” nın bir bölümünü çektiği bu çeşmeye para atıp, ilk günden büyülendiğimiz Roma’ya geri dönme dileğinde bulunmayı unutmadık tabi.


Devlet içinde devlet : Vatican (Vatikan)

İtalya içinde iki ayrı devlet bulunmaktadır. Bunlardan biri San Marino, diğeri de Katoliklerin merkezi Vatikan.

Vatikan; 500 vatandaşı, yarım km2 lik yüzölçümü, tren istasyonu, helikopter alanı, postanesi, 30 dilde yayın yapan radyo istasyonu, 1400 odalık Vatikan Müzesi ve kütüphanesi bulunan küçük bir devlet.

Piazza San Pietro ( San Pietro Meydanı ) Vatikan’da Papa’nın halka seslendiği yer, Pazar günleri Katoliklerin buluşma yeri.

St. Peter dünyanın en büyük katedrali. İçerisindeki 13.yy dan kalma bronz St. Peter heykelinin ayağı, burayı ziyaret eden milyonlarca kişi tarafından öpülerek aşınmış. Bir diğer önemli heykel Michelangelo’s Pieta, 1972 yılındaki saldırıdan sonra cam bir fanus içinde korunmakta. Katedralin içinde günah çıkarmak isteyenler için ayrı dillerde günah çıkarma odaları bulunmakta.

Vatican Museums (Vatikan Müzeleri)

Vatikan müzeleri içinde en dikkate değer olanlar; içinde Mısır koleksiyonunu bulunduran Antik Sanat bölümü, Hristiyanlığın ilk dönemine ait örneklerin sergilendiği Hristiyan Sanatı bölümü, 1473 yılında inşa edilen adını Papa Sixtus IV’den alan Sistine şapeli ve Papa Julius II’nin görevlendirdiği Raphael’in dekore ettiği 4 oda, Raphael Odaları.

Colosseum
Roma’nın kudret simgesi olan en büyük amfitiyatrosu 1.yy da inşa edilmiştir. Gladyatörlerin kıyasıya dövüştüğü mekanda eskiyi anımsatmak için gladyatör kılığına girmiş kişilerle fotoğraf çektirebilirsiniz. İçerisinde eski Roma’nın tarihini görsel materyallerle izlediğimiz bir gösteri vardı. Tarihin içinde tarihi öğrenmek çok etkili bir yöntem gerçekten.

Palatine ( Palatino )

Colosseum‘a girmek için aldığınız biletle buradaki güzel bahçeleri de gezebilirsiniz. Yedi tepe üzerine kurulan Roma’nın en güzel tepesinden biri olan Palatino, Roma aristokrasinin yaşadığı, imparatorların saraylarını inşa ettiği, şehrin tarihi bölümünün en rahatlatıcı ve huzur verici kısmı. Çam ağaçları ve çiçeklerle bezeli bahçelerden en güzel şehir manzarasını izleyebilirsiniz.

Piazza Navona (Navona Meydanı)

Roma’nın en görkemli barok meydanlarından birisi. Bir zamanlar spor müsabakalarının düzenlendiği bir alanın devamına kurulmuş. Meydan bugünkü görünümünü 17. yüzyılda almış. Quattro Fiumi çeşmesi, dünyanın en büyük 4 nehrini temsil eden tanrı figürleri ve büyük bir dikilitaştan oluşan görkemli, bir o kadar da gürültülü bir anıt.

Campo de’ Fiori

Öğle vakti bu sevimli meydana vardığımızda, kendimizi İstanbul’da herhangi bir semt pazarına gelmiş gibi hisettik. Bu meydana çıkan bir çok dar sokakta dolaşırken sanat galerileri, sevimli restoranlar ve sıcakkanlı İtalyanlar (her ne kadar bazıları onların kaba olduklarını düşünse de!…) size hiç yabancılık hissettirmiyorlar. Burada en güzel “Hakiki Roma Dondurması” satan dükkanlarda dondurma yiyebilir, otantik kafelerde kahvenizi yudumlayabilirsiniz. Bu arada dikkat, Roma’da birçok restoran ve kafe öğleden sonra 13:30-15:30 arası kapalı. Aç kalmamak için girmeden önce açık olup olmadıklarını sormak gerekiyor.

Bir akşam, büyük bir açık hava klübüne dönüşen bu meydana çıkan ara sokaklardan birinde bulunan şirin bir restoranda yemek yedik. Her ne kadar ortam o kadar güzel gözükmese de girişte duyduğumuz müzik bizi içeriye çekti. Çalan bir Sezen Aksu şarkısı idi. Sonradan bir compilation CD olduğunu anladık ama yine de bizi buraya bağlamaya yetti, biz de pizzalarımızla başbaşa kaldık.

İtalya’da Ağustos ayı genel tatil zamanı olduğundan birçok restoran, otel ve dükkan kapalı. Bu yüzden seyahatinizi buna göre planlamanızı öneririm.

Arrivederci Roma !
__________________

Etikete Gerek Yok EskiLer Bizi Tanır .!
havali_cocuk Ofline   Alıntı ile Cevapla