Tekil Mesaj gösterimi
Alt 05-10-2007, 11:46   #1
Adelaar
 
Adelaar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Arrow Peki şu Beşiktaşlılığı ne yapacağız?

Pek çok konuda fikrim değişti. Öğrendikçe, yazdıkça, okudukça ve yaş aldıkça…
Hayatın doğal akışına uygun bir durum.
Peki şu Beşiktaşlılığı ne yapacağız?

Mecbur muyuz! Niye tuttuğumuz takımları değiştiremiyoruz?
Galiba, FB Başkanı Aziz Yıldırım haklı, “Bir gün herkes Fenerbahçeli olacak…”
Çünkü biz takımlarımızı değiştirmeyeceğiz ama yeni gelen nesil yavaş, yavaş başka takımların renklerine bağlanacak ve bir gün Beşiktaşlıları mumla arayacağız.

Düşünün çocuklarımızı kendi renklerimize bağlamak için hangi motivasyonu kullanacağız? Babalık, annelik, dayılık v.s yeter mi?
Tek başına yetmez. Çünkü onları kandıracak bir akraba bir dost mutlaka çevremizde bulunur.
Teşvik bellidir: Başarı… Başarı, yelkenleri şişirip, hızınızı artırır.

Porto’dan son dakika gol yenir mi? Yeniyormuş.
Kızgınım ya…
Oturdum bugün Beşiktaş’ın nasıl bir başkan ile yönetildiğini, bilançolarını inceledim. Pek çok insan biliyordur ama yine de yazacağım.
Taraftarlar sanır ki, kulüpler dernektir ve üyeler veya delegeler tarafından seçilen başkanlar tarafından yönetilir. Şeklen öyledir. Özünde durum farklıdır. Takımları paralı başkanlar yönetir.
“Eh… Bilmeyen mi var… Öyledir” diyebilirsiniz.

Eksik söyledim. Kulüpleri paralı başkanlar teslim aldı. Eskisinden farkı bu. En azından Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray acısından durum bu.
Bir şirket patronu, şirketini istediği gibi yönetebilir. Kar veya zarar onun hanesine yazar. Bir mal veya hizmet üretiyordur. Beğenilirse satılır, beğenilmez ise satılmaz. Rekabetçi ise piyasada kalır, yoksa silinir gider. Yani başarısızlığın faturasını patron veya hissedarlar öder.

Peki, paralı başkanlara teslim olmuş takımların başarısızlığının faturasını kim ödüyor?
Başkanlar mı?
Hadi bakalım değiştirin de görelim. Yapamazsınız. Çünkü her biri, kendi kulüplerini kendilerine borçlandırdı.

Konumuz Beşiktaş. Oradan örnek verelim.
Başkan Yıldırım Demirören’in Beşiktaş’tan alacağı ne kadar? (dernek ve halka açık şirket kayıtlarına göre) yaklaşık 44 milyon YTL. Dolar olarak söylersek, 37 milyon dolara yakın.

Demirören başkan seçildiğinde Beşiktaş’ın toplam borcu yanılmıyorsam 18 milyon dolardı. Şimdi 80 milyon dolara yaklaştı. Bu paranın yarısı da Demirören’e ödenecek. Demirören hesapsız kitapsız transferler yaptı. (Mesela şu Higuain’e kim para verir?) Bu yetmiyormuş gibi, futbolcu satın almak için hisse satan tek kulüp başkanı olma onuruna da erişti!

Demirören’in iyi niyetli olduğundan hiç şüphem yok. Ama Beşiktaş’ı yönetecek vizyonu var mı? İşte bu tartışılır. Şimdi dernek üyeleri bir araya gelse, “vizyon sahibi bir başkan bulalım” deseler, aradıkları önce vizyon değil, paralı birisi olacak. Çünkü Demirören bu parayı babasının hayrına vermiyor. Geri alacak.

Anlayacağınız başkan değiştirmek öyle kolay değil. Düşünsenize yeni birini bulacaksınız. O kulübe (baba parası veya kendisine ait) getirecek 40 milyon dolar koyacak. Sonra kulüp bu kez ona borçlanacak. Yani dua edeceksiniz ki bulduğunuz adamın vizyonu olsun… Vizyonu, çapı yetmez ise haydi yeni birini arayacaksınız. Bu tip adamlar da ağaçta yetişmiyor…

Bu kulüp, Demirören’in babasının malı olsaydı bu kadar para koyar mıydı? Deli mi? Ama kulüplere verilen paranın eninde sonunda geri alınacağını bilir. Çünkü biz o kulüpleri terk edemeyiz ve mutlaka gelir aktarırız. O yüzden baba parası harcayıp, teknik direktörlere sormadan (sadece sokak arası futbolunda göz kamaştıracak yetenekte) onlarca futbolcu transfer edebilirsiniz. Ne olacak ki… Dediğim gibi kimsenin parası batmaz!

Eninde sonunda geri döner. Ama bu sayede istedikleri zamana kadar da kulüpleri yönetirler.
Kulüpleri uyuşturan bu yönetim modeli Türk futbolunun gelişimini engelleyen bir faktör olabilir mi? Tartışmak gerekir.

Gördüğünüz gibi ben de sonunda spor yazısı yazabildim. Artık kimse beni tutamaz…
Yavuz Semerci/Gazeteport
Adelaar Ofline   Alıntı ile Cevapla