Tekil Mesaj gösterimi
Alt 27-10-2007, 11:09   #3
SahEmre
zɐʎaq ɥɐʎis
 
SahEmre - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

AKDENİZ’DE ÇEVRE KİRLİLİĞİ

“Akdeniz akşamları, bir başka oluyor. Hele bir de aylardan Temmuz ise ...” şeklinde başlayan şarkı sözleri, ‘Akdeniz akşamları’nın ‘bir başka’ olduğunu vurgular.

Gelinen noktada bu şarkının “Hele bir de aylardan Temmuz ise” cümlesi yerine, “Hele bir de temiz ise” (!!) demek gerekiyor galiba.

Akdeniz kirletildi. Kirletilmeye devam ediliyor.

Yüzölçümü yaklaşık 2.5 milyon kilometrekare olan Akdeniz’e 21 ülkenin kıyısı var. Kimyasal atıklardan nükleer atıklara, evsel atıklardan sanayi atıklarına pek çok zehirli maddenin doğrudan denize boşaltıldığı Akdeniz yoğun bir kirlilik tehditi altında.

Akdeniz’de kıyısı bulunan (Suriye ve Arnavutluk hariç) 19 ülke, 1975’te İspanya’nın Barcelona kentinde bir araya geldi ve “Akdeniz’deki kirlenmeyi engellemek, azaltmak, onunla savaşmak, deniz yaşamını korumak ve geliştirmek için gerekli tüm önlemleri almaya söz verdi.” Yasal çerçevesi bir yıl sonra ‘Barcelona Konvansiyonu’ (Barcon) adı altında oluştu.

Aradan geçen bunca yıl içinde, Akdeniz’deki kirlilik artarak sürdü. Fakat ‘kirliliğe karşı mücadele etme’ kararı alanlar bir arpa boyu yol katedemedi.

Kapitalizmin kuralları egemen olduğu ve işlediği sürece, çevre alanında yaşanan kirlilik son bulmayacak. Herşey daha fazla kâr için! Temel dürtüsü bu olan kapitalistlerin doğa umurlarında değil!
Kim ne kadar Akdeniz’i kirletiyor?

1 Aralık tarihli Radikal gazetesinde yer alan “kirlilikte hangi ülkenin ne kadar payı var?” başlığı altında şu bilgiler aktarılıyor:

Fransa: Yılda 53 milyon ton evsel atık, 94 milyon ton tehlikesiz endüstriyel atık, 354 milyon ton ağır metal, 375 milyon ton tarımsal ve 9 milyon ton tehlikeli endüstriyel atık üretiyor.

İsrail: 1997’de Yarkon nehrine düşen dört atlet, kirlilikten ölmüştü. Daha kirli durumdaki Kişon nehri de, Akdeniz’e zehir boşaltıyor.

İtalya: Yılda 108 milyon atık üretiliyor. Atıkların yüzde 80’i hala çöplüğe atılıyor. 6 milyar euro’yu çevirdiği söylenen ‘Eko-mafya’sı var; geri ülkelere zehir gönderiliyor.

Lübnan: Kıyıları boyunca denize zehirli kimyasallar sızdıran beş depolama alanı var. Günde 100 bin metreküpten fazla atık denize boşaltılıyor.

Malta: Kanalizasyonlardan Akdeniz’e 4 bin ton kimyasal madde akıyor.

İspanya: Mallorca, Minorca ve İbiza Adalarında turizm endüstrisinden kaynaklanan atık krizi yaşanıyor.

Mısır: Özellikle İskenderiye kıyılarında ağır metal kirliliği yoğun olarak yaşanıyor. Nil Nehri’nin getirdiği tarımdan kaynaklanan kimyasal kirlilik yoğun olarak Akdeniz’e akıyor.

Hırvatistan: Başta Kastela, Rijeka ve Dubrovnik olmak üzere Hırvatistan kıyıları, ağır metal kirliliği tehditi altında.

Kıbrıs Rum Kesimi: Larnaka Petrol Rafinerisi’nin atıkları denize boşalıyor.

Yunanistan: Endüstriyel ve turizm kaynaklı kirlilik Yunanistan kıyılarında yoğun olarak yaşanıyor.

Suriye: Kıyılarında evsel ve sanayiden kaynaklanan kirlilik yaşanıyor. Özellikle kadmiyum ve kurşun Suriye’nin Akdeniz kıyılarında normalin çok üzerinde bulunuyor.

Tunus: Tunus kıyılarında endüstriyel ve turizmden kaynaklanan yoğun kirlilik yaşanıyor. Barcon’un tüm protokollerini onaylayan tek ülke.

Ve Türkiye: Türkiye ‘Acil Durum Protokolü’ hariç, Barcon’un hiçbir protokolünü onaylamadı. Türkiye Akdeniz ülkeleri içinde en fazla kirliliğin yaşandığı ülkelerin başında geliyor.

Marmara Bölgesi’ndeki İzmit Körfezi’nden başlayıp Ege sahilleri de dahil hemen her bölge sanayi ve evsel atıkların olumsuz tehditi altında. Ayrıca Türkiye’nin bir atık envanteri de bulunmuyor. Kağıt fabrikalarından gelen klordan, rafinerilerden kaynaklanan hidrokarbonlara kadar her türlü atık denizlere boşaltılıyor.

Radikal gazetesinin verdiği bu bilgiler, Akdeniz’de yaşanan çevre kirliliğinin tüm bir boyutunu yansıtmayabilir. Fakat bu bilgiler bile, durumun vehametini gösteren, çevre kirliliğinin boyutunu yansıtan bilgilerdir.
Suçlu kim?

Daha fazla kâr için, daha fazla üretim için toprağı zehirleyenler, ürünlerin çürümemesi, kurtlanmaması için kimyasal madde ile ilaçlayanlardır suçlu. Hayvansal besin maddeleri de aynı şekilde zehirli maddelerle takviye edilerek daha ucuz, daha bol, uzun süre bozulmayan besin maddeleri üretenlerdir suçlu.

Doğanın tabii ürünü yerine insan sağlığını tehdit eden, çeşitli hastalıkların kaynağı maddeleri üretenlerdir suçlu.

Akarsuları, nehirleri, gölleri ve denizleri kirletenlerdir suçlu. Soluduğumuz havayı, içtiğimiz suyu, yediğimiz gıdaları zehirleyenlerdir suçlu.

Suçlu temel yasası daha fazla kâr olan kapitalist/emperyalist düzendir. Örnek mi istiyorsunuz? Türkiye’den bir örnek verelim.

Tekirdağ, Edirne ve Kırklareli’nde faaliyet gösteren 40 boya ve tekstil fabrikası atıklarını Ergene Nehri’ne boşaltıyor. Bu kirlilik sonucu Ergene Nehri’nin suyu kullanılamaz hale gelmiştir.

3 il, 30 ilçe ve 800 köyden oluşan Trakya bölgesinin tarım alanlarını sulayan Ergene Nehri’nin zehirli sularıyla yetişen domatesin, biberin, patlıcanın, ayçiçeğinin vb.nin besin yoluyla bir dizi hastalığı insan vucuduna yerleştirdiği açık değil mi?

Ergene Nehri’ndeki kirliliğin nedeni açık olmasına, kimlerin kirlettiği açık olmasına rağmen, buna karşı bir şey yapılmıyor.

Çevre Bakanlığı, çevre katliamının yasal kılıfını hazırlıyor. Devlet; kapitalistlerin çıkarlarını koruyan sınıf organı.

Kâr uğruna çevre katliamı sürerken, buna kayıtsız kalanlar, sesini çıkarmayanlar da suçludur.

Dünyayı mahva sürükleyen kapitalizmin suç ortağı olmak istemiyorsak eğer, uyanalım, bilinçlenelim, çevreyi bu hale getirenlerden bunun hesabını soralım.
__________________
Emre - 1981 - Yeşilköy - Arh +
SahEmre Ofline   Alıntı ile Cevapla