Tekil Mesaj gösterimi
Alt 23-01-2008, 11:30   #7
izmirHAKAN
Banned
 
izmirHAKAN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
alın size ayhan bermek kimdirin cevabı

Tekofaks’ın kurucusu Ayhan Bermek, spor yöneticiliğiyle iş yaşamını yıllarca bir arada yürüttü. Ancak hayalini kurup, vakit ayıramadığı pek çok şey var...Bermek, Tekofaks"ta yönetimi kızına devretti. Sıra nihayet bugüne kadar çok isteyip yapamadıklarına geldi...

Dünyaya entegre olma hevesi, mücadele ve sürekli gelişimle harmanlanan bir iş hayatı... Bu, Türkiye"yi faksla tanıştıran Ayhan Bermek"in iş hayatının kısa özeti. Göçmen bir ailenin çocuğu olarak Samsun"da dünyaya gelen Ayhan Bermek"in 28 yılı patronlukla geçen 35 yıllık iş yaşantısının ayrıntılarında Türkiye"nin değişiminin izleri sürmek mümkün. Tekofaks"ın kuruluşunun ve Japon sermayeli Matsushita firmasıyla kurduğu ortaklığın 25"inci yılının heyecanını yaşayan Ayhan Bermek, arabanın direksiyonunu kızına devrederek arka koltuğa oturdu. Türk futboluna da hem oyuncu, hem de spor yöneticisi olarak çok şey katan Ayhan Bermek ve kızı Hande Bermek Başoğlu ile çeyrek asırlık Tekofaks yolculuklarını konuştuk. Eski bir talebe lideri olan Ayhan Bermek, Türkiye"nin yaşadığı değişimden futbol kariyerine, Koç Grubu"nda geçirdiği yıllardan kurumsallaşmaya kadar pek çok ayrıntıyı bizimle paylaştı. 25 yıllık yolculukta 15 yıldır babasının yanında yer alan ve bu yıl icra kurulu başkanı olan Hande Bermek Başoğlu ise göreve geldikten sonra ilk kez basının karşısına çıkıp sorularımıza yanıt verdi...

Ayhan Bey, Tekofaks 25"inci kuruluş yılını kutluyor. Patron olarak çeyrek asrı geride bırakmış olmak nasıl bir duygu?

Kendimi çok iyi hissediyorum, çünkü Tekofaks beni 25 yıl geriye götürüyor ve anılarımı tazeliyorum. Geriye dönüp baktığımda geçen 25 yılda hayatımın her noktasında Tekofaks ve beraber çalıştığım arkadaşlarımın olduğunu görüyorum. Çeyrek asrı geride bırakmış olmak, beraber yola çıktığım arkadaşlarımın hâlâ benimle çalışıyor olması, yarınlara ait Tekofaks ile ilgili inançlarımın olması bugünü benim için önemli kılıyor. Eşim Reyhan Bermek"e de çok şey borçluyum. Eşimin şirketin kuruluşunda çok önemli payı var. Bugün de kızım Hande Bermek Başoğlu şirkette önemli bir görev yapıyor. Aile olarak birlikte yürüyüşümüz beni gururlandırıyor.

[/size][/font]Gelecek 25 yıl için hayalleriniz ve hedefleriniz neler?

Mutlu olmamın nedenlerinden biri de kurumsal yapıyı tüm öğeleriyle yerine oturtmanın, kızımın ve benim ana hedeflerimizden biri olması. Başarının kalıcı olmasını sağlayacak en önemli unsurun kurumsal yapı olduğunu bilen biri olarak bu, benim ve kızımın en önemli vizyonu. Kurumsallaşmanın yanı sıra şu andaki en önemli ödevimiz başarılı bir şekilde buraya gelen iş hayatımızda kârı, ciroyu, topluma katkıyı artırarak devam ettirmek.

Kurumsallaşma bir zorunluluk olarak mı hedefleriniz arasına girdi yoksa bu, gerçekten istediğiniz bir yönetim anlayışı mı?

Kurumsallaşmanın bana göre birinci şartı sermaye sahibinin buna inanması ve çok istemesi. Benim iş hayatımı etkileyen iki önemli şahsiyet var. Bunlardan biri, Koç Holding"in kurucusu Vehbi Koç. Kendi işimi kurmadan önce 7-8 yıl Koç Grubu"nda üst düzey yöneticilik yaptım. İşi geliştirmenin, yönetimi geliştirecek plan yapmanın ve vizyon çalışmalarının kurumun gelişmesi için önemli olduğunu öğrendim. Fakat asıl önemli olanın bir yapının temelini, çimentosunu teşkil eden kurumsal yapıyı kurmak olduğunu da öğrendim. Daha sonra işbirliğinde 25 yılı doldurduğum Konosuke Matsushita"nın felsefesinden etkilendim. Bu iki insan kurumsallaşmaya gerçekten inanmamda çok etkili oldu. Geçtiğimiz yıllarda Boğaziçi Üniversitesi"nde kurumsallaşmayla ilgili bir konuşma yapmıştım. Kurumsallaşmanın önündeki en büyük engelin profesyoneller olduğunu söyledim. Bunu diyorum ama, kurumsallaşmada en önemli silâhımın profesyoneller olduğunu da biliyorum.

Bu, çok iddialı bir tez. Neden profesyonellerin kurumsallaşmanın önünde engel olduğunu düşünüyorsunuz?

Benim de 8 yıllık profesyonel iş hayatım oldu. Hâlâ profesyonel olarak çalıştığım günlerin özlemini duyarım, çünkü profesyonelliği çok sevmiştim. Patronluğun profesyonellikten tek farkı kendi paranı riske atmaktır. Profesyonel olarak çalışırken başkasının parasını riske atarsın. Bu da zor ve ağır bir yüktür. Ben profesyonellerin kurumsallaşma önünde engel olduğunu söylerken profesyonellerin bu yükün altına girmek istemediklerini anlatmak istedim. Profesyonellere "Bu yükün altına girin. Sadece başarıyı paylaşma duygunuz gelişmesin, riski alma hasletlerinizi geliştirin ki, kurum yaşasın" diyorum. Sadece güneşli, rüzgârsız havada denizde yelken yapmak doğru değil. Fırtına da olacak, rüzgâr da. Bütün bu şartları bilerek ve her şartta görevi daha zevkli kılarak işi yapmak önemli. Kurumsal yapıda profesyonellerden şikâyet ettiğim nokta bu. Profesyoneller riskli zamanda ortaya çıkacak, "Ben varım, bana güvenin" diyecek. "Nasıl olsa patron bu borçları öder, evini ipotek ederek kredi alır gibi" düşünmeyecek. Profesyonel dönecek stoklarını azaltacak, satışını artırmaya, arkadaşlarını motive etmeye çalışacak.

Kurumsallaşma için danışmanlık desteği alıyor musunuz?

Evet, danışmanlık desteği alıyorum. Kurumsallaşma sürecinde bütün öğelerin ve ayrıntıların yerine oturabilmesi için yönetim kademesi de dahil olmak üzere tüm kurum mensupları eğitim alıyoruz. Bu konuda bize Acar Baltaş danışmanlık yapıyor.

Profesyonel hayatı bu kadar çok severken neden kendi işinizi kurmayı tercih ettiniz?

Koç Grubu"ndan ayrılmama alın yazısı diyebilirim. İnançlarım var ama alın yazısını da insanın kendisinin yazdığını bilen bir insanım. Dürtülerim çok para kazanayım, maceraya atılayım değildi. İşadamı olmak istiyordum. Ben de kendi yolumu çizmek istedim.

Koç Grubu"ndan ayrılırken planlarınız neydi?

İşadamının en önemli silâhlarından biri hayal etmektir. Yalnız bu hayal düzgün, erişebilir olmalı; ham hayal olmayacak. İşadamı minimum yüzde 60-65 gerçekleştirme şansı olduğunu düşündüğü, hatta bu oranı yüzde 90"lara kadar götürebileceğine inandığı heyecanların, maceraların peşinden gider. Bu işin içinde risk de var. Geliştirdiğin proje sağlam olabilir ama ekibi kurmak, iyi yönlendirmek, gelişen şartlara ayak uydurabilmek bu işin doğasında olmalı. İlk işime inşaat malzemesiyle başladım. İki ortaktık. 10 milyon lira sermayem vardı. Bu parayla dekorasyon, dükkân kirası, malzeme alımı gibi her kalemi hallettik. Bu paranın 500 bin lirasını ise dünyaya açılmak istediğim için telekse yatırdım. Dünyayla temas kurmak istiyordum. O günlerde teleks temin etmek çok zordu.

Teleksin kıt kaynak olduğu bir dönemden bir tuşla dünyaya bağlanır hale geldik. Aradan geçen 25 yılda yaşanan değişimi anlatır mısınız?

Tekofaks"ın geçirdiği 25 yıl Türkiye"nin de geçirdiği önemli değişim yılları oldu. Son günlerde dilime pelesenk olan bir kelime var; "Ben bir zaman şahidiyim" diyorum. Evet, 1978 yılında teleks Türkiye"de bulunmuyordu. Sabah yazılan bir telefon eğer acil diye belirtilmemişse ancak akşam bağlanıyordu. Bu şartlarda dünyayı incelemeye açılırken, Hannover Fuarı"nda faksı gördüm. Faks kocaman bir kutuydu ve yakma metoduyla bir A4 normunu 6 dakika geçiyordu. Devlet o yıllarda Bozüyük, Çerkezköy gibi yerlere teşvik veriyordu. Oralara fabrika kuruluyordu ama teleks yoktu. Şirketin merkezi İstanbul"da olunca belgeler arabayla taşınıyordu. Ben faksı görünce bu makinenin Türk ekonomisine ve işadamına çok faydalı olacağını düşündüm. Türkiye"ye geldiğim zaman bunun ithalat rejiminde yeri olmadığını gördüm. Çok eziyet çektim. Ameliyat ipliği bulamayan ülkemde, bu mal lükstü. Ama yılmadım, ilk önce demonstrasyon için altı tane makine getirdim. Bir makineden verilen malzemenin diğer makineden çıktığını görünce herkes beni sihirbaz sanıyordu. “Hemen alayım” diyorlardı ama sonra şu suali soruyorlardı: “Kim de var bu? Ben kiminle yazışacağım?”... Dolayısıyla önce kendi iç işlerinde kullanmaya başladılar.

Türkiye 1980"lerin ortasında yepyeni bir döneme girdi. Sizin şirketiniz bu dönemde ne gibi değişimler yaşadı?

Türk iş dünyası değişimle net olarak Turgut Özal"ın 1984 yılında başlayan serüveniyle tanıştı. Kambiyo rejiminde değişiklik oldu. Telefonun tuşlarına basılınca hemen yanıt alındığını Amerikan filmlerinde, Dallas"ta görüyorduk. Dijital santrallere geçince kolay haberleşmeyi filmlerde izlerken, günlük hayatımızda bulmaya başladık. O zaman faks patladı. İletişimin çok önemli olduğu, dünyaya entegre olmanın bir slogan veya laf değil, ancak ve ancak altyapının güçlendirilip, kambiyo rejiminin değiştirildiği zaman gerçek olduğunu gördük.

Tekofaks"ta 25 yıldır Matsushita ile ortaksınız. Bu ortaklığın bugünlere gelmenizde ne gibi katkıları oldu?

Biz 25 yıldır Panasonic markasıyla çalıştık, çünkü Matsushista firması bir dünya devi. Faksla dikey büyüdük. Bizim kurumsal yapımızın içinde hepimize hâkim olan Matsushita felsefesi var. Bunun başında tüketiciyi mutlu etmek ve fayda geliyor. Dolayısıyla biz de müşteri memnuniyeti için teknik servisimize yatırım yaptık. Faksta başarılı olduk ve ismimiz duyuldu. Daha sonra Matsushita"nın ofis otomasyonu, fotokopi, santral, telefon, iletişim ürünleri, güvenlik sistemleri, göz okumaları, müzik sistemleri, plazmalar, fotoğraf makineleri gibi ürünlerini Türkiye"ye getirdik. Daha açık bir ifadeyle Matsushita"nın Türkiye"deki izdüşümü olduk. Dünyada bu şirket tarzıyla çalışan çok az firma var. İngiltere"de Panasonic İngiltere, Almanya"da Panasonic Almanya varken Türkiye"de Tekofaks var.

Neden başka markalarla da çalışmayı tercih etmediniz?

Biz Matsushita"ya çok güveniyoruz. Yılda 5.5 milyar dolar Ar-Ge yatırımı yapıyorlar. Üretimi ve Ar-Ge"yi hedef olarak gören bir grup. Dolayısıyla çok mutlu bir şekilde bugünlere geldik. Adına Harvard"da kürsü olan Konosuke Matsushita"nın yedi temel felsefesi var. Bunlar; topluma katkı, adil ve dürüst olmak, işbirliği ve takım ruhu, gelişim için sürekli çalışma, nezaket ve tevazu, uyum sağlama, minnettarlıktır. Bu felsefeleri benimsedik. Ve bugünlere başarıyla geldik. Bu nedenle başka bir markayla ortak olmayı hiç düşünmedik.

Spor dünyasıyla da yakından ilgilisiniz. Hatta son Futbol Federasyonu seçimlerinde de aday oldunuz. Sporla özellikle de futbolla bu kadar ilgilenmeniz eskiden futbol oynamanızdan mı kaynaklanıyor?

Gençlere aile yaşantım, iş felsefemin yanı sıra spor hayatımla da örnek olmak istiyorum. İşadamıyla spor yöneticisi birbiriyle çok özdeştir. İşadamı haksız rekabetten hoşlanmaz ve reddeder. Sporda bunun karşılığı şikenin, hilenin olmamasıdır. Türk futbolunun dünyaya entegre olmasına yardımcı olmak, gelişimini sağlayabilmek, eğitimi ön plana almak, centilmenliği yerleştirmek ve topluma katkıyı artırabilmek için gençliğimdeki futbol yaşantımı spor idareciğiyle de devam ettirdim. 1986-1998 yılları arasında Türkiye Futbol Federasyonu"nda (TFF) yönetim kurulu üyeliği, bir dönem asbaşkanlık, 12 yıl boyunca da Milli Takımlar Sorumluluğu yaptım. Türkiye"nin tanıtımına sporun çok büyük katkısı olduğu inancındayım. Dünya Basketbol Şampiyonası için milli takımımız Japonya"ya gitmişti. Japonya"da biraz çevrem olduğu için takımla ilgilendim. Onlar da bana teşekkür telefonu açtılar. Futbol adamı gibi görünsem de ben bir spor adamıyım.

Seçimlerde başkanlığı Ulusoy"a kaptırdınız. Kırgınlık yaşadınız mı?

Federasyon seçimlerini kaybettiğim için kırgınlık taşımıyorum. Futbolun içinde şike, hile gibi şeylerin olmamasını bir işadamı herkesten çok istemeli. Futbolun adaletini, futbolun hukukunu yerine oturtmalı. Bütün bunlar futbolun üst kimliği olmalı. Futbolumuz dünyaya entegre olmalı. Futbolun bir lisan olduğunu hepimiz bilmeliyiz. Ben bunları anlatmak için aday oldum ve benim fikirlerim gençler, üniversiteler, iş çevreleri, sivil toplum örgütleri tarafından benimsendi. Bunu görmekten çok mutluyum. Yaptığım açıklamalar basında ve kamunun belleğinde yer alıyor. Bir işadamı olarak bu yaşıma kadar ismimi, ailemi, işimi yönettim. Fakat seçimi iyi yönetemedim. Bunun bahanesi yoktur. Ben kaybettim ama benim fikirlerim kazandı. O fikirleri iktidar yapabilmek için çabam hâlâ devam ediyor. Bende pes etmek yok. Toplum için bir hareketin içindeysem, eski bir talebe lideri olarak onu sonuna kadar kovalarım. Yeniden aday olmam söz konusu olduğu zaman olurum. Çünkü ben bir liderim.

Hande Hanım"a gelecek olursak... Siz kaç yıldır işin içindesiniz?

Doğduğumdan beri iş yaşamının içindeyim diyebilirim. Tekofaks"ın 25 yılının 15 yılında birfiil işin içinde oldum. Şirkette her kademede çalıştım. Buna santral da, depo da, muhasebe de, halkla ilişkiler de dahil. Hem birimleri tanımak, hem iş yönetimini anlamak, hem de Tekofaks"ın ruhunu ve kültürünü özümsemek amacıyla şirketin her biriminde görev aldım. Bu da çok bilinçli bir tercihti. Öğrenerek, tanıyarak ve yaşayarak iş hayatında bir yerlere gelmek istedim.

Tam zamanlı olarak ne zamandan bu yana yönetici olarak çalışıyorsunuz?

Yönetim açısından baktığımız zaman son 5 yıldır profesyonel olarak işin içindeyim. Bu beş yıl içinde benim için önemli olan bir deneyim daha oldu. "Biyer" adlı reklam ve internet alanında çalışan bir ajans kurdum ve oranın yönetimini de üstlendim. Tekofaks"ta ise bu yıl icra kurulu başkanı oldum.

[size=2][font=Arial Black]Bu görevi bekliyor muydunuz, yoksa sizin için sürpriz mi oldu?

Bu hazırlandığım bir görevdi. Ben dum, bu nedenle hiçbir şey sürpriz olmadı. Beklediğim bir şeydi ve emin adımlarla yürüdüm.

İkinci kuşak ilk kuşaktan daha ileri gitmek zorunda olduğu hissiyle omuzlarında bir yük taşıdığına inanabiliyor. Sizin de böyle düşündüğünüz oldu mu?

Ben bu işin içine doğduğumdan dolayı babamdan çok şey öğrendim. Ama omuzlarımda hiçbir zaman bir yük hissetmedim. Birgün buraya geleceğimi biliyordum ve bunun için hazırlandım. Babamın kurduğu işi daha da ileri götürmek istiyorum. Bu yapmam gereken bir şey, yük değil.
__________________
[SIGPIC]http://img251.imageshack.us/img251/747/hakanbz9.jpg[/SIGPIC]

Konu izmirHAKAN tarafından (23-01-2008 Saat 11:32 ) değiştirilmiştir..
izmirHAKAN Ofline   Alıntı ile Cevapla