Tekil Mesaj gösterimi
Alt 13-06-2006, 14:21   #62
ALPAY
 
ALPAY - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

ELÂZİZLİ ASKERİ ÖĞRENCİ HULUSİ BEY

Rüştiye-yi Askeriye'yi Elâziz'de, İdadiyi Erzincan'da, l sene Çengelköy Kuleli Askerî İdadisinde ikmal ile Harbiye'ye geçmiş iken Harb-i Umumî'nin patlaması üzerine bir müddet ihtiyarî tâlim ve terbiye görerek 1330'da Çanakkale 3. Kolordu, 9. Tümen, 25. Piyade Alayına verildim. Muhtelif bölüklerinde çalıştım, l Temmuz 1331'de Zabit Vekili oldum. 26 Temmuz 1331'de Anafartalar, Conkbayırı muharebelerinde 25. Alay, 10. Piyade Bölüğünde iken yüzümden, göğsümden ve sol kolumdan yaralandım. Biga ve İstanbul Harbiye Hastanesi'nde tedavi edildim. Kanunu evvel 1331'de Anafartalardaki kıt'ama avdet ettik. 3 gün sonra düşman çekildi, l Kanun sâni 1331'de Kırklareli bölgesine intikal için Çanakkale mıntıkasından ayrıldık.

MAKİNELİ TÜFEK AVI

Arıburnunda düşman, hem kendisini yamacın böğrüne vermiş, hem iyi gizlenmiş bir makineli tüfeği siperimizin çoğu yerini ateşiyle dövüyordu. Bu ateşler, günün belirli, belirsiz zamanında ya bir yaralımıza, ya da bir şehidimize maloluyordu.
Bir akşamdı. Bölük komutanı bir sığınakta oturuyordu. Takım komutanları yanında halka olmuştu. Birkaç çavuşla er de vardı. Konu, düşmanın o ağır makinelisiydi. Bunu ortadan nasıl kaldıralım, diye konuşuyorlardı.
Bölük Komutanı, Mustafa Çavuş, sen ne dersin Can sıkmaya başlamadı mı bu makineli? Yüzbaşının Mustafa Çavuş dediği Akşehir'in Karapınar Nahiyesinden Mehmet oğlu Mustafa'ydı. Olduğu yerden doğrulur gibi oldu. Sonunda Mustafa Çavuş'un ayağa kalktığı görüldü:
"- Ben gider onu getürürüm!" dedi. Şimdi gözü yere değil, karşıya bakıyordu. Mustafa Çavuş'un yiğitliğini bilen 2. Takım Komutanı araya bir şaka sokmak istedi.
"- Mustafa Çavuş! O makineliyi satmıyorlarmış" dedi.
Kötülüğüne söylememişti ama, Mustafa Çavuş7un içine çökmüştü bu söz. Karşılık vermedi. Sığınaktan dışarı uğradı. Makineli tüfeği alıp getirmeye
gidiyordu. Düşünün bir, tek başına. Onu seven iki hemşehrisi yalnız bırakmadılar onu.
Çok geçmedi. Gecenin sessizliğini bir ateş yağmuru sarstı. Belki bir çeyrek saat böyle geçti. Herkesin keyfi kaçmıştı. Bölük komutanı düşünüyordu: "Belki bu çocuklar düşman elinde kalacaklar. Bölükçe bir hücum yapıp kurtaralım mı?" diye. Derken inanılmaz bir şey oldu. Mustafa Çavuş, makineliyi kapıp getirmişti, yiğit oğlan. Arkasında da bir arkadaşı dikiliyordu. Mustafa'nın yüzünde ne sevinçten ne de çalımdan eser vardı. Yere bıraktığı silâha dönerek:
"- Alın şu uğursuzu! Bana pahalıya oturdu." Bir arkadaşı şehit olmuştu.
Çanakkale Savaşlarında siper arkadaşlığının dengi yok. Emsali olamazdı. Siperlerden şehirlere yani İstanbul, Biga, Gelibolu gibi kasabalara yaralı getiren kahramanlar; yatılı tedavi olunca da geri siperlere döneyim diye can atarlardı. Memleketime gideyim, köyüme uğrayayım kimsenin aklından bile geçmezdi.
Nasıl bir vatan aşkı, yüce insan sevgisi. Tarifini bu zamana kadar yazacak bir müellif çıkmadı. Beşer gücü buna yetmezdi. Yani Yahya Çavuş'un, Mehmet Çavuş'un, Ali Çavuş'un 27. ve 57. Alayın kitabı daha yazılamadı.

GANİMET BÖLÜĞÜ

26.alay Komutanı makineli tüfekçe eksikliğimizin farkına varan ilk komutanlardandı. Bu silâhtan düşmanda çok vardı. Bunun için makineli tüfek avlamaya karar verdi. Gönüllü bir bölük kuruldu. Bu bölük ansızın düşman siperlerine atıldı. 9 Makineli tüfek toplayarak siperlerimize döndü. Bu tüfeklerle birlikte hayli cephane de getirildi. Sonraki savaşlarda bu silahlar çok işe yaradı. Bunlardan Alaya, ikinci bir ağır makineli tüfek bölüğü kuruldu. Adına da "Ganimet Bölüğü" denildi. Türk erlerinin usta ellerinde bu silahlar, kaptıranlara çok zarar verdi.

ORTAKLARIMIZIN KATILIM PAYLARI

Biz yardım etmeyi, yapılan yardımın da altında kalmamayı seven bir milletiz. Ama bu harpte gördüğümüz ortak yardımı bizim yaptıklarımızla kıyaslanacak kertede değildi. Biz ortaklarımızın yardımına Galiçya'ya, Romanya'ya ve Makedonya'ya birer Kolordu kuvvetle koşmuştuk. Çanakkale'de gördüğümüz yardım ise 2 Avusturya Bataryası ile l Alman İstihkâm Bölüğü idi. Ordu komutanlarıyla birkaç tümen ve alay komutanı ve subay Alman'dı. Bunlar bizim hesabımıza çalıştılar. Bunlardan 28. Alay Komutanlığı'nda bulunan Yarbay Hunger, 5 yerinden yaralandığı halde görevine devam etti. Uçak pilotu Üsteğmen Buddeke'nin hizmeti de değerli oldu. Bununla birlikte Çanakkale'de en çok
işimize yarayan kuvvet Alman denizaltı gemileri oldu. Yardımların azlığına bir de ortaklarımızla kesiksiz bir demiryolu bulunmaması ve düşmanın denizlerde üstün olması etki yapmıştır.

TOP ONARIMINDAKI MAHARETİMİZ

Silâh onarımında güçlük çekiyorduk. İstanbul'dan Tophane'den getirilen sivil, asker ustalarımızla Çanakkale'de Çim-enlik'te bir onarım atölyesi kurduk. İşten anlayan herkes geceli gündüzlü çalıştılar. 6 ay içinde 70 top, 80.000 tüfek onardılar. Başka onarımlar bunun dışındaydı.
Türk kafası başka bir çare daha buldu. Düşmanla baskınla kaptığımız ya da elimize geçen makineli tüfekleri kullanabilmek çaresi. Bu silahlar bizimkilerden küçük çapta olduğundan bizim mermileri atamıyordu. Bir tüfekçi ustamız olan Ahmet, bu makineli tüfekleri bizim cephaneyi atar bir vaziyete soktu. Gayretimizle gelecekte bilim ve sanatta gelişeceğimizin örnekleri oldu.

KIZLI ALAY

Elinde silâh, şehitlerin üzerinden uçarcasına sıçrayarak siperden sipere koşan 12 yaşında bir kız çocuğu... Mevzilere dalıyor ve düşmana kurşun yağdırıyordu. Tıpkı Doğu cephesinde savaşan 7 yaşındaki Kerim gibi.
Bu kızımız 12 yaşında 70. Alayın Onbaşılarından biridir. İsmi Nezahat. Kurtuluş Savaşı'nda Yunanlılar bu Alaya Kızlı Alay adını vermişlerdi. Önceki ismi "Bardanyol Alayı". Yani Balkanlarda Bardanyol mevkiinde kendinden üç misli fazla düşmanı tepelemişti. Onun için bu isimle anılırdı. Çanakkale'de de büyük kahramanlıklar göstermiş ve daha sonra İzmit'e gönderilmişti. Alayın Tabur Komutanlarından Hafız Halit Bey Alayı Kuvayı Milliye bölgesine kaçıp, Mustafa Kemal'in emrine iltihak etmiştir.
İşte çok iyi silah kullanan ve at üzerinde uçarcasına dağlar, tepeler aşan 12 yaşındaki Nezahat Hanım: Bu kahraman Alayın, kahraman Kumandanı Hafız Halit Bey'in kızından başkası değildi.
"Küçük ve Kahraman Nezahat, Çanakkale Muharebeleri sırasında 8 yaşındadır ve annesini kaybetmiştir. Halit Bey'in hemen hemen bütün yakınları savaşlarda
tükendiği için kızını emanet edecek bir yakınını bulamayınca Çanakkale Cephesi'ne birlikte gelirler. İşte bu küçük mücahide, Çanakkale Savaşları'nın barut, şarapnel, kan ve ölüm cehenneminde yetişmiştir. Alay, İzmit'e geldiği zaman Nezahat 12 yaşındadır. Demek 4 yılı savaş meydanlarında geçmiştir. Bütün savaş ve talimlere babası ile birlikte katıldı. Ata binmesini ve silah kullanmasını çok iyi biliyordu. Yani öyle yetişmişti. Hocası da babası Hafız Halit Bey'di. Savaş meydanlarında babasına söyledikleri ise "Babacığım müteessir olma, ben sana yardımcı olurum. Gerçi annem öldü ve seni de vururlarsa, ben yine yetim kalmam, millet bana bakar" diye babasını teselli etmeye çalışırdı. 30 Ocak 1921 Pazar günü Türkiye Büyük Millet Meclisi toplantı halinde. Bursa Millet Vekili Operatör Emin Bey'in bir önergesi okunuyor:
"Büyük Millet Meclisi Riyasetine: Muhtelif cephelerde, bilhassa son Gördes ve İnönü Meydan Muharebelerinde bilfiil çarpışmalara katılan ve her an askerlere ve zabitlere moral veren 70. Alay Kumandanı Hafız Halit BeyVin kerimesi 12 yaşındaki Nezahat Hanım'a ilk İstiklâl Madalyası'nın verilmesini teklif ve bu teklifi Heyet-i Umumiye'nin tasdikine arz edilmesini rica ederim,"
Zabıt Cerideleri:
Bu önergeden sonra Meclis Başkanı, Emin Bey'in izahat vermesini istiyor. Emin Bey de şu tamamlayıcı bilgileri arz ediyor. "Efendim bu "Nezahat Hanım denilen küçük hanım, mini mini hanım 8 yaşında öksüz kalmış, başka kimsesi olmadığı için babasının kucağına düşmüş ve Harb-i Umumi'de, muhtelif cephelerde harp içinde büyümüştür. Hafız Halit Bey denilen zat da, gayet kahraman bir kumandammızdır. O kahramana lâyık bir çocuktur. O çocuk, kendi eliyle 100'den fazla düşman öldürmüştür. Ne zaman bir neferin, bir zabitin sarsıldığım görse, hemen yanına koşar: "haydi beraber çarpışalım" der, onunla birlikte vuruşurdu. Bu itibarla ilk İstiklâl Madalyasını bu çocuğa verirsek, büyük bir kadirşinaslık gösteririz.
Hülâsa ikinci bir önergeyle yaşının küçük olması sebebiyle madalyanın ertelenmesi ve büyüdüğü zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından çeyizini temin edecek bir hediye verilmesi teklifi ile birinci önerge ertelenmiştir. Fakat sonradan büsbütün unutularak hiçbir şekilde ödüllendirilmemiştir. Kendisi de hiçbir hatırlatmada bulunmamıştır.

BULUT İÇİNDE KAYBOLAN İNGİLİZ BİRLİĞİ

Konu: 12 Ağustos 1915 günü Anafartalar Bölgesinde Bir Bulut İçinde Kaybolan İngiliz Kraliyet Ailesi Muhafız Alayından 4. Tabur Hakkında / Norfolk /
Olayın Şahitleri: Yeni Zelandalı Frederick Rerchardt ve iki arkadaşı. Ayrıca Yeni Zelandalı Araştırmacı I.C. McGibbon konuyu inceleyip araştırmıştır.
Olay Mahalli ve Savaşa Katılan Birlikler: Türk kaynaklarında 163. İngiliz Tugayı, 35. ve 36.Türk Alaylarının 1. ve 3. Tabur Cephelerine yaklaşarak taarruza geçti, sonuçta 680 kayıp verdi. Türkler ise 282 şehit verdiler. Ayrıca 37 tutsak alınırken, 250 de tüfek ele geçirdiler. Bulut içine girip kaybolan asker sayısı da 250 idi. Elhasıl savaş mahalli Küçükanafartalar Ovası ve Kükürtlü Pınar mevkii.
Olayın Tarihî Seyri: Bilindiği üzer İngilizlerin başını çektiği bağlaşık devletlerin deniz filosu 18 Mart günü dayanılmaz bir yenilgiye uğratıldı. Bunun üzerine 25 Nisan 1915 günü kara harekâtına giriştilerse de Temmuz sonu geldiği halde istenilen başarıyı hâlâ elde edemediler. Bunun için 4 Ağustos ile 10 Ağustos arası 50.000 - 60.000 kişilik takviye birlikleri ile Anafartalar Körfezi'ne yaptıkları çıkarma ile şanslarını bir daha denemek istediler. Ama yapılan 3. çıkarmada büyük bir fiyasko ile sonuçlandı. Mustafa Kemal ve askerlerini aşamadılar. Bu savaşlar onların son çıkışları olacağı için güçlerinin tamamını kullanmak istiyorlardı. Bu itibarla her bakımdan savaş gücü yüksek olan Kraliyet Muhafız Alayı NORFOLK Birliğine de 4 Ağustos günü ÇANAKKALE'ye Hareket Emri verildi. Sözkonusu birlik 5 Ağustos 1915 günü Limni'nin Mondros Limanı'na ulaştı oradan İmroz Adası'na vardı. 10 Ağustos 1915 günü de Anafartalar Limanfndan savaş bölgesine ayak basılmıştır. Gerekli hazırlıklar da yapıldıktan sonra 12 Ağustos 1915 günü Anafartalar Bölgesi Kükürtlü Pınar Mevkiinde savaşa katılmışlardır. 22 Ağustos kaydında mevcut ise de; esas olayın meydana geldiği savaş tarihi 12 Ağustos 1915 günüdür. İşte 12 Ağustos 1915 günü ve öğleden sonra piyade ateşinin şiddetlendiği saat 16.30'da Yeni Zelandalı askerlerin ifadelerine göre: Albay Berkham'ın emrindeki NORFOLK Alayı'nın 4. Taburu diğer bataryalardan ayrılarak sağa doğru kaymaya başlıyor. Yani komşu taburlarla temaslarını kaybetmiş oluyorlar. İşte o anda NORFOLK Alayının 4. Taburu subaylarıyla birlikte, gizemli bir şekilde ve görenlerin şaşkın bakışları arasında, katı görünümlü bir bulutun içine girip gözden kayboluyorlar.
Burada hadiseyi ispatlayan ve bir o kadar da ilginç olan bir nokta da; internet kayıtlarından anlaşıldığı kadarıyla, 1918'de İngiliz Hükümeti bir yazı ile kayıp birliğin Türkiye'den iadesini talep ediyor. Türkiye ise verdiği kati cevabında; Sözkonusu birliğin esir alınmadığı ve herhangi bir temasın bulunmadığı şeklinde oluyor. Yalnız yazının sayıları ve ekleri hakkında malûmat sahibi değiliz.
Sonuç: Hadise înternet kayıtlarında şöyle yorumlanıp özetleniyor. Yani olayı ünlü ve gizemli yapan üç faktör üzerinde duruluyor.
l. NORFOLK / Norfok / Alayındaki İngiliz birlikleri bizzat İngiliz Kraliyet Ailesi tarafından seçilerek işe alınan seçkin askerlerden oluşuyor. Bizim Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı gibi. Bu da olayı büyütüyor ve ünlü yapıyor.
2.İki Gelibolu gazisi tarafından açıklandığı şekilde hadise; NORFOLK, çok ilginç ve gizemli olarak bir bulutun içine girmesi ve 4. Taburun bulutun arkasında hiçbir kimseyi bırakmayacak şekilde yükselip başka bir istikâmete sürüklenip gözden kaybolmasıdır.
3. Esas en ilginç gerçek ise kaybolan bu 250 kişilik birliğin en azından vücutlarının bir daha bulunamamış olmasıdır. Yalnız 1919'da İngiltere'den bir heyet sözkonusu
4. Taburdan 180 kişinin ölülerini Gelibolu Yarımadasında bir çiftlik tarlasında buldukları rivayeti mevcuttur. Buradaki iki askerin üzerlerindeki özel işaretlerden Norfolk oldukları tespit edilmiş rivayetidir.Bu işaretlerden ve buradaki ölülerin 4. tabura ait olduğu tahmin edilmektedir.
Hülasa olay ilmî ve aklî olarak ispatlanması zor da olsa, Norfolk Alayı'nın tarihinde meydana gelmiş bir vakıa olarak kalacaktır.
__________________
UMUTLANDIRIP




[ U T A N D I R M A Y I N ]
aLPay by C@RSI Since 1970
ALPAY Ofline   Alıntı ile Cevapla