Tekil Mesaj gösterimi
Alt 22-02-2008, 14:41   #1
Altinay
 
Altinay - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Kemalizm'e felsefi bir yaklaşım...

Kemalizm'e felsefi bir yaklaşım...
Kemalizm akıl ve bilim'i temel alan o günlerdeki etkin felsefi akım olan pozitivist felsefeyle temellenmiştir.
Günümüzde felsefi akımlar, akıl ve bilim'i değil. "İnsan Felsefesi"ni temel almaktadırlar. Akıl ve bilim'le bakış açısının dar olduğu ve İnsanı temel alan felsefelerle eklektik yaklaşımlar oluşmuştur.
Bu yaklaşımların merkezinde Humanizm vardır. Pozitivizmi temel alan yaklaşımdan "Türk Humanizmi"ni(Suat Sinanoğlu) temel alan felsefeler üretmeliyiz. Atatürk Milliyetçiliğine dayalı yeni Kemalist yaklaşım oluşmaktadır.
İnsana bilimle değil değerleriyle yaklaşan yeni "İnsan Felsefesi" Türk'ün en yüksek değeri olan vatan sevgisi ve binlerce yılda temel değeri haline gelmiş ordu-millet felsefesiyle giriş yaparak diğer değerlerimizi de yapılandırarak yeni insan felsefesinde açılımlar sağlayabiliriz...
İnsan felsefesinin kurucusu Max Scheler'dir ve Nietzche gibi önemli bir temsilcisi dünyadaki yeni felsefenin oluşumunda öncü rolü oynamaktadırlar...
Bizde ise rahmetli Takiyettin Mengüşoğlu, "İnsan Felsefesi" adlı kitabında ve sağlığında yetiştirdiği öğrencileri ile bir özgün bir ekol oluşturmaktadır...
Türk Humanizmini temel alan felsefesiyle Türk milleti bölgesel ve küresel, Avrupa Birliği tarzı oluşumlarla insanlığa hizmette ırkçı olmayan öncü rolünü üstleneceğine inanıyorum...
İnancımızı felsefeyle temelendirirsek, binlerce yıl sonrasına kalıcı Türk varlığını devletlerin yıkılması ve kurulmasıyla kesintiye uğratmadan devam ettirebiliriz...
saygılar hürmetler....
Mustafa Altınay


ATATÜRK'ün Kurtuluş Savaşı başlangıcında ortaya koyduğu "Ya İstiklal, Ya Ölüm" bütün bu felsefenin özetidir. ATATÜRK özgürlük uğruna ölecek kadar radikal-hümanist tek çözümün bu olduğunu görecek kadar rasyonalisttir.

http://www.merih.net/ata/wata/wataturk01.htm

Marksist felsefe malumünüz uygulama da, Mao'culuk Çin tarzı, Marksist-Leninizm ise Rus tarzı olarak uygulama bulmuştur. Burada Stalin, Lenin, Mao, Enver Hoca tartışması yapılması, diktatörlüklere vurgu yapılması, Stalin'in katliamlarına karşı çıkılması insani tepkidir ama felsefi olarak bir felsefenin uygulanması ve dünya gündeminden düşmesi vardır. Marksist söylemleri savunanlara saygımız olmakla beraber eski dünya gündemindeki yerini kaybettiği bir gerçek.
Atatürk ve Cumhuriyetimizde değerlendirilirken, kurtuluş savaşı yapılmıştır, darbeler olmuştur ve bugünlere geldik.
Cumhuriyetimiz kuruluşunda ve bugüne kadar gelen süreçte pozitivist felsefe temel alınarak gelmiştir. Bir felsefenin uygulama şekli ülkeden ülkeye değişmekte, Amerika'da ya da İngiltere'deki uygulamaları farklı da olsa sonuçta pozitivist bir mantıktan hareket edildiği bir gerçektir.
Pozitivist felsefe İngiliz deneyciliğinden çıkan bir akım, dünyada bugünde değişik uygulamaları var. Rejimlerin totaliter ya da demokratik olması ayrı konudur. Uygulanan felsefeler ayrı konudur. Yunanistanda da darbe olmuştur. Uygulanan felsefe değişmemiştir. Castro'da materyalistti, Stalinde, sonuçta iki ayrı versiyon uygulaması olmuştur.
Şu anda bayrağımızın dalgalandığı bir Türk devletimiz vardır, ben öncelikle bundan şeref duyuyorum. Çeşitli sorunlar yaşanarak bugünlere geldik, gene her ülkede olduğu gibi çeşitli sorunlar yaşayarakta devam edeceğiz. Amerikada da baskı olmuştur, Rusyada da olmuştur, Çinde de olmuştur ve halen olan yerlerde vardır ama sonuçta herkesin bir vatanı devleti ve bayrağı var, günahı ve sevabıyla.
Felsefede genel bir felsefi çerçeve çizilmeye kalkıldığında sınıflandırmalar kaçınılmazdır. Marksist terminelojinin kendine göre sınıflandırması vardır. pozitivist terminelojinin kendine göre sınıflandırması vardır. Bu terminelojiler içinde bile farklılıklar gösterebilmektedir.
Ben sınıflandırma olarak İngiliz-Amerikan deneyci, pozitivist bütün türevleriyle bir felsefe ile Alman ekolü dediğimiz İnsanı temel alan, kültür bilimleri ve tin bilimleri olarakta adlandırılan felsefe tarihi temellendirilmeside şu şekilde yapılan sınıflandırmaya tarafım.
-----------------

"Batı entelektüel tarihini, çok genel düzeyde, iki ana geleneğe ayırmak mümkündür (elbette bütün ayırımlar gibi bu ayırım da bir anlayışın ürünüdür) bu ana geleneklerden biri okülersentirik/GÖZMERKEZCİ/ görme merkezci gelenek (Platoncu gelenek, kartezyenizm, anglo-sakson gelenek, analitik, post-analitik gelenek veya genelde locikosentirik/mantık merkezci gelenek de denilebilir); ikincisi, logosentirik/SÖZMERKEZCİ/dil merkezci gelenek(Aristotelesci gelenek, retorik gelenek, hermenotik gelenek veya Kıta avrupası geleneği de denilebilir).
…..Batı’da yirminci yüzyılın ilk çeyreğinden sonra ivme kazanan “dile dönüş”. “akıl”dan, “olgu” dan “dil”e dönüş akımı…….
…..Batı’da hemen hemen aynı zaman dilimi içinde gerçekleşen iki” dile dönüş” hareketinin farklı entelektüel yönelimler oldukları unutulmamalıdır. Bu kitapta yeralan yazılar, Analitik gelenek içinde gelişen dile dönüş akımına değil, Kıta Avrupası geleneği içinde gelişen bir dile dönüş akımına aittir. "

Alınan kaynak;
Hüsamettin Arslan(Derleme ve Tercüme)-İnsan Bilimlerine Prolegomena-Dil, Gelenek ve Yorum-Paradigma-İstanbul,Mart 2002
-----------------

Sonuç olarak ben Tanzimattan Cumhuriyetimizin kuruluşuna ve hatta günümüzde saf olmamakla beraber Pozitivist felsefe ağırlıklı bir yönelimde olduğumuza inanıyorum.
Dünyadaki felsefi yönelimin pozitivizmden kaydığını ve kıta avrupası dediğimiz ya da Alman Felsefesi ağırlıklı felsefeye doğru yönelim olduğunu söylüyorum...




Click the image to open in full size.
__________________
Lütfen forum kurallarını okuyunuz..
Altinay Ofline   Alıntı ile Cevapla