Üyelik tarihi: Mar 2006
Mesajlar: 17.217
Tecrübe Puanı: 38   | Stres ve Başetme Yöntemleri | | STRES VE BAŞETME YOLLARI
GİRİŞ Günümüz toplumunun en önemli rahatsızlıklarından biri STRES. Kelime anlamı gerginlik olan bu durum kendini, sürekli vücut ağrıları, baş ağrısı, yorgunluk halsizlik aşırı sinirlilik gibi belirtilerle ortaya çıkarıyor. (http://www.psikoturk.net/Stres.asp) Stres, hayatımızın kaçınılmaz bir parçasıdır. Daima bizimle birliktedir.Duruma bağlı olarak yoğunluğu değişebilir. Rahat bir şekilde gözleri kapalı uzanmış yatıyor olsanız bile, yine bir stres deneyimi geçiriyorsunuz. Çünkü vücudunuz, fonksiyonlarını sürdüren ayrı bir dünyadır. Zaman zaman karmaşık fonksiyonlar görmesine rağmen, beyniniz sürekli çalışmakta; kalbiniz sürekli aralıklarla ve durmadan kan pompalamakta; ciğerleriniz içindeki havayı boşaltmakta ve yerine temiz hava doldurmaktadır. Onun için teknik anlamda hepimiz devamlı stres deneyimi geçirmekteyiz; çünkü şuurlu olduğumuz zaman, yapılacaklar listesine devamlı bir şeyler eklemekteyiz. (Rowshan, A.,1998, s.11) Bireyin normal olarak işlev görebilmesi için, bir miktar stres gereklidir. Hayat çok uzun süre sakin ve sorunsuz gidince, insanlar sıkılır ve heyecan ararlar; bir casusluk filmine gider, tenis oynar ya da başka insanlarla etkileşimde uyarım bulurlar. Sinir sisteminin gerektiği gibi işlev görmesi için, görünürde belli bir uyarım miktarına ihtiyacı vardır. Ancak çok yoğun ve uzayan stresin yıkıcı fizyolojik ve psikolojik etkileri olabilir. (Atkinson R.L., Atkinson R.C. ve Hilgard E.R., 1995, s.591) Stres her zaman kötü bir şey değildir: O yaşamınıza renk katan etkili bir güdüleyici olabilmektedir. Ne olimpiyatlara katılan atletler, normal olarak antremanlarda rekor kırarlar, ne de aktörler sahne provalarında en yüksek başarıyı gösterirler. Onlar hepimizin yaptığı gibi, en yüksek performanslarına, meraklı seyircilerin önüne çıkmanın verdiği stres sayesinde kavuşurlar. (Rowshan, A.,1998, s.11) Çince’de stres kelimesi tehlike ve fırsat kelimelerinin sembollerinin karışımıdır. Stres bu iki kavramı paylaşmaktadır. Her problem çözümünü de içinde saklamaktadır; stres altında olduğunuz her an, enerjinizi hem yıkıcı hem de yapıcı kullanma potansiyaline sahipsiniz demektir. Ameliyat odasında ameliyat yapan bir operatör, o kadar stres altındadır ki, kalp atışları bir hayli hızlanır. Fakat bu bizler için bir şanstır, çünkü hiç birimiz ameliyat gibi kritik bir anda gevşemiş bir doktora ameliyat olmak istemeyiz. Başarılı insanlar, streslerini yapıcı enerjiye ve yaratıcı güce dönüştürürler. (Rowshan, A.,1998, s.12) I.BÖLÜM STRES Çok eskiden beri fizik biliminde; “maddenin kendi üzerine uygulanan güce gösterdiği tepki” anlamında kullanılan STRES terimi; son 20 yılda tıp, fizyoloji, sosyoloji, psikoloji, psikiyatri alanlarında ve gündelik yaşamda herkesin kullandığı popüler kavramlarından biri haline gelmiş, kitle iletişim araçlarında sıklıkla yer verilen “medyatik” bir sözcük olmuştur. (http://www.saglik.tr.net/stres.shtml) Stres kavramı, Latince’de “Estrica”, eski Fransızca’da “Estrece” sözcüklerinden gelmektedir. Kavram 17. Yüzyılda felaket, bela, müsibet, dert, keder, elem anlamlarında kullanılmıştır. 18 ve 19. Yüzyıllarda ise kavramın anlamı değişmiş ve güç, baskı, zor gibi anlamlarda objelere, kişiye, organa veya ruhsal yapıya yönelik olarak kullanılmıştır. Buna bağlı olarak da stres nesne ve kişinin bu tür güçlerin etkisi ile biçiminin bozulmasına, çarpıtılmasına karşı bir direnç anlamında kullanılmaya başlanmıştır (Baltaş ve Baltaş, 1989, s.265). Bir başka kaynağa göre, stres kelimesi, Türkçe'ye İngilizce'den gelmiş (stress), Latince‘stingere’ fiilinden türemiştir. ‘Sıkmak, sıkıştırmak, bağlamak’anlamına gelir. İngiltere'de stres 18. yüzyıla kadar ‘birşeyden yoksun kalmak, yokluğunu hissetmek, zor bir imtihan vermek’anlamında kullanılırdı. Bu tarihten sonra mesela bir köprüye veya bir demir putrele binen yük, baskı anlamını aldı. Yakın zamanda da, metalleri deforme eden stres ‘insan ilişkilerindeki baskı, bireylerin duyduğu sıkıntı’ anlamına kullanılmaya başlandı. (STRES) Kavramı ilk kez ortaya atan Hans Selye stresi, organizmanın her türlü değişmeye özel olmayan (yaygın) tepkisi olarak tanımlamıştır. Hans Selye’nin çok benimsenen bu tanımına göre stres, memnuniyet verici olup olmadığına bakılmaksızın her türlü isteme bedenin uyum sağlamak için gösterdiği yaygın tepkisidir (Pehlivan,1998, s.8) Selye’nin tanımında, stres tepkisinin uyanmasında hem memnuniyet verici hem de sıkıntılı oluşumların etkili olduğu işaret edilmektedir. İnsan bedeni genel olarak zevkli ve zararlı olaylar arasındaki farkı ayırdetmez. Her iki durumda da beden işlevini yerine getirmektedir. Bu nedenle hem memnuniyet verici hem de olumsuz uyaranlar altında bedenini gösterdiği stres tepkisi aynıdır .(Pehlivan,1998, s.8) Jessie Barnard stresi yararlı stres (eustress) ve zararlı stres (distress) olarak ikiye ayırmıştır. Bunlardan birincisi yaşandıkça neşe, canlılık ve kazanç sağlayan, istenmesi gereken bir durumdur. Zararlı stres ise aşırı ve sürekli olan ve bireyin güçlerini tüketen bir stres türüdür (Baltaş ve Baltaş, 1989, s.55). Stres, kişinin başetme yeteneğini aşan ya da zorlayan bir durum algılandığında ortaya çıkan bir tepki olarak da tanımlanır. Bireyin başetme yetenekleri, stresli olayın üstesinden gelebilecek düzeyde olduğu sürece, kişi kendini aşırı gerilimden uzak tutabilir. Ancak olayın gerektirdikleri, kişinin başetme kaynaklarından daha ağır ise, bir dengesizlik durumu gelişir ve bedene fiziksel ve psikolojik taşıma kapasitesinin üstünde bir ağırlık yüklenir. (Bilkent Universitesi | Ogrenci Dekanligi) Strese tepki, esas olarak fiziksel olduğu için, stres anında vücudunuzda neler oluştuğunu bilmek gerekir. (Rowshan, A.,1998, s.12) Bir milyon yıl önceye döndüğünüzü hayal edin. Bir mağarada ateşin kenarında oturmaktasınız. Kendi fiziksel gayretiniz sonucu elde ettiğiniz yiyeceği zevkle yerken, yakınınıza bir hayvanın yaklaştığını farkettiniz. Başınızı çevirince vahşi bakışlı, sivri dişli bir kaplanın size doğru gelmekte olduğunu gördünüz. Derhal bedeninizde önemli değişiklikler oluşur. Sizi tehlikeden korumak için “dövüş veya kaç” tepkisi harekete geçer. Doğuştan var olan bu otomatik tepki, bedeninizde oluşan şu değişikliklerle tanımlanmaktadır. (Rowshan, A.,1998, s.12) · Kaplanın varlığını beyin algılar algılamaz, bedeninize adrenalin salgılanır; Bu da bir çok fiziksel değişiklikler ortaya çıkartır. ·Göz bebekleri göze daha çok ışık girip, daha çok görebilmek üzere büyür. Tehlike anında daha iyi görmeye gereksinim duyarız. ·Midenize ağız salgıları gitmemesi için ağzınız kurur. ·Bunun sonucu olarak sindirim sisteminizin çalışması durur ve sindirim sistemindeki kan, doğrudan kaslarınıza ve beyninize gider. Bu size stres anlarında niçin midenizde kelebekler uçuşuyor gibi hissettiğinizi açıklamaktadır. ·Harekete geçmenize hazırlık olarak boyun ve omuz kaslarınız gerilir. Gevşek kaslara göre, gerilmiş kaslarla atak yapmak daha kolaydır. ·Kaslarınıza daha çok oksijen gitmesini sağlamak için nefes alışlarınız sıklaşır. ·Kalbinizin atışı hızlanır ve kan basıncınız artar; böylece bedeninizin çeşitli bölümlerine daha çok yakıt ve oksijen gider. ·Vücudunuzu normal ısıya döndürmek için daha çok terlersiniz. Vücudunuz ne kadar çok enerji yakarsa, o kadar çok terlersiniz. ·Karaciğeriniz kaslara ani bir enerji akımı sağlamak için glikoz salgılar. ·Kanı koyulaştırmak için dalağınız, depo etmiş olduğu kan hücrelerini serbest bırakır ve kan dolaşımına kimyasal maddeler salgılanır. Bu işlem kanınızın normal zamankinden daha çabuk pıhtılaşmasını sağlar; öyle ki, bir yeriniz yaralanınca kanama daha çabuk duracaktır. Ayrıca vücudunuzun mikrop kapmaya karşı dayanıklılığı artacaktır. Günümüzde de vücudumuz tehlikeye karşı bu otomatik tepkileri göstermektedir. Her gün karşılaştığımız bir çok durumda beynimizdeki hipotalamus, diğer bir deyişle “stres merkezi” harekete geçmekte, yukarıda sayılan değişiklikleri oluşturmaktadır. Trafik sıkışıklığında veya kızgın bir patron karşısında, atalarımızın vahşi bir hayvan karşısında göstermiş olduğu tepkilerin aynısını göstermekteyiz. Strese karşı oluşan tepkiler, tehlike karşısında “dövüşmek veya kaçmak” için oluşmaktadır. Bu ikili karardan ister dövüşme, ister kaçma kararını verin hiç farketmez, iki durumda da bedenin uyanıklığa ve fazladan enerjiye ihtiyacı olacaktır. (Rowshan, A.,1998, s.12-13) Özetle, bedenimiz, kendine özgü bazı stres göstergeleriyle donanmıştır. Bu göstergeler, "savaşma ya da kaçma" tepkisi diye adlandırılır ve bedenimizin belli bir mücadeleye hazırlanırken yaptığı seferberliğin başlıca sonucudur. Kalp atışları yükselir. Böylece kasların harekete geçebilmesi için gerekli olan kan miktarı ilgili bölgelere ulaştırılır. Kaslar gerilir ve hazır hale gelir. Gözbebekleri büyür. Solunum hızlanır ve kan basıncı artar. İhtiyaç duyulduğu takdirde, gerekli olacak enerjiyi sağlayabilmek için stres durumuna özgü bazı kimyasal maddeler salgılanır. Gaz pedalına basılmış bir araba gibi, insanın moturu da son hızla harekete geçer. Stres belirtilerimiz, bir otomobilin sıcaklığının birden ve aşırı derecede arttığını sinyalleyen ısı göstergesine benzer. Bir şeyler yapılmadığı takdirde, durumun tehlikeli noktalara ulaşabileceğini bildirmeye çalışır. (Bilkent Universitesi | Ogrenci Dekanligi) Fakat modern dünyada bu tepkilerin yanlış yönetilmesi yüzünden bir bedel ödemekteyiz. Ya dövüşmeyi ya da kaçmayı seçen mağara adamlarından farklı olarak biz, günümüzde stres yaratan olaylara karşı doğrudan tepkilerimizi göstermeyip, içimize atmaktayız. Patronumuza kızdığımız zaman, onun tarafından kendisine karşı gelmeye ne kadar zorlanırsak zorlanalım, ona karşı gelmeyiz. Onun için, fiziksel değişiklikler sonucu yükselen tansiyonumuzun normal duruma düşmesini sağlayamayız. Tansiyonumuzun devamlı yüksek olmasını önleyemediğimiz için, aşağıdakilere benzer stres kökenli hastalıkların kurbanı oluruz. ·Müzminleşmiş bir şekilde göz bebeğinin büyümüş olarak kalması, görme problemlerine neden olabilir. ·Ağızdaki aşırı kuruluk, yutkunma güçlüklerine sebep olabilir. ·Sindirim sisteminin çok sık aksaması kabızlığa sebep olabilir ve ülser olma riskini arttırır. ·Müzminleşmiş bir şekilde kasların gergin halde kalması, beden ağrılarına ve sancılara sebep olabilir. Bu ağrıların belli başlıları boyun ağrısı ve omuz kasları ağrısıdır. ·Müzminleşmiş yutkunma ve sık nefes alıp verme astıma yol açabilir. ·Müzmin tansiyon yükselmesi, yüksek tansiyon hastalığına sebep olabilir. (Rowshan, A.,1998, s.14) Fiziksel göstergeleri ne olursa olsun, stres daima psikolojik sonuçlar doğurur. Strese maruz kaldığınız zaman hipotalamus, adrenal bezlerine etki eden hormanları salgılayan bezleri uyarır. Bu bezlerin salgıladığı hormonlar, adrenal bezinin adrenalin salgılamasına sebep olur, bu adrenalin de bedenimizde şiddetli fiziksel değişikliklere yol açar. (Rowshan, A.,1998, s.15) Bedeniniz huzur verici ve huzursuz edici olaylara karşı aynı şekilde tepki gösterir. İster size ateş edilsin, isterse başkaları sizi övsün, ister yüzünüze tokat atılsın, isterse sevgiliniz sizi okşasın, ister bir insanla kavga edin, bunların hepsi birer strestir ve bedeniniz bu stres olaylarının hepsine aynı fiziksel tepkileri gösterir. Olumlu veya olumsuz herhangi bir değişiklik “dövüş ya da kaç” tepkisi ile ilişkili olarak, hep aynı fizyolojik reaksiyonları ortaya çıkarır. (Rowshan, A.,1998, s.15) Hem olumlu hem de olumsuz strese bizim fizyolojik tepkilerimiz birbirine çok benzese bile, bizim olayları yorumlamamız büyük çapta değişmektedir. Örneğin bir topluluk karşısında konuşmak bir çok insanda stres yaratır. Yine bazı insanlar toplum karşısında konuşma yaparak geçimlerini sağlamakta ve bundan zevk almaktadırlar. Bu iki grup insan arasındaki fark, birinci grubun stresi çekingen, ürkek bir tarzda, ikinci grubun ise stresi kendine güvenen bir tarzda yönetmesidir. (Rowshan, A.,1998, s.15) Strese karşı tavrınız bir çok faktöre bağlıdır. Birincisi kuvvetli ve sağlıklı bir genetik yapınız olması, kalp çarpıntısı ve kalp teklemesi gibi kalıtsal bir hastalığınızın olmaması, sizi strese karşı daha dayanaklı yapacaktır. İkinci büyük faktör, ailenin örnek alınmasıdır. Ailenizn stresle başetme yolu, bilerek ya da bilmeyerek sizin günlük sıkıntılarla başetme şeklinizi etkilemektedir. Üçüncüsü, sizin kültürel yapınızın ve eğitimizin bir yan ürünü olarak şu andaki tutumunuz, beklentileriniz ve inanç sisteminiz stres yapan etkenlere karşı davranışınıza etki edecektir. (Rowshan, A.,1998, s.16) C. STRESİN BELİRTİLERİ VE ETKİLERİ Stresin belirtileri konusunda, farklı sınıflandırmalar mevcuttur. Bu sınıflandırmalar aşağıda özetlenmiştir. § PEHLİVAN, (1995,s.17) Stres belirtilerinin, fiziksel, davranışsal ve psikolojik olmak üzere üç grupta incelendiğini belirtmiştir: a)Fiziksel Stres Belirtileri 1.Tansiyon Yükselmesi: Stresli durumlara karşı bedensel tepki, en çok kalp ve damar sistemi üzerinde görülmektedir. Stres ve yüksek tansiyon arasındaki ilişki uzun süredir bilinmektedir. 2.Sindirim bozukluğu: Sindirim sisteminde yer alan mide ve barsaklar insanın heyecanını yansıtan organlardır. Stresli durumlarda heyecanlar, iştahsızlık, mide bulantısı, karın ağrısı ve barsak işlevlerinde artma ya da bozukluk yaratabilmektedir. 3.Terleme: Korku, öfke ve stres durumları terlemeyi artırır. Cuno ve arkadaşları insanda terlemenin iki türlü olduğunu, birinin ısıdan, diğerinin ise stresten kaynaklandığını belirtmişlerdir. Stres terlemesi özellikle avuç içi, ayak tabanı ve koltuk altında görülürken, ısı kaynaklı terleme daha çok baş, boyun ve gövdede yaygın biçimde görülür. 4. Nefes Darlığı: Stres tepkisi sırasında , bireyler daha fazla oksijen alma gereksinimi duydukları için daha sık ve kesik kesik nefes alma görülür. Stres solunum sisteminin önemli ölçüde etkileyen bir durumdur. Ayrıca duygusal stresler ani bir astım krizini başlatabilir. 5.Başağrısı: Stres ve stresin doğurduğu gerginlik ağrıları arasında önemli bir ilişki vardır. Stresin neden olduğu gerginlik, damarların daralmasına, kafanın belli bölgelerine giden kan akımının bozulmasına ve o bölgeye giden kanın bir hayli azalmasına neden olur. Stres nedeniyle ortaya çıkan adale kasılmaları çeşitli başağrılarına yol açar. Baş, boyun ve omuz kaslarının hepsi veya bir grup adale kasılınca ense ve baş ağrısı hissedilir. 6. Yorgunluk: Bir işyerinde personelin yorgunluk belirtileri göstermelerine neden olan temel etmenler çalışma koşulları, personelin fiziksel durumu (beslenme düzeni, dinlenme olanakları, duygusal ve ailevi durumu) ve sürekli aynı kasların çalışmasından kaynaklanan kas yorgunluğudur. 7.Allerji: Stres, bireylerde aşırı duyarlılık oluşmasında önemli bir rol oynar. Aşırı duyarlılık tepkileri, bedenin bağışıklık sistemi üzerinde etki yapan allerji tepkileridir. Bu aşırı duyarlılık kasılma, şişme ve kaşıntı gibi belirtiler ortaya çıkarır. Birçok kişide yalnızca stres durumlarında ortaya çıkan allerjiler görülmektedir. Bu bir anlamda bedenin strese karşı uyarılmasıdır. Bugüne kadar yapılan çalışmalar, nasıl bir mekanizma izlediği bilinmese de stresin bireyleri allerjik tepkilere karşı duyarlı hale getirdiğini göstermiştir. 8. Mide Bulantısı: Stresin fizyolojik etkileri nedeniyle mide ve sindirim sisteminin etkilenmesi mide bulantısı yapabilir. Özellikle salgılanan adrenalin hormonunun mide bulantısında etkili bir rol oynadığı bilinmektedir. Bu durum genellikle stres tepkisinin son bulması ile ortadan kalkar. b)Davranışsal Stres Belirtileri 1. Uykusuzluk: Nedeni ne olursa olsun, insanın ruh sağlığındaki en küçük dalgalanma bile , kendisini uyku düzenindeki bir bozuklukla ortaya koyar. Stres altındaki bireylerde uyku zorluğu iki biçimde ortaya çıkabilir. Bunlardan ilki, uykuya dalma güçlüğü; ikincisi ise, gece boyunca kesintisiz olarak uyuyamamaktır. (Schafer, 1987, s.59). Bir başka uyku bozukluğu ise uzun süre uyunduğu halde sabah dinlenmiş olarak uyanamamak biçiminde ortaya çıkabilir. 2. Uyuma İsteği: Stres altındaki bireylerin büyük bir bölümü uyku zorluğu çekerken, bazıları ise tam tersine aşırı derecede uyuma isteği duymaktadır. Bazı insanlar stresli durumlarda yaşadıkları kaygı, gerilim ve zorlanmadan uzaklaşmak için uyumayı bir kaçış olarak kullanırlar. 3. İştahsızlık: Aşırı stres durumlarında bireylerde yaşama karşı ilgi azaldığı gibi, buna paralel olarak beslenme gereksinimi de yavaşlar ve iştah kaybolur. Bireyler sağduyuları ile yemek yemeye çalışsalar bile, bunalım ağırlaştıkça yemeğe olan ilgi iyice azalır. Düzenli beslenememek ise bireyin fiziksel gücünü olumsuz yönde etkiler. 4. Yeme Alışkanlığında Artış: Stresin fizyolojik etkilerine ilişkin olarak yapılan araştırmalarda, kronik stres altındaki bireylerde kilo kaybetme eğilimi görülmekle birlikte , herkes için bu durum geçerli değildir. Bazı insanlar stres altındayken gittikçe kilo alır. Bunun nedeni insanların yemeyi bir başa çıkma mekanizması olarak kullanmaları ve günlük yaşamın güçlüklerine karşı bir tepki olarak geliştirmeleridir. Aşırı yemek neden bir savunma mekanizmasıdır ? Bunun iki açıklaması vardır. İlk olarak birşeyler yemek insanın dikkatini dağıtır. Eller, beyin ve ağız yemekle uğraşırken , sorunlar hakkında endişelenmek için çok fazla zaman harcanmaz. İkinci olarak , yemenin hipotalamus ve zihin üzerinde yatıştırıcı bir etkisi vardır. 5. Sigara Kullanma: Stres içindeki bireyler gerginliklerini azaltmak için sigara içerler. Özellikle kaygılı bir kişilik özelliğine sahip bireyler, stresle karşı karşıya kaldıklarında sigaraya sarılarak, bırakmışlarsa bile yeniden başlarlar. Ancak sigara uzun süre kullanıldığında içinde bulunan nikotinin merkezi sinir sistemi üzerinde yaptığı etkiler nedeniyle bağımlılık yaratır. Sigara içilmediğinde, sıkıntı gerginlik artar. Ruhsal güç azalır, zihinsel işlevler yavaşlar, yorgunluk, bitkinlik, iştahsızlık ve uykusuzluk belirtileri görülür. Sonuç olarak sigara içmek bir yandan günlük sorunlarla başa çıkmak için bireye gerekli olan enerji düzeyini azalttığı gibi, diğer yandan kalp krizi nedeniyle erken ölüm, akciğer kanseri, bronşit vb. gibi hastalıkların da temel nedenidir. 6. Alkol Kullanma: Birçok kişi alkolün gerilimi azalttığına , endişelerden uzaklaştırdığına, memnuniyet verici duyguları artırdığına, toplumsal yeteneği geliştirdiğine ve yaşamı daha iyi algılamayı sağladığına inanır. Bir yatıştırıcı olarak alkol,merkezi sinir sisteminin etkinliğini azaltır. Kısa dönemli ve az alınan alkolün, depresif duyguları azaltmasına karşın, düzenli olarak, uzun dönemli ve aşırı miktarda alınan alkol, depresif duyguları daha da artırır. Alkol küçük acı ve ağrıları dindirir ve kişiyi gevşetir. Ancak alkol, aşırı alındığında sarhoşlukla birlikte saldırgan davranışlara yol açar.
__________________
Besiktas JK . |