Tekil Mesaj gösterimi
Alt 13-03-2008, 09:32   #1
bjk_bjk
 
bjk_bjk - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Kartallar yüksek uçar (Sanlı Sarıalioğlu)

Kartallar yüksek uçar

Futbolda, “Havasını buldu, havaya girdi' şeklinde deyimler vardır. Ankara'daki Beşiktaş için bu deyimi kullanabiliriz. Şimdi diyebilirsiniz ki, “Maçtan sonraki yorumunda Beşiktaş'ı sadece 15 dakika iyi bulmuştun. Bugün havadan, tavadan söz ediyorsun. Çelişkiye düşmüyor musun?' Hayır düşmüyorum. Havanın, iyi futbolla kötü futbolla ilgisi yoktur. O, duygudur, coşkudur... O, bir davanın etrafında bütünleşmedir, kararlılıktır. Ankara'daki Beşiktaş'ta işte bunları gördüm. Kanıtlar aşağıda:
1- Taraftar, stadın yarısını İnönü'ye çevirmişti. Oyun, ilk yarıda çok kötü olmasına karşın, desteklerini bir an olsun çekmediler. Bunu son dakikaya kadar da devam ettirdiler. Maçtan sonra belli bir süre stadı terk etmemeleri ve şampiyonluk şarkıları söylemeleri önemli bir hava raporuydu.
2- İbrahim Toraman'ın attığı golün sonrasını şöyle bir gözünüzün önüne getirin. Gökhan Zan'ın, Toraman'ın taraftarın önüne gelerek, “Bravo haydi, haydi' diye bağırışları, o inanılmaz sevinç yumağı gerçekten görülmeye değerdi.
3- Yedikleri golde üzüntünün, futbolcular ve taraftar tarafından birlikte hissedilmesi net bir biçimde gözlemlendi. Hüzün, siyah beyazlıları tümüyle kapladı..
4- 1-1'den sonra skora karşı geliş, başkaldırış, bireysel çabalarla da olsa golü arayış, sorumluluk üstlenme ve rakibe yüklenme dört dörtlüktü...
5- Yardımcı hakemin penaltı uyarısında, tüm oyuncuların orta hakeme tepkisi, isyanı... Rüştü'nün neredeyse orta sahaya kadar gelip olaya sahip çıkışı... Her şeye karşın bilincin yitirilmemesi, kırmızı kart sınırında frene basılması, örnek davranışlardı...
6- 90+4'te bile inancın kaybolmaması, gol isteğinin doruk noktaya çıkması ve golden sonra kulübedekilerin, sahadakilerin ve tribündekilerin tek yumruk oluşu... Toraman'ın, tribünlerin önüne gelerek, “Şampiyon olacağız' haykırışı ve kabına sığmayan coşku, diğer göstergelerdi... Hava dediğim işte bu... Kartallar yüksek uçar...

Polat sallıyor
Adnan Polat'ın dili kemiksiz. Sözlerinin nereye varacağını hiç düşünmüyor. Laflar ağzından patır patır dökülüyor. Bu haftaki incileri şöyle: “Beşiktaş, +90 dakikalarda çok maç kazandı. Bakalım şansları daha ne kadar yaver gidecek?'
Beğenilen yönetici tipi bu mu? Polat, böyle mi düşünüyor? İğneleyecek, kışkırtacak, sözüm ona huzursuz edecek. Bu şekilde demeçler vererek ne kazandığını, ne kazanacağını zannediyor? Herkesin gülüp geçtiğini, kendisinin son derece antipatik olduğunu farkedemiyor mu?
Polat, geçmişe dönüp bakma gereğini de duymuyor. Desteksiz sallıyor. İki sene önce Galatasaray'ın, son dakika golleriyle kaç maç kazandığını ve bunun sonucunda şampiyon olduğunu nasıl unutuyor? Hatta Beşiktaş'ı da uzatmada attıkları golle yenmişlerdi. Polat, işine geldiği zaman hafıza kaybına uğruyor.
Futbolda ilk dakika, son dakika yoktur. Geçerli olan, hakemin bitiş düdüğünde skor tabelasındaki rakamlardır. Son dakika gollerine on binlerce örnek gösterilir. Futbolun güzelliği de özellikle işte bundan dolayıdır.
Polat, “Son dakika golleri' diyor. Peki, hakemlerin Beşiktaş maçlarındaki performanslarından neden söz etmiyor? Bu sezon Beşiktaş'ın hakemler tarafından katledilen kaç puanı var? Ankaraspor maçında resmen attıkları golün iptalini bir tarafa bırakalım, Ali Sami Yen'deki ilk Galatasaray-Beşiktaş maçındaki hakem hataları, G.Saray'ın iki golü acaba Polat'ın aklına neden gelmiyor?
Özhan Canaydın, 6 yıldır görevde. Camia şu anda başkanına, “Ne olur gitme kal' diyor. Ne güzel bir tablo. Allah herkese nasip etsin. Demek ki hak edene kucak açılıyor. Canaydın'ın, konuşmalarıyla ilgili bir eleştiri aldığını hiç hatırlamıyorum. Varsa bile bende iz bırakmamış. Polat öyle mi? Susmuyor, susmuyor. Her gün değişik şekillerde gündemin ilk maddelerinde. Başkan adayı sayın Polat, hiç değilse bundan sonra Canaydın'ı kendisine örnek alsa acaba nasıl olur?

O şimdi kahraman
Zico, Sevilla maçında, penaltılardan önce Volkan'a şunları demiş: 'Bugün iki büyük hata yaptın. Şimdi, kahraman mı olacaksın, yoksa hayatın boyunca bu utançla mı yaşayacaksın?'
Zico'nun bu sözlerinin nedeni, elbette kalecisinin motivasyonunu yükseltmek için. Ancak günümüz futbolunda artık böyle abartılı yaklaşımlar yok. Dünyanın en iyi kalecileri de bu tür goller yiyebiliyorlar... Ve de bu, bir utanç vesilesi değil. Nedir yani, Volkan yüz kızartıcı bir suç mu işledi? Zico'nun bu olayda en büyük artısı, yediği iki golden sonra Volkan'ı oyundan çıkartmaması. Uygulamalar daima sözlerden önemlidir. Zico, Volkan'ı oyundan almayarak oyuncusuna şu mesajı verdi: 'Ben sana güveniyorum, moralini bozma. Seninle devam edeceğim. Haydi bunu telafi et.' Zico, Volkan'ı kalede bırakarak onu tekrar hayata döndürdü. Volkan da bunun karşılığını penaltılardaki kurtarışlarıyla verdi. O, şimdi kahraman.

Gökhan şen şakrak!
Futbolcunun tek konuşacağı yer sahadır. Çıkacak takır takır futbolunu oynayacak. Performansıyla konuşacak, daha doğrusu konuşturacak. Gökhan Ünal, teknik direktörünün kendisini oyundan almasına sinirlenip, dır dır ediyordu. G.Saray maçında yine durmadan konuştu, futbol olarak da hiçbirşey yapmadı ve sonunda oyundan alındı. Benden söylemesi, böyle oynamaya devam ederse, kulübe mahkumu olur. Talipleri de teker teker geri çekilirler. Kayseri- spor devre arasında “Parayı basan Gökhan'ı alır' dediğinde şaşırmıştım. Demek ki haklılık payları varmış. Demek ki Gökhan'ın ayakları durmuş, çenesi işlemeye başlamış. Bunu G.Saray karşısında da gösterdi.
Bu maçta garibime giden bir başka olay, devre arasında Gökhan'ın, G.Saraylı oyuncularla şen şakrak şakalaşmasıydı. Oh ne güzel, takımı iki farkla geride, Gökhan kah kah, kih kih! Bilemiyorum yoksa ben çok eskilerde mi kaldım.

Gördün mü Servet'i?
O ne güç, o ne hırs, o ne azim... Tek başına takım derler ya, işte aynen öyle. Elbette Servet'ten söz ediyorum. G.Saray defansını tek başına sırtlıyor. Allah nazardan saklasın. Her maçta hazır kuvvet. Ufak tefek sakatlıklara aldırış etmiyor. İğneyi yiyor yine görevinin başına geçiyor. Bayrağı elinden hiç bırakmıyor. Bu istikrar, bu performans öyle dışarıdan göründüğü gibi kolay elde edilecek bir iş değildir. Özel hayata inanılmaz dikkati ve antrenmanları hiç ama hiç kaytarmamayı gerektirir. Yani “Ben bu işi adam gibi yapacağım' demezsen yaya kalırsın. Servet gerçekten örnek alınacak, dört dörtlük bir sporcu. “Demiştim' demek için değil, sinirlendiğim için bir kez daha yazacağım. Geçen sezonun devre arasında Servet'i bin kez Beşiktaş'a önermiştim. Defalarca yazdım, söyledim. Beyler uygun görmediler. Beşiktaş'ın şu anda en büyük sıkıntısı Servet gibi bir stoperinin olmayışı. Ne yapalım sözümüzü dinletemiyoruz. Onlar çok biliyorlar ya!

Barusso deneniyor!
Feldkamp, Kayseri maçı sonrası Barusso için şunları söyledi: 'Bu oyuncu hazır değil. 3 ay gözlemlemek ve bize uygun olup olmadığını anlamak için transfer ettik.' Kulüplerimizin paraları işte böyle savruluyor. Beşiktaş da, Fenerbahçe de, diğer kulüplerimiz de benzer hatalar yapıyorlar. Ezbere, bilinmeden oyuncu mu transfer edilir? Barusso'yu deneyeceklermiş! İyi mi, kötü mü bakacaklarmış! Vah vah vah! Skandalın da ötesi.

I love you Zico...

Hey gidi kavanoz dipli dünya hey! “Stajyer, talebe, yetersiz, vizyonsuz' denirken, ibre birden bire yön değiştirdi... “I love you Zico' türküleri tribünlerden dalga dalga yayılmaya başladı. Brezilyalı teknik direktör, şimdi el bebek, gül bebek. Övgüler yağmur gibi. Mukavelesi yine uzatılmak isteniyor.
Futbol böyle bir oyun işte. Kazandığın zaman her şey güllük gülistanlık. Teknik Direktör başkomutan, futbolcular kahraman, başkan ve yönetim en büyük. Herkes omuzlarda.
Zico, geçen yıl kılpayı kulüpte kaldı. “Gitsin' diyenler çoğunluktaydı. Aziz Yıldırım, bu seslere boyun eğseydi, şu anda Zico çoktan unutulmuştu. Başkan “istikrar' dedi ve kazandı. Sık sık teknik direktör değiştirenlerin durumunu görüyoruz. İşin kötü tarafı, antrenör değiştirmekle her şey bitmiyor. Yeni antrenör, yeni oyuncular istiyor. Kadroda geniş operasyonlar yapılıyor.
Zico, beyefendi biri. İyi bir psikolog. Futbolcularıyla diyaloğu üst düzeyde. Başka takımlarla ilgilenmiyor, onlara dil uzatmıyor. Hakemlere fazla sataşmıyor. Taktik değişiklikleri sevmiyor. Zico'nun 11'leri ve yerine girecek oyuncular belli. Taşlarla oynamak istemiyor. Takım olgusu zaten böyle gerçekleşti. Oyuncular birbirini ezberledi. Özgüven arttı. En önemlisi de futbolcular, Zico'ya saygı duymaya, inanmaya başladılar. Başarıyı getiren temel faktörler de bunlar oldu.
bjk_bjk Ofline   Alıntı ile Cevapla