Tekil Mesaj gösterimi
Alt 15-03-2008, 17:10   #2
Pritt
 
Pritt - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Cengiz Han’ı nasıl bilirdiniz
Bu hafta gösterime giren Cengiz Han’da, tarihin en ihtişamlı karakterlerinden birinin “zayıf bir yavru iken yırtıcı bir kaplana dönüşmesinin” hikayesi, enfes bozkır manzaraları ve büyüleyici savaş sahneleri eşliğinde aktarılıyor. En ünlü Moğol’un hayatını anlatacak üçlemenin ilki olan çalışma, epik olduğu kadar da duygusal bir film.


İsmail Türkmen
Cengiz Han dendiğinde neredeyse herkesin aklına gelecek ilk iki şey çok acımasız bir savaşçı olduğu ve kadın düşkünlüğüdür. Kendisi çok küçük yaştayken öldürülen babasının intikamını almak için çıktığı yolun sonunda Cengiz Han, Büyük Okyanus kıyılarından Hazar Denizi’ne dek uzanan uçsuz bucaksız bir imparatorluk kurmuştu. Geçtiği yerde taş üstünde taş bırakmayan tsunami misali ordusuyla Avrupa sınırlarına dayanan bu güçlü komutan o dönemde İslam dünyasında kıyamet alameti olduğu düşünülen yecüc-mecüc olarak da yorumlandı. Cengiz Han’ın yaydığı korku efsane şeklinde dilden dile yüzyıllarca anlatıldı.
Cengiz Han’ın kadınlara karşı zaafı da savaşçılığı kadar ünlü. Bazı tarihçilere göre “kadın düşkünü bir haydut” olan Cengiz Han’ın bu özelliği bilimsel verilerle de destekleniyor. Genetik bilimcilerin araştırmalarına göre Moğolların ele geçirdiği topraklarda bugün yaşayan erkeklerin yaklaşık yüzde 8’i onun Y kromozomunu taşıyor. Bu hesaba göre bugün tam 16 milyon erkek torunu yaşayan Kazanova Cengiz’in altı karısının yanında fethettiği her yerin en güzel kadınlarıyla da zaferlerini kutladığı tarihte anlatılıyor.
MEZHEBİ GENİŞ BİR AŞIK
Ancak filmde her iki konuda da farklı bir duruma tanık oluyoruz. Senaryosunu da Arif Aliyev’le birlikte yazan Sergei Bodrov’un yönettiği bir Rus, Alman, Kazak ve Amerikan ortak yapımı olan Cengiz Han’da (Mongol), etrafına çok adaletli davranan, kendisine ihanet eden kan kardeşini bile affeden bir komutanın ve “seçtiği” kadın uğruna her şeyi göze alan onulmaz bir aşığın öyküsünü izliyoruz.
Üçlemenin en azından ilk filmindeki yoruma göre Cengiz Han bırakın kadın düşkünlüğünü, karısından başka bir kadına el bile sürmemiş sadık bir aşık. Hatta mezhebi geniş bir erkek. Sürekli düşmanlarından kaçtığı için ayda yılda bir gördüğü karısı Börte neredeyse her seferinde karşısına yeni bir çocukla çıkıyor. İlişkisiz dölleme ya da sperm bankası gibi bugünün nevzuhur adetleri de olmadığına göre bu çocukların kudretli hükümdardan olmadığını anlıyoruz. Ama Allahı var bir kere olsun karısına “Ne bu hal Börte Can” diye sormuyor. Karısına inanıyor ve tehlikenin kol gezdiği topraklarda özellikle de bir kadın için hayatta kalmanın ancak bazı şeylerden taviz vermekle mümkün olduğunu çok iyi biliyor.
Bu açıdan bakıldığında filmi tamamen bir aşk hikayesi olarak bile değerlendirebiliriz. Sonuçta gençliğindeki adıyla Temuçin, daha dokuz yaşındayken babasının sözünü dinlemeyip istediği kızı gelin olarak seçiyor. Hem de kabileleri için çok büyük bir getiriden vazgeçerek çocuk yaşında Börte’ye vuruluyor. Kan kardeşi Camuka ile arasında geçen bir diyalog, Temuçin’in aşkının büyüklüğünü gözler önüne seriyor. Börte düşmanları tarafından kaçırıldığında onu geri almak için asker toplayan ve bu arada en çok güvendiği kan kardeşinden de yardım isteyen Temuçin’e “Dünyada kadın mı kalmadı. Vazgeç bu sevdadan, istediğin kadını yatağına getireyim” diyen ama ikna edemeyen Camuka sonunda pes edip aynen şunu söylüyor: “Tamam kabul ama bir kadın için savaştığımızı kimselere söyleme, sonra rezil oluruz.”
SÜPER GAZİ GİBİ BOYUNDURUKLA DOLAŞIYOR
Dünyanın en büyük savaşçılarından birinin yaşamını beyazperdeye aktarma iddiasındaki Cengiz Han’da gerçeküstü ögeler de var. Bu bence film için bir handikap. Çünkü gerçeküstü unsurların olduğu bir filmde gerçek olanın sınırı konusunda kuşkular uyanıyor zihnimizde.
Babası bu dünyadan göçünce kabilenin başına geçen Targutay’ın öldürmek istediği ama çocukları öldürmeyi yasaklayan Moğol adetleri sayesinde ergenliği beklenen Temuçin’e kaçmaması için boyunduruk takılıyor. Aynen bizim Kahpe Bizans’taki esir Nacar reisi Süper Gazi’nin sırtında kapıyla yaşaması gibi boyundurukla dolaşan Temuçin, bir şekilde kaçarak Tanrı Dağı’na çıkıyor ve Yüce Tengri’den yardım istiyor. İşte tam o sırada ekran kararıyor ve yeniden açıldığında Temuçin’in boyunduruktan kurtulduğunu görüyoruz. Aynı şekilde yine çocukken düşmanlarından kaçarken üzeri buz tutmuş bir gölün üzerinde yürürken birdenbire buzlar çözülüyor ve sulara gömülüyor. Ekran bir kere daha kararıyor ve açıldığında Temuçin’i buzların üzerinde görüyoruz. Uzatmayayım,Yüce Tengri, Temuçin’i ikide bir kurtarıyor ama biz fani seyirciler bunun nasıl olduğunu bir türlü anlayamıyoruz.
Pritt Ofline   Alıntı ile Cevapla