Tekil Mesaj gösterimi
Alt 27-03-2008, 17:13   #1
HandaN
hüngürella
 
HandaN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Sporu kaybettim, hükümsüzdür! Nilay Yılmaz

Suleymanou’nun şanssızlığı, Servet’in son dakika golü, Adnan Polat’ın başkanlığı, Nazım Durak’ın gafları, Kalli gelecek mi gelmeyecek mi, Bobo’nun hareketi yumruk mu itme mi, kırmızı mı sarı mı, Ertuğrul Sağlam’ın hataları, Semih mi Kezman mı, tek santrafor mu çift mi, Zico hoca mı yoksa hâlâ stajyer mi... diye geçirdik bu hafta sonunu da... Click the image to open in full size.
Oysa 17-23 Mart tarihleri arasında İsveç’te düzenlenen 2008 Dünya Artistik Patinaj Şampiyonası geçtiğimiz pazar akşamı muhteşem bir galayla sona erdi.
Katarina Witt, Kurt Browning, Brian Orser, Philippe Candeloro, Brian Boitano, Oksana Grishuk-Evgeni Platov çifti, Ekaterina Gordeeva-Sergei Grinkov çifti, Oksana Baiul, Alexei Yagudin ve illa ki Evgeni Plushenko... Artistik patinajdaki kahramanlarım.... Artık uzak bir hatıra gibi olan kahramanlarım ve şimdikiler... Ya artık kahramanların sayısı azaldı ya da ben yanılıyorum...
Evet, ben yanılıyorum... Kahraman sayısının azalmasından çok, bu sporlara bizim ilgimizin azaldığını söylemek daha doğru olur...
Aslında bir şekilde gündemimize girmeyi başaran/başaramayan Şampiyona, ben ve benim gibi spor adına futbola gömülmüş insanlara sporun sadece futboldan ibaret olmadığını bir kez daha gösterdi. Oldukça heyecanlı yarışmalara tanık olduk. Dahası; sporcular hakkında ne denli cahil kaldığımızı -en azından ben- bir kez daha anladık. Bittiğinde kendimi ilk olarak futbol-spor denklemini düşünürken buldum. Nitekim dünyada ve Türkiye’de de spor gündemini ağırlıklı olarak futbol işgal ediyor. Gazetelerin spor sayfalarını açıp bir göz atalım: Futbolun dışında çok şey bulmamız mümkün değil. Dahası spor gazetesi olarak çıkan gazeteler bile yeterli sayfa sayısı olmasına rağmen, gazeteyi futbol üzerine kuruyor. Bu durumda diyebiliriz ki; “Gazeteler, insanlar ne okumak istiyorsa ona göre gündemlerini belirliyor. Bu da futbol olduğuna göre ortaya çıkan manzara gayet doğal...”
Keşke bu kadar basit olsaydı!
Üvey evlatlar!
Bu duruma biraz daha tarihsel açıdan yaklaştığımızda insanların futbol okumaktan ve seyretmekten öte buna alıştırıldığını görürüz. Futbol piyasalaştıkça, piyasada büyüdükçe diğer spor dallarının ve sporcuların parayı-gücü-reklamı elinde bulunduranlar tarafından bir kenara atıldığını ve adeta “üvey evlat muamelesi” gördüğünü bilmemiz için kahin olmaya gerek var mı?
Çok geriye gitmeye de gerek yok! Türkiye adına futbol dışındaki şampiyonalara ya da olimpiyatlara katılan ve madalya alan sporcuların hangisini doğru düzgün tanıyorduk? 12 Dev Adam, Potanın Perileri, Filenin Sultanları başarıları sayesinde ancak hayatımıza girebildi... Bireysel sporlara baktığımızda da bir fark yok. Süreyya’dan, Elvan’dan, Eşref’ten, Taner’den, Tuğba’dan ve diğerlerinden ne zaman haberimiz oldu? Ancak bir başarı elde ettikten ya da madalya kazandıktan sonra, bu insanların hangi koşullarda çalıştıklarını ve ne kadar ücret aldıklarını öğrendik. Ortalama bir futbolcunun kazandığı para ve çalışma şartlarıyla kıyaslandığında aradaki uçurum daha bir netlik kazandı.
Evet, hepimiz futbolla yatıp, futbolla kalkıyoruz; ama bir o kadar da futbolla yatırılıp-futbolla kaldırılıyoruz. Hükümetlerin spor politikaları futbol üzerine kurulunca ortalama bir insanın, küçüklükten başlayarak futbola ilgi duymasının dışında fazla da bir alternatifi kalmıyor. Ve bence esas doğal olan bu gerçeklik.
Özel TV’lerin ettiğine bak!
Geçmiş yarışlara ilişkin hafızamı zorladığımda ise ilginç bir manzarayla karşılaştım: Çocukluğumda mesela buz pateni yarışmalarını ev ahalisi olarak izlerdik. Hatta, ne kadar anlarsak o kadar, kendimizce puanlar da verirdik yarışmacılara... Bir arkadaşımla bu konu üzerine konuşurken, Türkiye’de sporun futbolla özdeşleşmesinin biraz da özel TV’ler aracılığıyla gerçekleştiğini fark ettim.
Sadece TRT’nin olduğu yıllarda hemen herkes bir nevi zorunlu olarak seyrederdi bütün sporları çünkü. Gerçekten de 90’lı yılların başlarında özel kanalların mantar gibi çoğalmasıyla hayatımız altüst oldu. Sürekli aynı yiyecekleri yiyen birinin sağlığının bozulması gibi futboldan gayrısı yalan diyen özel kanallar da spor adına gözümüzü, kulağımızı, beynimizi futbolla doldurdu. Sevgili okur, sonuna kadar popülist bir kültürü yayın politikası olarak yansıtan özel kanalların yaşamımızdan çaldığı bir parça da diğer sporlar olmuş. Biz ise birçok şey gibi bunu da geç farkettik. Ya da hâlâ fark edemedik... Kenan Onuk ve Cüneyt Koryürek’in aramızdan ayrılmasından sonra diğer sporların yayınını bırakın, yazanı da pek kalmadı. Bir tek Hıncal Uluç’la nereye kadar?
Benim de yaptığım iş mi şimdi?
Dünyanın bilmem kaç sayılı, bizden başka kimsenin umrunda olmayan derbisine 2 gün kalmış ben nelerle uğraşıyorum?

Memleketimden çocuk manzaraları
Memleketimin küçük girişimcileri Türkiye’de bir ilki gerçekleştirmişler ve bir kulüp kurmuşlar.
Bursa Karacabey’deki “Beşiktaş sevgisi ruhlarını saran” çocuklar, anne-babalarından habersiz bir araya gelerek, bir kulüp kurmuşlar, adını da Karacabey Yavru Kartallar Dayanışma ve Yardımlaşma Kulübü koymuşlar... Bir de internet sitesini kuran çocuklar, geçtiğimiz ay yaptıkları seçimle başkan ve yönetim kurulunu da seçmiş. Küçük hemşehrilerimin her türlü demokratik girişimin “tu kaka” ilan edildiği bir ortamda ve dönemde, hem de bu yaşta böyle bir girişimde bulunmaları çok güzel. Gazete ilanıyla basın şehitlerini anmaları ise insana söyleyecek söz bırakmıyor... Karacabeyli Yavru Kartallar’ın amacı Türkiye’deki bütün Yavru Kartallar’ı tek çatı altında toplamak ve Yavru Kartalspor takımını kurmakmış. Bunu da başaracaklarından hiç kuşkum yok. Ama başaramasalar dahi demokrasi bilincinin gelişmesine yaptıkları katkının getirilerini önümüzdeki yıllarda daha açık görecekler. Ben Başkan Sinan’a ve arkadaşlarına başarılar diliyor, onların küfüre karşı takındıkları tavrı büyüdüklerinde de sürdürmelerini umut ediyorum... Hepsine kolay gelsin!
__________________
Click the image to open in full size.
HandaN Ofline   Alıntı ile Cevapla