Tekil Mesaj gösterimi
Alt 14-05-2008, 20:53   #1
uMuT TaCiRi
Optik bArikAtı
 
uMuT TaCiRi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Tarafımız Tribün Geleneği !

Click the image to open in full size.
Beşiktaş üzerine lafı olan herkes son günlerde şunu dillendiriyor... “Durum berbat !”

Şimdi uzun uzadıya berbat olan durumun neler olduğu, nelerden beslendiği, hangi konuların bizi buralara getirdiğini tekrar yazmak anlamsız... Sorunlar herkesin gördüğü, bildiği, yeri gelince fikir beyan ettiği şeyler...

Bu konuyu iki ana başlıkta görmekteyiz;

Yönetim ve Tribün...

Konu dönüp dolaşıp bir yerde Yönetimin bu durumu buraya getirdiğine, Tribünün de bu durum karşısında atıl kaldığına geliyor... Yönetim ile ilgili fikirler, çağrı ve uyarılar, hem isim bazında, hem anlayış bazında, hem de muhalefet yönüyle genel kurul tavrı bazında eleştirildi sözler söylendi... Görmekteyiz ki bu günlerde de tribün üzerine travmatik ifadelerle çıkışlar olmaktadır...

Bunlara ait en sonda söyleyeceğimizi en başta söyleyelim... Bizim taraf olarak seçtiğimiz yol, gidilmesini elzem gördüğümüz yön; “TRİBÜN GELENEĞİDİR”...

Tribün geleneğinden geçen yolda gördüğümüz tıkanıklık noktaları;

- tribün - taraftarlık misyonu,
- destek çıkmak-sahip çıkmak ayrımı, noktalarıdır...

Beşiktaş üzerinden tartışıldığında, bu tartışmanın tamamına herkesin atfettiği anlam düzeylerinde farklılaşma gözlenmektedir... Ve görülmektedir ki bu konularda, kafalarda bir netleşme söz konusu olamamakta ve bir yerlerden hep başa dönülmektedir... Bu iki tıkanma noktasının tamamına yanıt arama gayreti çok geniş bir zaman diliminin konusudur... Belki de en kilit noktada “destek çıkmak – sahip çıkmak” ayrımı oturduğu için bu günlerde, bu konu özelinde daralmak daha uygun olacaktır... Yine de kısaca misyon kısmında da saptama yapmak doğru olacaktır...

Misyonumuz başta belirttiğimiz “berbat durumun” yegâne sorumlusu olan “yönetimi” devirmek, bu yönde nefes harcamak mıdır?

ÇARŞI şemsiyedir. O şemsiyeden kafamıza güneş de geçebilir, yağmur da yağabilir ama gerçek budur. “TRİBÜNDE TAVIR” in ne olması gerektiği; “Taraftarlar olarak işimiz yönetimsel sorunların bir parçası olmak değil, yönetimsel sorunların çözümüne katkı sağlayan, üreten olmaktır ” ifadesinde vücuda gelir.

“TRİBÜN AÇISINDAN” bu, sözümüzdür, tavrımızdır, imzamızdır...

Bugüne kadar “Tribün Geleneği” üretebilmiş nadir bir dere yatağıdır ÇARŞI... Su akar yatağını bulur lafı bu yüzden güzeldir... Önemli olan, su ile bulanmamak, su ile akarken de boğulmamaktır...

Bu gelenektir... Yıllar yılı yazılı bir gelenek miydi sanki bu olan da, binlerce yürek sevdalandı? Tabii ki hayır... Yaşanarak yazılmış bir gelenekti... Şimdilerde sıkça ahh çekilen o dönemlerden, o hayatlardan, o ortak ruhtan kalanın ve bugün onu yaşatmaya inançlı olanların sözünün, yazılı hale gelmiş halleri de mevcuttur... Bu yüzden imzamızdır...

“ÇARŞI” nerede sorusu, aynı mantıkla Beşiktaş camiasının duayen kalemleri nerede, Beşiktaş basını nerede, muhalefet nerede, eski toprak düşünürlerimiz nerede söylemlerinin arkası boş çığlığının tıpatıp kopya resmidir... Algılama ve öngörme yeteneği oldukça gerileme kaydetmiştir... Tribün açısından var olan gerileme, kör göze parmak durumunda iken bile, yapılan çağrıların altı nasıl doldurulacaktır...?

“GELENEK” misyonlu bir laftır...

Bile bile, üstüne basa basa öne çıkarmak gerekmektedir...

Günümüzde her şeyin “değiştiğini”, “değişmekte olduğunu” bunun da “doğal” olduğunu kavramak gerekmektedir... Bugün kim ki, kişileri konuşursa havada kalacaktır... Misyonu kişilere yükledikçe, oraya adresledikçe her tespit boşa düşecektir... Bu meşakkatli ve bir yanıyla “arıza” âlemin gidişatında, var olan adanmış hayatların, insanların durumları, yaşamları, sorumlulukları da değişmektedir... Bu da çok doğal bir değişimdir... Örnek olarak Optik Başkan ile ilgili bir anekdot anlatmakta fayda var bu noktada:

“Bir gün bir gs maçı... Kulüp binasında akaretlerde kuyruktadır Beşiktaşlılar... Caddeye kadar da kuyruk vardır... Girişteki güvenlik görevlisi ile tanışıklığı olan bir Kartal, bekçi kulübesinde en önde oturmuş biletlerin çıkmasını beklemektedir... Optik Başkan girer kapıdan içeri... Selam verir başıyla... Bekçiye dönerek der ki : “Serdar nerde?”... Bunu öyle bir söylemiştir ki Optik Başkan, hani patronlar işçisi nerde, gelsin hemen buraya der ya, aynı o şekil... “İçerde, geldi başkanım” der bekçi... Ve Optik Başkan eyvallah der ve yürür içeriye doğru...”

Gerçekten öyleydi günler... Ama hayatın tamamı gibi bu alanlar da değişiyor... Dönülmez noktalar yaratıldı aşınan yanlarımızdan... Bu açıdan bir yandan “tribünde büyüklük, küçüklük, sevgi, saygı” ikilemlerinin zorladığı alanlar genişlemişken, diğer yandan birçok yalnız bırakılmışlık üremiştir...

Bu yüzden gelenek diyelim ki üstüne basa basa anlaşılsın:

“Şu anda kim ne diyora bakmayalım... Kim ne durumda diye bakmayalım... Geçmişten geleceğe taşınmaya değer neler konmuş ortaya, ona bakalım... Orayı rehber alalım...”
Tribün geleneğimizde olmayan şeylerde, yerlerde “abi” aramayalım... Bulamayınca da “nerede abiler” demek zorunda kalmayalım... Geçmişten beri bu tribün adına neler bırakılmış ve bunlardan hangileri geleceğe taşınmaya değer, oluşan değerler neler onlara bakalım...

Adanmış hayatların yaşadığı eski günlerin, o dünyanın yapısının tüm genel ve özel koşulları ortadan kalkmıştır... Bu durumun ileride yaşanacağı öngörülüp zaman-ı evvelden beri hep “gelenek” vurgusu yinelenmiştir... “ÇARŞI Bir Ruhtur” ifadesi kullanıldığında, bunu kullanan abilerimizin derdi de buydu zamanında... “Ruh Olmak Zorunda” denmek isteniyordu... Çünkü “tribün yapılanması” denilen kavram galakside eşi benzeri olmayan, çok çetrefilli bir kavramdır...

Yönetmek-Dâhil olmak,
Hâkim Olmak-Uyumlu olmak,
Kural koymak-Kurala uymak,
Yapılandırmak-Katkı sunmak,
Yapıyı yaşatmak-Omuz vermek,
Savaşmak-Nefer olmak...

Hangi popüler alan bunları bu kadar kesin ve saf olarak içerir? Ya da hangisi bu kadar hayatın içinden birebir yansıması gibi içerir? “Tribün Yapılanması” bunları içermektedir... Ama hayatın böylesi bir alana yansıması ve o alani aşındırması kadar da doğal bir olay olamaz... İşte tam burada Beşiktaş tribününde daha özel yaşanan bir ters formül oluşuyor: Özel alan açısından da, genel alanı “hala” en çok “bu tribün” tetikliyor... Yani “nerede eski günler” sitemine muhatap bu eskisi gibi olmayan hayatlar bile, oldukları hali ile çevresel koşulları hatırı sayılı oranda etkileyebiliyor... Sadece İstanbul özelinde de değil hani… Yurdun her köşesinden çoğu zaman aynı karede fotoğraflar çekiliyor… Bu anlamda “gelenek” semtten - kente, kentten-ulusala sirayet ediyor. Kimsenin “bu yana gelin” demesine gerek olmadan, yönünü, yolunu aslen içinde hissediyor ve bu tetiklemeyi yine vurguladığımız “gelenek” noktasından var ediyor… Etmelidir de… Tribünde yaratılmış gelenek ve geleceğe taşınması gereken değerler bu anlamda Anadolu’dan da aynı şekilde sorgulanabilmekte ve Tribün Birliğine katkısı açısından çaba sarf edilmeye değer görülmektedir…

Kim ne derse desin, kendi adımıza bu tribünü güzel ve ayrı yapan değerlerden biri budur... Elbette, söz konusu fb, gs aktörleri ve onların karakterleri olsa idi, salt bu etki bir anlam taşımazdı... Yani güzel bir “Gelenek Mirası” var...

Bakmayın, “neden tribünden ses yok” çıkışı olmasına, şu anki mevcut durumda bu doğaldır … Ama bu bahsettiğimiz yapı-karakter olmasa bu sorunun adresleneceği bir tribün bile olmayacaktı ki !

TRİBÜN GELENEGI demiştik girişte...

Var olan “berbat” duruma çözüm üretilen her sözde, her yazıda, her harekette adreslemenin merkez noktasına kendimizi oturmak şartı önceliklidir... İsimler, oluşumlar değil “gelenek” adreslenmelidir... Anlatılmak istenen-istenecek şeylerin altında bir imza bulunma zorunluluğu yoktur... Beşiktaş “tribün geleneği”, ortak imzasını yine yaşam alanı olan tribünde, yaşam kaynağı olan “taraftarlık” faaliyetinin altına atma konusunda ayrışmamalıdır...

Yapılacak olana kimse yapma dememektedir... Yapılacak olanın “doğru adım” olduğuna emin değilsen yapma denmektedir... Dinamit gibi patlamayı beklerken, içine doğru patlama ihtimalini göz ardı etme denmektedir... Arkasında bulunulamayacak, biri tarafından bir yana, öbürü tarafından öbür yana çekilecek adımlar atma denmektedir...
Sonuçta, altında “imza” olup, bu yönde kullanılan yanlış adımlar, nadir de olsa hayattan ders olarak “geleneğin” içine oturmuştur...

Durumun berbatlığı ortadadır. Bu, bugünün değil, dünden süre gelen sorundur... Ama sadece bugüne kümelenmiştir... “Bu duruma seyirci miyiz, değil miyiz” i ortaya koyduklarımız belirleyecektir... Tribün Birliği ve Gelenek adına ortaya ne koyabiliyorsak oraya imzamızı atabiliriz demektir... Bir şeyler yapabiliriz diyorsak, şu anda“ne yapıyoruz” u en başta sormalıyız...

Bizler neyi niçin yapmalıyızı soruyoruz!

Paf çocukların yetişme süreçleri ile ilgilenmek bir şey değil midir?

Belki de uzunca süre ilk kez amatör şubeleri taraftar ile aidiyetlendirmek bir şey değil midir?

Yönetimsel yalpalamaları detaylandırıp tarihe notlar düşmek bir şey değil midir?

Kürsülerde çıkmayan sesleri çıkar hale getirme çabası bir şey değil midir?

Tribün birliği adına yapılabilecek o kadar çok şey var ki... Alanı gözlemleyerek, neden - sonuç, fayda - zarar ilişkisini gözeterek adım atılabilecek o kadar çok alan var ki... Bunu yapmak için bir merkez aramaya, gerek yok...

Şeref Bey Stadı’nın isminin satışı için Vodafone firması ile görüşmeler yapıldığı mevzubahis edildiğinde, kulüp binasının kapısında “Beşiktaş’lıya Şeref’i Yeter“ pankartını açarak tavırlarının ne olduğunu sergileyen insanların elinde çArşı izin kâğıdı mı vardı? Beşiktaşlının doğrusunu savunuyorlardı. Onların çArşı tişörtleri yoktu, çArşı ruhları vardı. Onlar çArşı geleneğine tüm samimiyetlerini ortaya koyarak maskesiz, makyajsız sahip çıkıyorlardı. Tribünden “Yıldırım Nerede?” deme kolaylığından ziyade, kulübün kapısında “Serdar Nerede” demeyi yeğliyorlardı... Bu karşı çıkış Beşiktaş Futbol Takımı’nın tabeladaki yerine göre değil Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün nerede durduğuna bakılarak yapılıyordu.

Şimdi, ama şimdi, insanlar bir şey yapmayacak mıyız? diye soruyor.

Bizler bu süreci “Beşiktaş” olarak yaşayacağız... Amatörlerde, salonlarda, deplasmanlarda, alt yapılarda, öz kaynaklarda çoğalacağız... Beşiktaş olan her yerde. arma mesaisine devam edeceğiz... Sabırla…

Doğruları sırtımıza yük olarak görerek değil, doğruları sırtımıza geçirdiğimiz bir forma gibi belleyerek yaşayacağız bu süreci...

Safımız budur... Diyeceğimiz söze, yapacağımız harekete de kimse engel değildir...

Kimseden ödünç ruh isteyerek yaşamaya azmetmeden, İnadına Beşiktaş diyerek yaşayacağız.

HAYATTA BEŞİKTAŞ !

kaynak:sonbarikatbesiktas

Konu MetiN tarafından (14-05-2008 Saat 21:44 ) değiştirilmiştir..
uMuT TaCiRi Ofline   Alıntı ile Cevapla