Tekil Mesaj gösterimi
Alt 25-05-2008, 16:50   #5
bentolga
 
bentolga - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Burası bisiklet yolu...

Burası bisiklet yolu...

Dün ailecen sözleştik pikniğe gidelim diye. Yalnız kardeşim sınavlarını bahane ederek gelmek istemedi. Kendisinin bu hafta on sınavı varmışta ona çalışacakmış. Gel orda çalışırsın, piknikte. Yok, olmazmış. İyi dedim, sen o sınavların üçünden geç, sana helal olsun. Ben helallik değil para istiyorum demez mi! Hay senin... Okuyan da para vermiyoruz sanır.

Dün bitti; bugün oldu. Hergün erken kalkıldığından ben de uyanmış; yatakta yarı baygın yatıyorum. Tatlı uyku. Birazdan biri gelir, çağırır nasıl olsa. Öyle bayağı yatmışım. Sonra babam, ikisi normal, biri anormal üç ses tonuyla kalkma talimatını verdi. Kalktık. Kendisi her bir şeyi arabaya yüklemiş. Arabaya bindik, yola koyulduk.

Bir fırının karşısında durduk. İki çiftli normal, bir çiftli kepekli ekmek aldım, arabaya döndüm. Herhangi bir kaza-bela olmadan gayet seri bir şekilde yola devam edildi. Radyonun sesi, sadece şöfor mahalinde olan kolonların neticesinde arkaya ulaşmıyor; ben de radyoyu duyamıyorum:

-" Anne, şu radyonun sesini açsana."

Ben anneme derim, babam atılır hemen:
-" İyi sesi, yeter."
-" Ya baba duyamıyoruz işte."
-" Yeter oğlum, dikkatim dağılıyor."
Yaşlandım demiyor da, dikkati dağılıyormuş. Peh. İşte biz, aç-kapa aç-kapa derken, babam gireceği yolu şaşırdı. Neymiş, biz dikkatini dağıtmışız. Takdir sizin...

Neyse, sonra bir şekilde Suadiye, Caddebostan'a vardık. Sabah saatleri olduğundan yer bol, araba çok. Geneli sürekli yaya, oturan azdı gün boyu. Arabayı sahile yakın taraftan sürerekten bir yer arıyoruz: Ağaç gölgesi. Biraz tereddütlü bir yere oturduk. Yer masasını falan kurduk. Pek oturan falan olmadığında biraz dikkat çektiğimiz açık. Biz de onlara bakıyoruz. Neyse, babam koşusunu yapmaya gitti. Annem örgüye girişti: Lif. Ben de etrafa bakıyorum. Yanıma kitap almıştım, onlara bakıyorum. Az sonra yanında iki köpekle bir görevli geldi. Ya niye geldi bu adam; kalk git demese bari.

-" Tüpü kaldırın. Yasak."
-" Peki. Teşekkürler.", dedim ben. Tüpün üstünü bir örtüyle örttük. Çayı demleme zamanı geldi. Arabayı açtım, çayı orada demledik. Babamı bekliyoruz.

Yanımızdan, sağımızdan solumuzdan insan seli akıyor. Bir iki firmanın düzenlediği bazı etkinlikler mi, ne varmış; herkes ona gidiyor. Bazıları bisikletli, bazıları yaya, bazıları çocuk, bazıları koşuyor. Bir adam gördüm. Adam koşuyor mu, koşar gibi mi yapıyor belli değil. Dili dışarıda, kafa önde, ayak içleri açık. Koşuyor işte. Biz de kıçımızı devirip yatıyoruz; bir de adama laf ediyoruz.

Babam koşusunu bitirmiş. Üstüne denize de girmiş: Oh. Biz de ayağımız soksak bari. Kahvaltımızı, bin bir türlü bakış içinde yapıyoruz. Yahu tamam, bizim gibi keyfiniz yok; ama takmayın bu kadar. Siz de girin bir kafeye, o da kurtarır.

Yan tarafımızdaki ağacın gölgesine, üç güzel hanımefendi ve bir de çocukları oturdu. Çocuk 5 yaşında falan. Şu iki kişilik bisikletler varya, onlar geldi yakınımıza. Haliyle o çocuk, daha önce görmediği belki de bir kere gördüğü bisiklete yoğun bir ilgi gösterdi. Annesine:

-" Anne, anne baksana iki kişilik bisiklet."
Hanımefendi, biraz balık eti olduğunda dönemiyor. Bir de o arada bir şey yiyor. O da dönmesine engel.
-" Ya anne baksana, ya."
Başı örtülü kadın:" İyi git atla bari." diyor çocuğa.
Kadınlar çocuğun bu şaşkın ve heyecanlı hallerine kıkır kıkır gülüyor. Çocukta sinirleniyor:
-" Ya anne,ya. Özlem abla."

Otur, otur olmuyor. Şu kıçımızı kaldıralım dedik:" Ben gezeceğim biraz, çok eğlenmem."

Gittim, denize yakın bir kayaya oturdum; ama sırtım boşta: Olmuyor. Rahatsız olduk; aslında olmadık da yaslanacak bir yer olsa daha iyi olur. Sait Faik beyefendinin bir-iki hikayesine takılıyoruz. Etrafta, bir sürü insan sesi, bir kadının çocuğunu çocukça azarlaması, deniz dalgasının hışırtısı, yan tarafta bira içtiğinden şüphelendiğim biri. Gölgede değiliz; güneş rahatsız etmeye başladı:" Git oğlum, manyak mısın nesin. Git gez. Git kız bul kendine." der gibi.
Sıcak rahatsız etti yani. Kalktık. Bizim yere döndüm. Annemle babam yürüyüşe gittiler. Ben oturuyorum öyle. Kitabımı okudum biraz. Bizimkiler gelince, gene kalkayım dedim, kalktık. O etkinliklerin olduğu yere gittik. İlgi çekici pek bir şey bulamadık. Üstüne o kadar kalabalık arasında yürü; çabası. Orda bir sergilik gördüm. Bir telefon hat şirketi. Orda şu tepesinde anten olan şapkalardan gördüm. İlgimi çekti. İsteyelim bari:

-" Merhaba."
-" Merhaba."
-" Şu şapkalardan bir tane alabilir miyim, acaba?"
-" Tabii alabilirsiniz. Hattınız ......mi?"
-" Evet.", hatta tuş kilidini açıp gösterdim; fakat bu soru tuzakmış.
-" Hazır kart mı?"
-" Evet."
-" O zaman bizden bir hazır kart alın, size şapka ve diğer hediyelerimizi de verelim. Sadece ehliyet ve kimlik lazım."
-" Sağolun. Teşekkürler. Şu an ihtiyacım yok!"

Oradan ayrıldık, gene yürüyoruz o kalabalık içinde. Bir ara bir kalabalığa girdim. Allahım o nasıl koku:Parfüm kokusu. Parfüm sıkmışların, tesadüf bir noktaya toplanmaları, haliyle böyle rahatsız bir durum ortaya çıkarabiliyor. O koku silsilesiden kurtulduk, yolumuza devam ettik: Nereye gidiyorsak. Yürü, yürü, yürü yol bitti. Her zaman yaptığımız gibi geri döndük. Bisiklet yolunun biraz yakınından yürümeye devam. Derken arkadan bir takım anlamadığım sesler. Kadının biri, iki çocuğunu takmış peşine, çocuklar bisiklete biniyor, insanların yürüdüğü, bisikletlere ait olan yolu, çocukları için:
" Bisiklet yolu. Hanımefendi bisiklet yolu. Hadi, hadi kenara bisiklet yolu", diyerek açmaya çalışıyor; fakat çok kalabalık. Bisiklet yolu falan mı olur. Kadın bir yerde haklı görülebilir; ama o ortamda bisiklete falan binilmeyip yayalara uyulmalı ki bisikletinden inip yürüyenleri de gördüm.

Kadın hala:" Bisiklet yolu. Bisiklet yolu.", demeye devam ediyor. Arkadan eşi ve çocuğu ile seyir halinde olan bir kadın:"Manyak be bu kadın. Bu durumda bisiklet yolu mu, olur?", dedi. Ben de arka mı dönüp," Evet bence de manyak", dedim. Kadın sadece yolu açmıyor, milleti azarlıyor, karşı istikametten gelenleri dikkatli olması konusunda uyarıyor ve bunları da çok muntazam yapıyor. Demin bu kadına "manyak" diyen, kadın benden de almış olabileceği destekle bu kadına:

-" Hanımefendi, görmüyor musunuz bugün çok kalabalık. Bugün bisiklet yolu mu olur?"
-" Ben anlamam, devlet burayı bisiklet yolu yapmış. Burası bisiklet yolu", lahavle.
-" Tamam hanımefendi haklısınız; ama bugün çok kalabalık, çocuklarınız insin de yayan devam etsin."
-" Yok efendim, burası bisiklet yolu."

Hanımefendi çocuklarıyla ve onların bisikletleriyle, yan bisiklet yoluna girdi. Eleştiren hanımefendi ise benim gerimde kaldı. Eşi ve çocuklarıyla deminki olayın muhakemesini ediyorlardı. Ben hep tebessümle izliyorum, bunları: İyi ki oluyor.

Bir miktar daha yürüdük. Ters istikametten bir bisikletli kendi yolunda geliyor. Çirkef bir tavırla:" Görmüyorsunuz, bisiklet yolunda yürüyorsunuz. Nerede yürüdüğünüze baksanıza." Bisikletli hanımefendi, bunları derken aynı tüfek gibi. Yolu haksız olarak işgal edenler, oraları bilen birilerine zaten benzemiyor. Kibarca uyarılsa ne güzel olur. Yolu işgal edenler, bisiklet yoluymuş diyerek, kenara çekildiler. Yüzleri filan kızardı biraz.

Az daha yürüdük. Gölgemizdeyiz. Babam, mangala girişelim mi?, dedi. İyi baba girişelim ,ne de olsa o yapıyor, dedim. Mangalı denize yakın indirdik. Ateşi yakmaya başladı, babam. Bizim ordan gözükmüyor, başlamıştır herhalde. Oturuyoruz annemle. Çocuğun biri yanımıza vardı:

- "Abla be, bir suyun var mı?"
Gönülsüz bir şekilde annem:" Var, al bakalım."
Çocuk suyu içtiği esnada bana:" Abi be, buralarda dönerci var mı?"
-" Yok."
Neyse çocuk suyu bitirdi. Bize daha da yanaşarak, bizim masaya bardağı bıraktı. Ben o esnada diğer eldeyim. Bakıyorum, eli sağa sola dokunuyor mu, diye. Çocuk bu sefer de:" Abla be, ekmeğin var mı?
Ben:" Yok", ki var." Yürü bakalım", dedim.
Çocuk gitti. Ekmekte versek, arabanın anahtarını da isteyecek. Bir de dönerci var mı, diyor. Aslında param var da, alacak yer yok demek istiyor, şopar.

Sonrasında biraz fıstık yedik. Arkadaşımı aradım. Evdeymiş. Bir-iki kelam ettik. Babam, mangal işini halletmiş. Bana seslendi. Aldım etleri, tabaklara doldurdum. Onları üzerinize afiyet bir güzel yedik. Elle de yiyince daha fazla dikkat çekiyor; ara da insan rahatsız olsa da takmıyoruz. Mangal işi bitti. "Çay demleyelim mi?", iyi demleyelim.
-" Baba ben çay içmem."
Babam, çayın kötü olacağını düşünerek böyle dediğimi sandı.
-" İçmezsen içme, lan."
-" Ya baba içeriz de. Uğraştırma beni şimdi, tuvaletle falan. 2,5 YTL imiş adam başı."
İçmeyiz, dedik. İçtik biraz. Tesadüf, çay da zift resmen. Çay faslı da bitince, toplandık. Yola çıktık. Bir ambulans vardı: Acil. Ona yol verdik. Sonu hayır olsun. Arka bölümde oturuyorum. Dışarıyı seyrediyorum. Durağın birinde, çişi gelen bir çocuğu işetiyorlar. Duraktakiler de, kimi şaşkın, kimi sakin çocuğun işemesini izliyorlar. Otobüsleri kaçmasa bari...

25.05.2008

Konu bentolga tarafından (25-05-2008 Saat 18:36 ) değiştirilmiştir.. Sebep: yazım hatalarını düzelttim
bentolga Ofline   Alıntı ile Cevapla