Tekil Mesaj gösterimi
Alt 29-05-2008, 11:53   #1
HandaN
hüngürella
 
HandaN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Asi bir ruh Nilay Yılmaz


İki yıllık maceramız nihayete erdi. Asi Ruh sonunda bitti. Çarşı’nın 25. yılı için hazırlanan belgesel filmin proje danışmanlığı görevi de tarafımdan yürütülmekteydi. Asi Ruh onu merakla bekleyenler için hayırlı olsun diyorum. Film süresince yaşadıklarımızla ilgili ayrıntılı yazımı salı günü yazacağım. Çünkü, gala gecesi herkesi şaşırtan bir gelişme yaşandı.
Film gösteriminden hemen önce sahneye davet edilen Alen Markaryan, 25 yıllık yol arkadaşlarını yanına alarak tribünden çekildikleri kararını açıkladı. Bu, Asi Ruh belgeselini önemli bir dönemin belgesi haline getirse de tribünler için nasıl bir dönemin geleceğinin belirsizliğini de içeriyor.
Son dönemde Beşiktaş tribünleri sürekli malzeme haline getiriliyordu. Tutkuları, hasretleri, sevdaları, olumlulukları, olumsuzlukları, haşinlikleri, holiganlıkları. Sanki memlekette başka mesele yokmuş gibi, sanki ülkeyi tribünler idare ediyormuş gibi her şey o küçücük kutudaki bir grup taraftara malediliyordu.
Şimdi yoklar. Ülke rahat bir nefes alabilir. Artık promosyon olarak basılan biletler karaborsa satılmayacak. Artık, futbol büyük oyunların oynandığı bir rant alanı olmaktan çıkacak. Niye? Çünkü Çarşı, adını bu futbol temaşasından çekti.
Demirören’in yönetme politikasından zerrece hazzetmediğim bilinir. Fakat bu çocukların eleştirildiği üzere neden yönetime tepki konulmadığı fikrine de katılmıyorum. Yönetimi gönderecek olan Çarşı değildir. Büyük Beşiktaş kongresidir.
Nerede bu kongre? Altı ay önce genel kurulda neredeydi? Adayı neredeydi? Mali kurulda neredeydi? Demirören’in karşısında olanlar?
Tribüne, Britanya’nın ucuz İrlandalı askerleri muamelesi yapmaya çalışan ve futbolun gerçek rantının peşinde olanlar... Şimdi kendilerine yeni malzemeler arayacak ve muhtemelen de bulacaklar.
Alen’in okuduğu metinde Çarşı adının Beşiktaş adının önüne geçtiği eleştirisinden bahsediliyor...
Olabilir.
Umursamak... Önde olmak
Bu, Çarşı’nın günahından çok, Beşiktaş’ı yönetenlerin günahıdır...
Yıllardır yürüttükleri akıl yoksunu politikalar Beşiktaş’ı sadece taraftarı izlenecek bir kurum haline dönüştürdü.
Açıklamayla birlikte salonda üzüntü, şok, umutsuzluk havası hakim oldu. Gelen günler ne getirir bilinmez; ama bilinen şey şu ki; sahneye çıkan insanlar tribüne yıllarını vermiş insanlardı.
Birçok topçu, yönetici gördüler...
Hepsi gitti, onlar kaldı...
Bu insanlar gittik demekle de gitmiş olmuyorlar aslında... Eğer böyle oluyorsa ve yıllarca bahsettikleri o Çarşı ruhunu, asi ruhu tribüne verememişlerse zaten bütün o Çarşı efsanesi yanılsamaymış diyebiliriz. Ama aksi bir durumsa o tribün kendi dinamiklerini yaratacaktır... Nasıl ki Çarşı’yı yaratanları da yaratan bir dinamik varsa ve o dinamik de Beşiktaş’lılıktır.
Bu çekilme kararının Aziz Yıldırım’ın istifa kararıyla benzer yönleri olabilir mi?
Yönetmek, içinde siyaseti de getirir...
Tribünü yönetmek de buna dahildir...
Bakıldığında imkan dahilinde böyle bir ihtimal de var...
Ama tüm bunları zaman gösterecek...
Bekleyecek ve göreceğiz...
Kişisel fikrim, Çarşı şu anda kendine değil, kaostan medet umanlara karşı olmalıydı. Çünkü görünen o ki kulübü umursayan bir tek onlar kalmıştı.
Ve umursamak hazindir ki; hep önde olmaktır... Gerekirse sonuna kadar...
Perhiz ve lahana...
Fatih Terim’le Yıldıray’ın arasının limoni olduğunu sağır sultan bile biliyor. O sebeple kadrodan çıkartılacak futbolcular üzerinden dönen iddiada Yıldıray Baştürk açık ara önde gidiyordu... İbrahim Kaş ve Halil Altıntop tercihleriyle ise herkesi ters köşeye yatırdı Sayın Terim...
Terim “Yıldıray Baştürk’ü ilk 11’de oynatmayı düşünmüyordum. Yedek kalacaktı. Yıldıray kalitesindeki bir futbolcunun yedek kalması hoş değil, o yüzden kadrodan çıkarttım”... mealinden cümleler kurdu basın toplantısında...
Anlaşılan o ki; Uruguay maçında oyun lideri olarak Yıldıray’ı kullanan Fatih Terim, demek ki bir hazırlık maçını boşa harcamış...
İmparator sonradan da ekledi: “Kadrodan çıkan arkadaşlar isterlerse bizimle kalabilir”.
Bu şu demek mi Yıldıray’a: “Yıldıray! Kulübede dahi olamazsınız; ama otelde kalabilirsin... Çok istersen maça da gelebilirsin...”
Uğur Meleke’nin düşündürdüğü...
Uğur’un (Meleke) Sivasspor’la ilgili yazdığı yazılara katılırsınız, katılmazsınız. Yazılar sizi ikna edebilir, ya da “amma da zorlamış” diyebilirsiniz. Ancak herkes her şeyi düşünüyor. Müsaadenizle o da öyle düşünsün...
Amma velakin Uğur’un yazdıkları üzerinden eleştirmek değil, hakaretamiz cümleler kurmak, genç meslektaşını gazete köşelerinde ve TV ekranlarında aşağılamaya kalkmak bu mesleğin önemli insanlarından birine yakışmadı zannımca...
Uğur’un yazdığı yazılar sonrasında Federasyon, yeni sezon öncesi lig statülerinin daha net ve basit bir dile indirgenmesi için gerekli çalışmaları yapma kararı aldı. Böyle bir noktada da bazılarına düşen “yanlış yazdın ama talimatın düzeltilmesini sağladın, tebrikler” demekti; hakaret etmek yerine...
Gazete sayfalarının ve ekranların genç yazarlara açılmasını içine sindiremeyen gazeteci-yazar, para verip gazete alan, gözünü saatlerce ekranlara dikenlere acımış...
Merak etmeyin sayın yazar, Uğur Meleke, suç sayılan fiili öven, “bu ülkeye Çatlılar lazım” diyen sizin kadar zarar vermiyordur futbolumuza...





Click the image to open in full size.
__________________
Click the image to open in full size.
HandaN Ofline   Alıntı ile Cevapla