Tekil Mesaj gösterimi
Alt 08-06-2008, 10:14   #1
pusucukurt
Banned
 
pusucukurt - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Titanik gemisi neden battı

Tüm zamanların en ünlü gemisi Titanik, herkes tarafından bir deniz faciası
nedeniyle tanınır oysa dev yolcu gemisinin ardında inanılmaz bir gizem
saklı.
Titanik’in akıl almaz öyküsünü sunarken uyarıyoruz. Bir düşünün, Titanik’i
batıran gerçekten bir buz dağı mıydı?
Hiç kimse onun dünyanın en büyük kehanetlerinden birisini yaptığını
bilmiyordu. Hatta kendisinin dahi haberi yoktu. Adı; Morgan Robertson´du,
Amerikalıydı, 1861´de doğdu, gençken denizcilik yaptı, sonra ise bir elmas
eksperi oldu ve New York´da kuyumculuk yaptı. Sonra Kipling´in bir öyküsünü
okudu ve yazar olmaya karar verdi. İlk öyküsü 25 $´a satıldı, daha sonra
yazdığı 10 öyküden ise 1000 $ kazandı. Yazmak ona artık kolay ve kazançlı
geliyordu. 1897 yılının bir kış gecesinde 24.Caddedeki dairesinde yeni bir
deniz öyküsü yazmayı planladı. Bu bir uzun öykü olacaktı.
Hayali “Titan Kazas
Hayalinde dev bir yolcu gemisi vardı, asla batmayan bir gemi. Bir aşk teması
üzerine kurulu olan öykünün kahramanları bu dev gemiye binip, İngiltere´den
ABD´ye gidiyorlardı ve aşk hikayesi dünyanın en lüks gemisinde sürecekti.
Ama öykünün hayali kahramanları beklenmedik bir sürprizle karşılaşacaklar ve
bir deniz kazası batmaz denen gemiyi okyanusun dibine yollanacaktı.
Robertson´un teması buydu, oturup yazmaya başladı ve öyküye iki isim verdi;
"Futility"yani "Nafile" ve "Titan Kazası"... Evet, yanlış okumadınız;
Titan... Şimdi beraberce Robertson´un romanından bİr bölümü; "Titan"ın batış
sahnesini okuyalım.
"Gözcü haykırdı; ´buzdağı! Birinci subay, kaptana haber verdi ve derhal
makine dairesine tornistan yani geri git emri verildi. Fakat dev gemi
durmuyordu, hızını kesmesi için zaman lazımdı ve sisler arasında görünen
buzdağı yaklaşıyordu. Aşağıdan ise orkestranın ve eğlenen insanların sesleri
duyuluyordu. Sonra buzdağı gemiye ulaştı, bu arada gemi ters çalışan
pervanelerin gayretiyle yan dönmüştü ama yetersizdi ve kaptanla
yardımcılarının çaresiz bakışları arasında buzdağı Titan´ın sancak tarafına
çarptı. Darbe hafifti hatta pek hissedilmedi, kaptan o anda ucuz atlattık
diye düşünüyordu. Ama birkaç dakika sonra gemi birden yan yattı, buzdağı
asıl yarayı su kesiminin altında açmıştı, yara öldürücüydü çünkü uğursuz
buzdağı Titan´ın bordasını jilet gibi keserek, parçalamıştı."
Daha sonra Robertson öyküye; gemi hızla su aldığını. Alarm verildiğini,
filikaların indirilerek, önce kadınlar ve çocuklar bindirildiğini, yardım
çağrıları yapılırken, Avrupa´nın en ünlü ve zengin ailelerinin mensuplarnın
birbirlerine ebediyen veda ederken, dev yolcu gemisi Titan’ın buzlu kutup
sularına hızla gömüldüğünü anlatarak devam ediyordu.
İnanılmaz kehanet gerçekleşiyor...
Ve Robertson 1898 yılında öyküsünü küçük bir kitap olarak yayınladı. Kitap
onu çok daha sonra ölümsüz yapacaktı, dünyanın en çar***ı ve en dehşet
verici kehanetini yazmıştı ama sonuç yayınladığı dönem için aynen kitabın
adı gibiydi yani "Boşyere" Aradan 14 yıl geçti ve başka bir zamanda, başka
bir gemi, asla batmaz denen dünyanın en lüks ve en büyük yolcu gemisi
Titanik, İngiltere’nin Southampton limanından yeni dünyaya doğru denize
açıldı. Sonra, 1912 yılında 14 Nisan´ı, 15 Nisan´a bağlayan gecede sisler
arasından birden ortaya çıkan bir buzdağı batmaz denen Titanik’in katili
olacaktı. Yukarda okuduğunuz Robertson´un romanındaki batış sahnesi aynen
gerçekleşti. Sadece o kadar mı? Bakın Morgan Robertson Titanik´den 14 yıl
önce yazdığı romanında daha neleri bilmişti;
Robertson´un romanındaki Titan adlı gemi Southampton limanından yola
çıkıyordu ve 14 yıl sonra Titanik de aynı limandan yola çıktı.
Romandaki gemi ile, Titanik arasında sadece 4 metre fark vardı. Titan 248
metre, Titanik 252 metreydi.
İki geminin ağırlıkları da çok yakındı. Robertson romanında Titan´ı 70.000
ton ağırlığında yazmıştı; Gerçek Titanik ise 66.000 tondu.
Her iki geminin de üç pervanesi vardı ve her ikisi de 3000’er yolcu
taşıyorlardı. Gerek romandaki hayali Titan´a gerekse de gerçek Titanik´e
Avrupa´ nın sayılı zenginleri ve ünlü aileleri binmişlerdi.
Daha da ötesi var;
Robertson´un romanındaki dev Titan, New Foundland yakınında; Kuzey Atlantik´
de bir buzdağına çarparak battı ve işte inanılmaz ama gerçek; Talihsiz
Titanik de 14 yıl sonra aynı koordinatta, aynen romandaki benzeri gibi bir
buzdağına çarparak okyanusa gömüldü.
Ve her iki gemide de; yeterince cankurtan filikası yoktu; Robertson
romanındaki gemide 24 filika bulunduğunu yazıyordu; Titanik´de ise 22 filika
vardı ve bu yüzden can kaybı büyük oldu.
Sonra...Gerçek kazanın sonucunda 1513 yolcu boğularak öldü ve kayboldu.
Aynen 14 yıl önceki romanda yazıldığı gibi... Robertson´un romanındaki
Titan´da ise 1500 kişi ölüyordu. Her iki gemi de 3000 kişilikti ve Titanik´e
2224 kişi binmişti.
Aynı asla batmaz denen gemi,
Aynı yerden aynı yere yolculuk,
Aynı tarihte, aynı yerde kaza,
Aynı buzdağı ve aynı tür batış,
Aynı yolcu ve ölü sayısı,
Hatta iki gemi de batarken orkestranın ilahi çalmasına kadar...
Bir kez daha okuyun ve düşünün...
Büyük kehanet farkedilmiyor...
Morgan Robertson başarılı olamadı, kitabı satmadı, daha sonra yazdıkları da
ilgi görmedi. Bunalıma girerek, bir hastanede psikolojik tedavi gördü. Sonra
yeni biröykü yazdı, bir Fransız dergisinde yayınlanan bu öyküde de,
denizaltılardan söz ediyor ve periskopu tarif ediyordu. Ama yine ilgi
görmedi. Başarısız bir yazar olarak, Mart 1915´de bir otel odasında ayakta
geçirdiği bir kalp kriziyle yaşama veda etti. Asıl inanılmaz olay burada
çünkü Robertson mart 1915´de öldü. Yani gerçek Titanik´ in batışından üç yıl
sonra...Ve hiç kimse Robertson´la ilgilenmedi, yine kimse farketmedi ve hiç
kimse onun 14 yıl önce Titanik´i aynen nasıl anlatabildiğini merak etmedi.
Kimse onu anımsamadı, ta ki 1980´lerde inanılmaz olaylarla ilgili
araştırmalar yapılıncaya kadar... Morgan Robertson;Titanik batmadan 14 yıl
önce, gemiyle ve kazayla ilgili herşeyi tıpatıp aynen nasıl yazmıştı ?
Raslantımıydı? O, başarısız bir yazar olarak tarihin karanlıkları arasında
kayboldu, şimdi ise ruhu hatırlanmanın sevinci içinde olmalı... Kehanet
sıradan bir iş değil, ve asıl gizem kendi yapısında, ne zaman ve nerede
ortaya çıkacağı hiç belli olmuyor; oysa gelecekte nelerin olacağı konusunda
çevremiz sayısız ipucu dolu; yeter ki görmek için çaba gösterelim. Titanik´
in gizemi burada da bitmiyor. Biri daha var;
"Denizde tehlikede olanlar için dua ediyoruz..."
Kanada, Winnipeg´de Rosedale Metodist Kilisesi´ndeyiz, Rahip Charles Morgan
bir pazar sabahı erkenden kalkmış, o günkü ayin için hazırlık yapıyordu.
Okunacak ilahinin numarasını karatahtaya yazdı. Tüm hazırlıklarını
bitirdikten sonra, ayine kadar biraz uyumak amacıyla odasına çekildi ve
derin bir uykuya daldı. Birden kendini çok canlı ve etkin bir rüyanın içinde
buldu. Karanlıkların içinde, dev bir kütle vardı, dalgaların sesleri
duyuluyordu, çanlar çalıyor ve Rahip Morgan´ın çok uzun yıllardır işitmediği
bir ilahi duyuluyordu. Rüya o kadar etkili ve rahatsız ediciydi ki, Morgan
uyandı, ilahi ve çan sesleri kulağından gitmiyordu. Saatine baktığında,
fazla zaman geçmemiş olduğunu gördü, rüyanın kötü etkisinden kurtulmaya
çalışarak yeniden uyumaya çalıştı ve yeniden uykuya daldı. Rüya tekrar
başladı, ilahi, çan sesleri, karanlık, dalga sesleri ve devrilen dev kara
kütle. Morgan bu kez, panikle uyandı ve kendini boş kiliseye attı,
karatahtaya giderek o bir türlü kulaklarından gitmeyen ilahinin numarasını
yazdı. Ayin saati gelmişti, cemaat toplanıyordu, Rahip Morgan ilahiyi
başlattı, notalar kilisede çınlarken, aynı anda binlerce mil ötede okyanusun
ortasında aynı ilahi buzlu denizi çınlatmaktaydı; "Duy, Kutsal Baba, Sana
denizde tehlikede olanlar için dua ediyoruz." İlahi biterken, Rahip
Morgan´ın gözlerinden yaşlar akıyordu. Aynı günün sonraki saatlerinde, Rahip
ilahiyi okudukları sırada Atlas Okyanusu´nun derinliklerinde büyük dramın
yaşandığını öğrendi. O gün, 14 Nisan 1912´idi ve Atlantik´in kuzeyindeki
buzlu sularda Titanik suların içinde yokolmuştu.
Titanik’de bir gariplik var...
Titanik battığında, ünlü İngiliz gazeteci William T. Stead gemide
bulunuyordu.1892 yılında Stead hikayeler yazarak yaşamını kazanıyordu.
Gazeteciliğinin yanısıra Stead, ölüm ötesi ve Spiritüaliizm ile yani
Ruhçuluk’la da ilgileniyor, araştırmalar da bulunuyordu. O yıl yazdığı kısa
hikayelerden birinin adı neydi biliyormusunuz? "Titanik" ve yine Titanik´den
20 yıl önce...YineTitanik´de olduğu gibi, Stead´ın hikayesindeki Titanik´de
bir buzdağına çarparak batıyordu. Ve Stead´ın yazdığı hikayede, Stead
kendisini kazadan kurtulan biri olarak anlatıyordu. Ve; 20 yıl sonra gerçek
Titanik batarken, o buzlu ve soğuk denize gömülenlerden birisi Stead´ ın
gerçekten kendisiydi. Ama; sonu romandaki gibi olmadı çünkü
kurtulamayacaktı. Zira bu roman gerçekti ve başka bir romancı tarafından
yazılmıştı. O anda Stead ne düşünmüştü? 20 yıl önce yazdığı hikayeyi
düşünüp, kurtulacağına inanıyormuydu? Bunu asla bilemiyeceğiz...
Biri daha var. Ama çok daha sonra; 1935´ de... William Reeves adlı bir
denizci bu; İngiltere´den Kanada´ya giden "Titanian" adlı kömür yüklü
buharlı gemi; soğuk bir Nisan gecesinde Kuzey Atlantik´de seyrediyordu.
Bütün denizcilerin ezbere bildikleri o uğursuz yere; Titanik´in battığı
noktaya varmışlardı. Reeves, güverteden denize bakarak yıllar öncesindeki
olayları düşlüyordu. Ve o gün Reeves ´in doğum günüydü, olabilir ama Reeves´
in doğduğu tarih çok önemliydi, çünkü Reeves 14 Nisan 1912´ de doğmuştu.
Yani Titanik´in battığı günde. İşte tam o günde; Titanik´in battığı günde
Reeves doğum gününü; Titanik´ in battığı yerde kutluyordu. Ve birşey oldu...
Reeves birden, suların kaynaştığını ve dev bir buzdağının geminin yolu
üzerinde belirdiğini gördü. Tam o anda da, köPage Ranküden alarm verildi. Uzaklık
yeterliydi. Mürettebat gemiyi zamanında durdurdu, buzdağının yanından
geçeceklerdi ama olmadı... Çünkü bir saat içinde çevreleri; yüzlerce buz
kütlesi tarafından sarıldı. Artık hareket etmelerine imkan yoktu. Reeves ve
arkadaşlarının içinde bulundukları Titania adlı gemiyi, ancak 9 gün sonra
yetişen buz kırma gemileri kurtardılar
__________________
Click the image to open in full size.
pusucukurt Ofline   Alıntı ile Cevapla