Tekil Mesaj gösterimi
Alt 14-07-2006, 02:09   #1
GoD of WaR
 
GoD of WaR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme [David Hume]

İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme [David Hume]

Kuşkuculuk Üzerine Birkaç Gözlem...

SOKRATES. Budalalığın varoluşunu kabul ediyor musun?

PROTAGORAS. Evet.

SOKRATES. Ve bilgelik budalalığın tam karşıtı değil midir?


Kuşkucu David Hume’u bir Sokrates’in, bir Platon’un ya da bir Hegel’in yanında düşünebilir miyiz? Bilgelik sevgisini bilgelik nefretinin yanında?

David’e göre, Yaşam salt bir budalalıktır – bilgeliğin tam karşıtı. Onun kilolu bedeni ile tam bir karşıtlık yaratan min imini bilincinde, insan Varoluşu bir kuşku tininin cisimselleşmesinden başka bir şey değildir. Evren ya da Doğa salt bir kuşku imgesidir. Ve insan bir kuşku, bir yanılgı, evrenin bir kaprisidir.

Budalalık budalalığın kendisi tarafından algılanabilir mi?

* * *

Felsefe Tarihi tüm başka bilimlerin tersine kendi karşısavını, çeşitli biçimleri altındaki Görgücülüğü de kapsamına alır. Ama bu gene de görgücülüğü bir bilgelik sevgisi yapmaz, ya da onun bilimsel bilgi olarak kabul edildiği anlamına gelmez. Tersine, görgücülük sözcüğün asıl anlamında bilgelik nefreti olduğu, bilimsel bilginin reddedilmesi olduğu içindir ki felsefede ilgi konumuz olur.

Pozitif bilimlerin tarihinde yanlış kuramlar, örneğin Simya, Astroloji, Frenoloji vb. tıpkı boşinançlar gibi bir yana atılır. Ama felsefe görgücülüğü böyle şovalye tavrıyla bir yana itmeyi istemez, çünkü görgücülük felsefenin gerçeklik biçimini vermeye çalıştığı doğal usun kendi özsel doğasına karşı tepkisidir. Burada bir gerçeklik/yanlışlık kavgası vardır ki, felsefenin doğuşundan bu yana sürer. Ve insan bilininin GERÇEKLEŞME süreci yanlışlığın uysal bir boyun eğişi ile değil, ama tersine kendini doğrulamada diretmesi ile, sonunda açık irrasyonalizme varan bir dikkafalılıkla nitelenir.

Görgücülük felsefeyi ilgilendirir, çünkü doğal bilincin tüm yanılsamasını kristal duruluğunda sergiler.

Doğal bilincin sözde kuramsal vargıları dünya tininin bu eylemlerine koşuttur: Türenin göreliliği, duyuncun göreliliği, değerlerin göreliliği, bilimin göreliliği, güzelin göreliliği vb. kısaca tümünün yokluğu.

Yalnızca algılananın varolduğu, evrenin öznel/ekinsel bir yapıntı olduğu, bilimin bir alışkanlık yapısı ya da bir güç ilişkileri sorunu olduğu, iyi ve kötünün göreli olduğu, yararlı olanın kendinde gerçek ve güzel olduğu – tüm bu saçmalıklar anahatları David tarafından özenle işlenen görgücülüğün mantıksal vargılarıdır.

Görgücü kuram ve kılgı arasında uğursuz bir birlik vardır. İnsanlığa değer vermeyi henüz başaramayan bilinç insanlığı eşit ölçüde kolayca gözden çıkarır.

* * *

Felsefenin ereği usun bütün biçiminin idealleştirilmesi, usa bütününde gerçeklik biçiminin verilmesidir, ve bu girişimin nesnesi genel olarak doğal bilinçtir. Us kavramının kendisi usun özgür biçimini kazanmasını, tüm gizilliği ve boyutlarında evrensel olarak açındırmasını, tüm bilincin gerçeklik biçimi olmasını erek olarak alır. Ve bu dönüşümün gereği ve eytişimi doğal bilincin içinde oludğu yarıussal biçimdir, genel olarak eğitimsizliktir. Görgücülük gerçekliğe karşı çıkmakla usun özgür biçimlenişine karşı çıkar. Eğer iyi (erdem) ve kötü (erdemsizlik) kavramlarını uygularsak, dünyadaki kötülüğün kökeni bilgisizliktir. Ve görgücülük insana güvensizliğinin kendisinde erdemsizliğin eline oynar.

Eğer doğal bilinç bu yoruma direnç gösteriyorsa, bu henüz görgücü düşünce kapanına tam olarak yakalanmamış olduğunun kanıtıdır. Çünkü bu direncinin kendisi yalnızca ve yalnızca henüz ‘iyi’, ‘erdem’, ‘türe’, ‘gerçeklik’ gibi kavramlarının doğal usunda işlemekte olduklarını gösterir. Saf doğal bilincin tersine, kökleşmiş görgücülük bu kavramların tam eksikliği olarak, böyle bir tepkiye yeteneksizliktir. Görgücü bilinç,tam olgunlaşmış durumunda, bilgiye ve duyarlılığa ve duyunca tam bir kapanıştır. Bundan böyle uslamlama yoluyla, diyalog yoluyla, düşünce yoluyla, genel olarak ussal yolların hiç biri aracılığıyla ona erişilemez. Belki de bir şizofreni sağaltımı dışında.



***

Kuşkucu David’i bir Sokrates’in, bir Platon’un ya da bir Hegel’in yanında düşünebilir miyiz? Böyle düşünmeyi başarabilen bilinç, henüz bir karşıtlık kavramına yetenekli olup olmadığını sorgulamalıdır. Kuşkucu saplantı usa kendi doğal kavramları ile işleyişini yadsır, doğal uslamlamaya güvenin yitişine götürür, doğal dilin kendisinin bozuluşuna yol açar. Kuşkuculuk en sonunda ussal iletişimin kapanmasında demir atar.

David’e (ya da aynı kuşkucu kafa yapısına) USSAL bir söylem sunun –örneğin Platon’dan, ya da Descartes’tan, ya da Spinoza’dan, ya da Leibniz’den–, kesinlikle izleyemez, usdışı kuruntuları ile tüm içeriği anlamsızlaştırır, tek bir sözcüğünü bile ANLAMAZ!

Ve ANLAMSIZ olduğunu bildirir.

David’e (ya da aynı kuşkucu kafa yapısına) BİLGELİK SEVGİSİnden söz edin, ERDEMden söz edin, KURTULUŞ ve ÖZGÜRLÜKten söz edin. Yüreği insan sevgisi ile mi çarpar? Türeli bir dünya özlemine, sömürüsüz bir dünya özlemine, savaşsız bir dünya özlemine mi katılır? Kesinlikle Hayır! Böyle idealizmin tek bir sözcüğünü bile ANLAMAZ! Anladığında diretiyorsa, henüz yeterince kuşkucu değildir, ve henüz umutsuz değildir.

Tüm görgücülüğün –eş deyişle, analitik, pozitivist ve nihilist bilinç çürümesinin– ÖZELLİKLE yetenekli olmadığını bildirdiği şey ANLAMın kendisidir.

Kuşkucu bilinç için TÖREBİLİM, ESTETİK, FELSEFE ve BİLİM, tümü de ANLAMSIZDIR. Eğer anlamlı olduklarında diretiyorsa, henüz bilincinin ussal yanını tam olarak silmeyi başaramamıştır, henüz tamamlanmış eğitimsizlik değildir.

Kuşkucu bilince BİLİMden, GERÇEKLİKten, PEKİNLİKten söz edin? Öyle anlamsız şeyler yoktur, der. Ve bu bilinç anlamsızın ötesine geçemeyişinin, anlamverme yeteneğinden yoksunluğun gerçekte kendi kavramsal yetisindeki bir bozukluk olabileceğini algılayamaz mı? Kendisinin anlamsız bir bilinç olduğunu, anlamsız olanın yalnızca kendi biçimi olduğunu?

Insanların salt ussal varlıklar oldukları için ÖZGÜRLÜK ve DEĞER içinde yaşama HAKLARInın olduğunu, kara ya da sarı ya da beyaz tümünün de TÜRE İdeasına yetenekli olduğunu söyleyin. Tümünün de GERÇEK İNSAN BİLİNCİNE erişmeye yetenekli olduğunu, dünyadaki tüm sorunun GERÇEK EĞİTİMİN eksikliğinden, GERÇEKLİK BİLİNCİ’nin yoksunluğundan kaynaklandığını söyleyin? Peki, insanların renk ve eşey ve başka doğal özelliklerine bakılmaksızın yalnızca ve yalnızca ussal varlıklar olmakla EŞİT olduklarını, ve ancak kendilerini insan DEĞERİne yaraşır görmekle gerçek İNSAN olmayı başarabileceklerini? Bunların çok büyük saçmalıklar olduğunu söyleyecektir! David bu saçmalıkları kendi başına üretebilir miydi? David’in bilinci öyle bir dinsel, ekinsel, tarihsel tinin ürünüdür ki, Usa ve Ussallığa dayanamaz, onu kaldıramaz, tersine Usu ve Ussallığı ezmek, Luther’in deyimiyle, “köreltmek, ayaklar altında çiğnemek” zorundadır. Çünkü özgür Ussallık o sınırlı bilinç biçimini belirleyeny bir tarih evresinin, Batı uygarlığının saltık reddedilişidir. Bu ‘uygarlık’ Evrensel Usun reddedilişi üzerinde kuruludur. Ve bu yüzden geçici, yalancı bir varoluştur. Aslında evrensel insan varoluşundan öylesine uzaktır ki, gerçekte insan-altı bir varoluştur. Niçin mi? David’in kendisinin 1748’de, bu İnceleme’sinin yayımından daha sonra yazdıklarını okuyalım: “Negroların ve genel olarak tüm insan türlerinin (çünkü dört ya da beş ayrı tür vardır) doğal olarak beyazlardan aşağı olduklarından kuşku duyma eğilimindeyim. Hiçbir zaman beyazdan başka herhangi bir tende uygar bir ulus olmamış, n ede giderek eylemde ya da kuramsal düşüncede seçkin herhangi bir birey olmuştur. Aralarında hiçbir becerikli üretici yoktur, hiçbir sanat ve hiçbir bilim yoktur. Öte yandan, beyazların en kaba ve en barbar olanları bile, örneğin eski Germenler, şimdiki Tatarlar, henüz yiğitliklerinde, hükümet biçimlerinde ya da başka herhangi bir tikel özellikle seçkin bir şey taşırlar. Eğer doğa bu insan soyları arasında kökensel bir ayrım yapmamış olsaydı, böyle biçimdeş ve değişmez ayrımlar yüzyıllar ve çağlar boyunca yer alamazdı. Sömürgelerimizin sözünü etmesek bile, tüm Avrupa’ya dağılmış Negro köleler vardır ki aralarından hiç biri hiçbir zaman herhangi bir beceri belirtisi göstermemiştir, gerçi aramızdaki eğitimsiz aşağı insanlar işe koyulup kendilerini herhangi bir meslekte sivriltecek olsalar bile. Aslında Jamaika’da bir negrodan yetenekli ve bilgili bir insan olarak söz ederler; ama kendisine çok yetersiz başarılarından ötürü hayranlık duyuluyor olabilir, tıpkı birkaç sözcüğü açıkça konuşan bir papağan gibi.”

Aslında David’in kendisi hiçbir zaman kendileri özgürce düşünmeyen Locke ve Berkeley’in papağanlığından daha çoğunu yapmamıştır. Ve insanların felsefe olarak, bilimolarak kabul etmede hiçbir güçlük çekmedikleri, tersine bir haz, bir sevinç duyarak, insan olmanın gerçek anlamını görerek öğrendikleri ve kendi katkıları ile geliştirdikleri bu ortaklaşa bilgeliği anlamada böylesine başarısız olması David’in fiziksel ve entellektüel olarak aşağı ya da yeteneksiz bir ırka ait olduğunu değil, ama değer verme yeteneğinde aşağılık bir ekin tarafından belirlendiğini gösterir. David entellektüel olarak geri, kuşkucu, insan değerlerine, giderek insanlığın kendisine yabancı özel bir ekinin, Protestan Batı ekininin tipik ürünüdür. David’in bilinci tarihsel/ekinsel bir fosildir.ama bu tarih ve bu ekin Avrupa’da ve Birleşik Devletler’de ve dünyanın başka yerlerinde henüz yaşamakta, henüz dünyanın renkli renksiz insanlarını sömürmeyi, çürütmeyi ve yoketmeyi sürdürmektedir.

Gerçekte David’in felsefe tarihinde olumsuzun dışında, modernist sofizmi örneklemenin dışında sözü edilmeye değer bir önemi yoktur, ve ‘kuramı’ ile ilgilenmemizi aklamak için budalalığa karşı insanlık borcunu ödememiz dışında herhangi bir gerekçe ileri süremeyiz. Locke ve Berkeley’e öykünmenin dışında hiçbir özgünlük göstermemiş olmasına karşın sık sık sözünün edilmesinin nedeni Kant’I, ussalcı yanıyla felsefeye sarılmasına karşın, hiçbir zaman Gerçekliğe, Bilgiye ve Bilime karşı kuşkularını aşamayan bu grotesk kişiliği etkilemesine bağlıdır. (Albert Einstein’in David’e minnettarlığını sunması, tepeden tırnağa bir irrasyonalizm dokusu olan özel ve genel ‘Görelilik’ Kuramını geliştirmede onun da “ölümsüz hizmetlerinden yararlanmış oludğunu” belirtmesi (1917 kitapçığında ) hemen hemen hiçbir Batılı fizikçi tarafından bilinmez ve bilinse de dikkate alınmaz.) David’in Kant üzerindeki etkisini küçümsememek gerekir. Modern felsefe tarihine Eytişimin yeniden kazandırılmasında, Mantık Bilimi kavramının modern bilinçte yeniden doğuşunda öylesine utandırıcı olan, ama tüm bu eşsiz katkılarına karşın, insan Usunun doğasına sonsuz ölçüde yabancı kalan bu aynı Kant, 1764’te kırk yaşında “Beobachtungen|Gözlemler”de yine David’in esini altında gözüpek bir biçimde şunları yazdı: “Afrikalı Negroların doğal olarak ahmaklığın üstüne çıkan hiçbir duyguları yoktur [:: Die Negers von Afrika haben von der Natur kein Gefühl, welches über das Läppische stiege. ] Mr. Mume herkese bir Negronun yetenekli olduğunu gösterecek tek bir örnek vermeleri için meydan okur, ve ülkelerinden başka yerlere götürülen yüzbinlerce kara derili arasında birçoğunun, özgür bırakılmalarına karşın, gene de sanatta ya da bilimde ya da övgüye değer herhangi bir başka nitelikte büyük herhangi bir şey sunduklarının görülmediğini ileri sürer. Bu iki insan ırkı arasındaki ayrım öylesine temeldir ki, ansal yetenekler açısından da renk açısından olduğu denli büyük görünür. Rahip Labat karılarına karşı mağrur davranışından ötürü kınadığı bir Negro marangozdan şu yanıtı aldığını anlatır: ‘Siz beyazlar gerçekten aptalsınız, çünkü ilkin karılarınıza büyük ödüller verirsiniz, ve sonra sizi çıldırttıklarında yakınırsınız.’ Ve bunda belki de üzerinde düşünmeyi hak eden birşey olabilir; ama, kısaca, bu varlık tepeden tırnağa kapkaraydı – söylediğinin aptalca olduğunun açık bir tanıtı [:: vom Kopf bis auf die Füße ganz schwarz, ein deutlicher Beweis, was er sagte, dumm war ].” Ve Kant kısa bir süre sonra yazmaya başladığı Arı Usun Eleştirisi’nde bundan daha iyi bir ‘tanıtlama’ yöntemi geliştirmedi. Gerçekte yalnızca kendi öznel, kuşkucu usunun zavallı bir dökümünü verdi.

(Bu iki kuşkucu da batı ‘modernizmi’ denebilecek bir düşünce eğilimi tarafından Aydınlanma geleneğine ait görülürler. Ve Aydınlanmanın gerçekte Katolik Boşinanca karşı ateist ve/veya da özdekçi bir tepki olması ölçüsünde, her ikisi de (sözde teizmlerine karşın) hiç kuşkusuz Aydınlanmanın tinini temsil ederler. Ama modern bilinçte Aydınlanma aynı zamanda Us, Özgürlük ve İlerleme kavramları ile de bağlanır, ve sonuçta modern uygarlığın yol açtığı tüm kötülüğün kökeni Us, İlerleme ve Özgürlükğün kendisinde bulunur. Bu ‘uslamlama’ya göre, bu iki “bilgenin” anlatım verdikleri ırkçılık bile Usun ve Ussalcılığın bir vargısıdır. Özgürlük ve İlerleme denilen şeyin kaçınılmaz koşulları arasındadır.

Ama bu ‘ussalcı’lar usu öyle bir yolda temsil ederler ki, yaşamlarını usdışına, usu sınırlama, usu çürütme davasına adamışlardır. Ve Protestan Batı belirlediği ve efendisi olduğu ‘modern uygarlığa’ bakıp ta bunun Usun Edimsellleşmesi olarak görüdüğü zaman, bu yapmacık küstahlığa, bu zoraki büyüklenmeleye gülmemiz gerekir. Us Anglo-Saxon pragmatizminde henüz bir karikatürdür, ve sanatsal ve bilimsel inceliklerinin dışında, Germanik ekin törel gövdesinde henüz bir kabile tinine anlatım vermeyi sürdürür.

Gerçekten de David ve ‘Cant’ (aslında ‘Kant’da bir İskoçyalıdır) ‘ussalcılar’ olarak görülecek olursa, eğer Us bütününde Aydınlanma özdekçiliğine indirgenecek olursa –böyle bir saçmalık bir an için bile olsa kabul edilirse–, hiçbir şey usu bütünüyle reddeten postmodernizmden, bu son nihilist çılgınlıktan daha ussal olamaz, ve İrrasyonalizm bütünüyle törel olarak modern Rasyonalizmin haklı almaşığı olur (eğer bir anlamı olacaksa). Ama sonsuz bilgisizlikten, insanın en özsel doğasının reddedilmesinden başka hiçbir şeyi anlatmayan bu modern boşinancı, bu İrrasyonalizmi bir yana bırakabiliriz, ve Aydınlanmanın bütünüyle basma kalıp bir duyumculuk ve dolayısıyla eşit ölçüde düşüncesiz bir özdekçilik oludğunu anımsayabiliriz. Bir boşinancın hakkından ancak bir başka boşinanç gelir. Biraz dikkatli bir gözlem modern çağda o antik bilim vematematik ve felsefe tinini yeniden yakalayan Galileo, Kopernik, Kepler, Descartes, Leibniz gibi insanların hiç birinin duyumcu, hiç birinin özdekçi vb. olmadığını, hiç birinin ‘Aydınlanmacı’ olmadığını, tersine tümünün de felsefenin değerini anlayıp kabul ettiklerini, tümünün de ussalcı öncellerinin çalışmalarını kucakladıklarını görecektir. Yine, Aydınlanma çağında yaşayan Concordet, iyimserliğinde hiçbir sınır tanımayan bu ussalcı insan, evrensel Usa ve tüm insanlığın koşusluz İlerleme yeteneğine inancında çağdaşları ile bütünüyle geçimsiz bir idealisttir, ve Rousseau’yu salt zamansal bir birliktelikten özürü özdekçilerin, kuşkucuların arasında görmek saçmadır –Bu noktada dünyanın neresinde durduğunu, hiçbir zaman anlamamış Kant’ın değerinin nerede yapttığını da görebiliriz. Fichte, Schelling, Hegel, üçü de felsefeyi ilkin Kant’tan öğrendiler, ve özellikle ilkin ikisi Kant’ın tüm saçmalıklarını bir yana atmalarına karşın yalnızca Kant’ın izinde yürüdüklerini söylemekten, felsefelerinin Kant’ın ‘aşkınsal/transzendental’ felsefesi olduğunda diretmekten vaz geçmediler. Gerçekten de genç Alman felsefeciliğinin Kant’tan yararlanması, onu felsefede idealist bir yeniden doğuş sürecinin bir bakıma ham gereci olarak kullanabilmesi harika bir olaydır. Ama Kant’tan felsefecilik yönünde, idealizm yönünde yararlanabilmek için bir Fichte olmak, bir Schelling olmak gerekir. Buna karşı, tüm yeteneksizlik, tüm erkek kuşkuculuk Kant’ın felsefesinin yalnızca irrasyonalist yanlarını görür, yalnızca bunlara sarılır. Kant düşüncesinin ancak Alman idealizmine özümsenen yanıyla felsefe tarihinde çığır açan ve Hegel’in saltık idealizmine doğru yükselen bir dönemin birinci kahramanı olarak tüm felsefecilerin duygudaşlığını kazanmayı hak eder. Ama Alman felsefeciliğinde Schopenhauer ile başlayan, ve ondan Nietzsche’ye, Heidegger’e vb. aktarılan Alman irrasyonalizmi de kökenlerini Kant’ta bulduğunda direttiği zaman, büyük ölçüde haklıdır. Yine, aynı kuşkucu zeminde davranan modern analitik okullar da Kant çevresinde sürekli dalgalanan bön bir duygudaşlık alanını sömürmede hiçbir güçlük çekmezler. Kant eytişimindenkaçan tatlı su ‘felsefeciliğinin’, apaçık bilgisizliğin ve bönlüğün, giderek nefret kuramcılığının dayanağı olmuştur ve en aptalların kendilerini aklamaları için her zaman kullanıma hazır olacaktır.)
__________________
fb öfkemsin gs nefretimsin !




GoD of WaR Ofline   Alıntı ile Cevapla