Tekil Mesaj gösterimi
Alt 14-07-2006, 03:02   #1
GoD of WaR
 
GoD of WaR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
İnsan Haklarinin Bedenİ: MÜlkİyet Hakki

İNSAN HAKLARININ BEDENİ: MÜLKİYET HAKKI
“Mülkiyet nedir?” sorusu, genellikle kişinin dünya görüşüne göre cevap alır. Mesela, anarşist filozof Proudhon (1809-1865), “Mülkiyet hırsızlıktır!” demiş ve bu tanım sol tarafından hayli kabul görmüştür. Hatta, büyük mülkiyet sahibi bir çok insan da bu tanımı benimseyebilmiştir. Liberal filozoflar ise “mülkiyet” kavramına çok saygın bir yer vermişlerdir. Fakat, bugünkü dünya kültüründe, özellikle Türkiye gibi hukuk devletinin tam kurulamadığı ülkelerde, bu kavram çok muğlak anlaşılmaktadır.
Eğer bir kavram kısa ömürlü olmayıp, binlerce yıl insan bilgisinde yer alabilmişse; bilinmelidir ki, o kavramın kökeni, insan mevcudiyetinin en derinlerinde bulunmaktadır. “Mülkiyet” böyle bir kavramdır. İnsan mevcudiyetinde “mülkiyet” kavramına kaynaklık eden olgu, insanın yer yüzünde var kalma tarzıdır. Diğer hayvanlar, içgüdülerinin yardımıyla besin bulurlar, tehlikelerden korunurlar; yani, onların hayatta kalma yöntemleri otomatiktir. İnsana ise hayatta kalma konusunda hemen hiç bir şey otomatik verilmemiştir. Hangi meyve, mantar zehirlidir, yenmemelidir? Vahşi hayvanlardan korunmak için silah nasıl yapılmalıdır? Bu gibi ilkel varkalma bilgilerini dahi insan keşfetmek zorundadır. Yani, insan yer yüzünde var kalmak için düşünmek zorundadır. Sadece düşünmek insanın var kalması için yeterli değildir. Onun için, düşüncesini, evrenin kendine sunduğu işlenmemiş malzeme üzerinde teksif ederek, maddi üretimde bulunmak zorundadır. Yani insan varoluşunun birbiriyle bağlantılı en önemli iki işi düşünmek ve üretmektir. İnsan zihniyle düşünür, bedeniyle üretir. Filozofları asırlardır tartışmalara sevk etmiş bir gurup kavramsal ikilinin (zihin-beden, ruh-madde, manevi-maddi, vs.) kaynağı da buradadır.
Düşünme eylemi bireyin sadece kendi başlatıp kendi sürüreceği bir iş olduğundan ve bir insan zorla düşündürülemeyeceğinden; insan özgür bırakılmalıdır. İnsan tabiatı yine öyledir ki, düşünce süreçleri otomatikman doğru değildir. Bunun doğru olmasının yöntemleri öğrenilebilir; ama yine de bireyin iradi çabası gerektiğinden, insan hata yapmaya muktedirdir. Her hal ü kârda insan, özgürce düşünerek kendi yargısını oluşturabilmek ve bu yargısına uygun davranabilmek üzere serbest bırakılmalıdır. Yargılarının isabeti veya hatası oranında, var olma işinde başarılı veya başarısız olacaktır. Birey haklarının kaynağı da buradadır. Bir hak, insanın davranma özgürlüğünü tanımlayan ve kutsayan bir ahlak ve politika prensibidir.
İşte bu gerçeklerin kabulünün felsefedeki ifadesi, mülkiyet prensibidir: her birey, kendi düşünme ve çalışma gücünün onu getirdiği düzeylerde, kendi seçtiği araç ve yöntemlerle üretmek ve bu üretimle doğan hasılayı (ürün, ücret, kar, zarar vs.) kendi tüketmek hakkına sahiptir. Yani, kendi ahlaki faaliyetleriyle elde ettiği üretim araçlarının ve ürünlerin özel mülkiyetine sahiptir. Kendi hayatını devam ettirmek üzere sarfettiği gayretlerde kullanacağı araçlar veya bu gayretlerin sonucu doğan değerler üzerinde hakka sahip olmayan bir insan, kendi hayatı üzerinde hakka sahip değil demektir. Yani, mülkiyet hakkının ihlali, bireyin hayat hakkının ihlalidir.
İnsan veya birey haklarının ruhu (veya zihni) düşünce özgürlüğü ise, maddesi (veya bedeni) mülkiyet hakkıdır.
Bir nesne üzerindeki mülkiyet hakkı, onun üretilmesi ile doğar; ve bu hak üreticinin olmalıdır. Kullanımı üzerinde kendisinin değil, başkalarının yetkisi olan nesneleri üreten bir insan, köledir. Üretilen şey bir çuval buğday da olsa, büyük bir endüstri kompleksi de olsa prensip aynıdır. Başkalarının da gönüllü katkısıyla oldu diye girişimcinin mülkiyet hakkını reddetmek, o endüstri kompleksinin kuruluşuna girişilmesinde gerekli olan düşünme ve yaratıcılık süreçlerini yok saymak demektir; hakikata meydan okumak demektir.
Ülkemizde, bir malın gayrı-ahlaki, gayrı-kanuni yollardan edinilebilmesi olgusu, mülkiyet aleyhtarlığına kaynak olmaktadır. Oysa, bir malın tasarrufunu ele geçirmek hırsızlık yoluyla da mümkündür. Bir malın sahibi görünen bir insan, onu kendi düşünce ve emeğiyle üretmemişse, ahlaken ve hukuken o malın mülkiyetine sahip değildir. Böyle bir çarpıklık (yani bir malın felsefi anlamda mülkiyetine sahip olmaksızın, o malın sahibi görünmek) mümkün oluyor diye mülkiyet haklarına karşı olmak, insanın yaşama hakkına karşı olmak demektir.

Sabahattin Sakman
__________________
fb öfkemsin gs nefretimsin !




GoD of WaR Ofline   Alıntı ile Cevapla