Tekil Mesaj gösterimi
Alt 06-09-2008, 01:45   #1
Constantin
ยŦยк
 
Constantin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mikroişlemciler

1.) Mikroişlemcilerin Tarihsel Gelişimi
1970 den beri, bilgisayar teknolojisinde çok hızlı ve kapsamlı gelişmelere tanık olmaktayız. Bilgisayar teknolojisindeki bu hızlı gelişmenin temelinde, mikroişlemcilerin doğuşu yatmaktadır. Bilgisayarın günümüze kadar geçirdiği evrim üç ana kuşak içinde toplanabilir. Bunlar, elektronik öncesi kuşak, elektronik kuşak ve mikrobilgisayar kuşağıdır

1.1) Elektronik Öncesi Kuşak
Bilgisayar kavramının gelişmesinde ilk adımlar, hesap makineleridir. Tarihi kaynaklar, ilk hesap makinesinin 1642 yılında Fransız matematikçi Blaise Pascal tarafından gerçeklendiğini belgelemektedir. Pascal'ın gerçeklediği ve "Machine Arithmetique" adını verdiği bu hesap makinesi sadece toplama ve çıkarma işlemlerini yapabiliyordu. Yapısı tamamen mekanik ve çarklara dayalı olan bu makine en çok sekiz basamaklı sayıları toplayıp çıkarabiliyordu.
1820 yılında C.X, Thomas, Pascal'ın hesap makinesine çarpma ve bölme yeteneklerini eklemeyi başarmıştır. Ancak bu dört işlem hesap makinesi kullanımı zor olduğu için kullanılmamıştır.Aynı yıllarda, İngiliz matematikçi ve makine mühendisi Charles Babbage, Pascal'ın 1642 de gerçeklediği iki işlem hesap makinesini geliştirmeye çalışmaktaydı. Babbage'e göre Pascal'ın makinesinin eksik yanı, her işlemin insan tarafından yapılmasmı gerektirmesi idi. "Aynı makine ardarda işlemleri kendisine verilecek bir işlemler zinciri ile nasıl yapabilirdi ?" sorusu Babbage'e yön vermiştir. Babbage bu düşünce ile matematiksel işlemleri peş peşe gerçekleyebilecek bir mekanizmanın tasarımına girişti ve düşüncesini küçük bir model üzerinde gerçekledi (1822). Farklara dayanarak çalışan bu makineye "Difference Engine" adını verdi. Bu model makinenin, amaçlanan biçimi, günün tekniği yetersiz kaldığı için, gerçeklenemedi.
Babbage bu başarısızlığına rağmen "Analitik Motor" adını verdiği ikinci makinesini önerdi (1835). Analitik motor, temelde bir hesap makinesi olmayıp aritmetik işlemleri peş peşe yapabilme ve karar verebilme yeteneğine sahip bir makine olarak tasarlanmıştır.
Aynı yıllarda, dokuma tezgahlarının birbirine zincir düzeninde bağlanmış delikli kartlarla programlanması tekniği, J.M. Jacquard tarafından bulunmuştu. Bu buluş Babbage'i etkiledi ve aynı tekniği analitik motora uygulamaya başladı. İki takım kart zinciri kullandı. Birinci kart zincirine, üzerinde işlem yapılacak verileri, ikinci kart zincirine de, veriler üzerinde yapılacak işlemleri sırasıyla delerek işledi Analitik motorun kendisi ise iki parçadan oluşmaktaydı.Birinci parça bellek elemanı olarak çalışmakta ve 50 tane sayıcı tekerlekten kurulu idi. Bellek 50 sayıyı saklayabilmekte ve bu sayılar l000'e kadar değer alabilmekteydiler. Diğer birim ise hesaplama birimi idi.
Babbage' nin analitik motorunun çalışması şöyle anlatılabilir. Bir işlem adımında, kart zincirleri birer adım ilerler, Delikli kartların karşılarında bulunan kollar, kartlardaki deliklere göre konumlanırlar. Bu konumlamaya göre hesap birimi yapacağı işlemi ve üzerinde işlem yapacağı veriyi öğrenir, Analitik motor, işlemlerin ardışık yapılması, bir çevrim içinde çalışma gibi günümüz yazılımının temel kavramlarını ortaya çıkarması açısından da önem taşımaktadır. Ayrıca Babbage'in önerdiği bu makine, değişmez bir donanımın, bir bellekte saklanacak bilgilerle yönlendirilebileceği kavramını getirmesi açısından günümüz bilgisayarlarının temelini oluşturmaktadır. Babbage'ın önerip gerçekleyemediği bu makineler, yaklaşık bir yüzyıl sonra (1937) IBM 'in desteği ile Harward Üniversitesinde, Howard Aiken tarafından gerçeklenmiştir.
19. Yüzyılda, bilgisayarın gelişmesine katkısı olan bir diğer gelişme 1880 dolaylarında bir yarışma sonunda ortaya çıkmıştır. 1880 yılında A.B.D.'nin nüfusu 62 milyon idi ve beş yılda bir nüfus sayımı yapılıyordu. O yıllarda, sayım sonuçlarının değerlendirilmesi yaklaşık beş yıl almaktaydı. Bu gerçekten hareketle, gelecek yıllarda yapılacak nüfus sayım sonuçlarının değerlendirilmesinin, bir sonraki sayıma kadar bitmeyeceği anlaşıldı. Bu nedenle, sayım sonuçlarını değerlendirmeyi hızlandıracak yeni bir sistemin geliştirilmesi araştırmalarının destekleneceği açıklandı. Bu araştırma desteğinden yararlanmak isteyen MIT öğretim üyelerinden Herman Hollerith " Sayım Makinesi " adını verdiği bir makine geliştirdi, Bu makinenin temel çalışma ilkesi şöyle açıklanabilir: Her vatandaşa ilişkin bilgiler bir kart üzerine, daha önceden belirlenmiş alanlara delikler açılarak işleniyordu, Daha sonra bu kartlar sayım makinesi tarafından okunabiliyordu, Kart okuma yöntemi şöyle açıklanabilir: Kartlar içi cıva dolu bir kabın üzerinden geçirilmekte ve bu arada kartın üstüne de iletken fırçalar değmektedir, Karta değen fırçalardan deliklere rastlayanlar cıvaya değmekte ve böylece elektrik devresini tamamlamaktadır. Sonuçta kart üzerindeki deliklerin konumları öğrenilmekte ve dolayısıyla kişiye ilişkin bilgiler elde edilmektedir, Hollerith'in geliştirdiği sayım makinesi 1890 ABD sayımlarında kullanılmış ve sayım sonuçlarını, bir önceki değerlendirme süresinin üçte biri zamanda verebilmiştir.
Yakın zamanlara kadar kullanılan delikli kartların da bulucusu olan Hernıan Hollerith 1911 yılında başka iki firma ile birlikte "Conıputing Tabulating Recording Company" firmasını kurdu, Bu firmanın adı, daha sonra Iııternatioııal Busiııess Machine (IBM) olarak değiştirildi.
1938 yılında İngiliz matematikçi Alan M. Turing, kendi adını verdiği bir hesap makinesi önerdi. Tamamen soyut olan bu makine, gerçekleşmemiş olmasına karşın, bilgisayar kavramının öğretilmesi konusunda başarılı oldu, Turing makinesi bir giriş-çıkış birimi, bir denetim birimi ve sonsuz uzunlukta varsayılan bir şeritten oluşmaktaydı. Şerit program ve verilerin saklanması için düşünülmüş bir bellekti.

1.2) Elektronik Kuşak
Elektronik bilgisayar düşüncesi, ancak 1919 yılında ortaya atıldı, Çünkü bu tarihte Eccles ve Jordan "flip-flop" devresini bulmuşlardı. Ancak, elektronik bilgisayar konusundaki ilk ciddi çalışmalar 11. Dünya Savaşı yıllarına rastlar Bu yıllarda A.B.D ordusu, balistik yöriinge hesaplarını hızlı bir biçimde yapabilecek bir makinenin arayışı içindedir. Bu nedenle Pennsylvania Üniversitesinde 1942 yılında başlatılan bir çalışma 1945 yılında sonuçlandı ve ilk modern bilgisayar olarak bilinen ENIAC "Electronic Numerical lntegrator and Calculator" ortaya çıktı, 18.000 elektronik tüpten oluşan ve 100 KW güç harcayan bu dev bilgisayar J.P. Eckert ve J.W, Mauchley tarafından gerçeklenmiştir. 30 metre boy ve 30 ton ağırlığındaki ENIAC'a çok kişi, haklı olarak, çalışmaz gözü ile baktı. Ancak ENIAC dokuz yıl çalışma başarısı gösterdi. ENIAC aritmetik işlemlerin yanı sıra diferansiyel denklem de çözebiliyordu. Ayrıca bölme ve kök alma için özel devreleri mevcuttu. "e" sayısını 2000 basamağa kadar hesaplayabiliyordu. Günümüz bilgisayarlarının atası sayılan ENIAC 'ta sayılar onluk düzende saklanıyor ve onluk düzende işleme katılıyordu. Bir toplama işlemini 200 mikro saniyede, bir çarpma işlemini 2300 mikro saniyede yapabiliyordu.
ENIAC' ın yapımı sürerken Dr. Von Neumann ve arkadaşları, Babbage'nin önerdiği makine üzerinde çalışıyorlardı. Bu çalışmalar sonunda, programı bellekte saklanabilen ilk bilgisayar olan EDVAC ( Electronic Discrete Variable Automatic Computer ) ortaya çıktı (1952). EDVAC' ın 4096 bellek gözü bulunmaktaydı ve veriler ile program aynı bellekte saklanmaktaydı. Bu yöntem günümüz bilgisayarlarının çoğunda kullanılmaktadır.
1947 yılında 23.000 röle ve 13.000 tüpten oluşan SSEC (Selective Sequence Electromc Calculator) IBM firmasınca gerçeklenmiştir.
1948 yılında transistörün bulunuşu, bilgisayar teknolojisinin gelişmesinde sıçramaya neden olmuştur. 1960'lı yıllara gelindiğinde, artık bilgisayarlar standart olarak üretilip satılmakta veya kiraya verilmekteydi.
60'lı yıllarda gerçeklenen bilgisayarlar, boyutça büyük olmalarının yanı sıra ortam koşulları açısından nazlı makinelerdi. Çalışma ortamları nem ve sıcaklık açısından denetlenmek zorunda idi. Bu durum, bilgisayarı, bilgi işlem odasına hapsetmekte ve ofis ve fabrika ortamına inmesini engellemekte idi. Transistör teknolojisindeki gelişmeler, hem bilgisayarın boyutunu küçülttü hem de ortama olan bağımlılığını azalttı. Bu arada harcadığı gücü de önemli ölçüde azalttı. Sonuçta, fiyat olarak ucuz, boyut olarak küçük, fabrika veya ofis ortamında çalışabilen orta boy (mini) bilgisayarlar devri başlamış oldu.
Boyut ve fiyatı azaltan bir başka gelişme, tüm devre teknolojisinin gelişmesidir. Bu yeni teknoloji sayesinde çok sayıda transistör ve pasif elemandan oluşan elektronik devre tek bir tüm devre içine sığdırabilmiştir.
60'lı yıllara kadar bilgisayarın elektronik yapısı ön plandaydı. Bilgisayarın programlanması özel bilgi ve beceri gerektiriyordu. Giderek bilgisayarların standart olarak üretilmesi, dolayısıyla bilgisayar sayılarının ve bilgisayar kullanıcılarının artması, kullanıcılara kolay gelecek ve makineden bağımsız programlama dillerinin geliştirilmesinin gerektiğini ortaya çıkardı. Bu nedenle bu dönemlerde (daha çok bilimsel ve mühendislik çalışmaları için), FORTRAN, (ticari uygulamalar için) COBOL programlama dili ve bu diller için derleyiciler geliştirildi. Bu yıllarda bilgisayar donanım fiyatları, yazılım fiyatlarına göre o denli yüksekti ki, bilgisayar satın alana yazılım, genelde çok ucuza, hatta bazen bedava veriliyordu.

1.3) Mikroişlemci Kuşağı
1971 yılına gelindiğinde, yarı iletken teknolojisinde önemli bir sıçrama daha gözlendi. Bu yeni gelişme, bilgisayarın temel elemanı veya beyni olarak kabul edilen Merkezi İşlem Biriminin (MİB) tek bir tüm devre içine sığdırılmasıdır. Bu konudaki ilk ürün Intel firması tarafından piyasaya sürüldü. 4-bitlik olan bu İlk mikroişlemcinin adı I-4004 idi. Bunu I-4040 ve ardından 1973'te 8 bitlik I-8080 izledi. 1975’te Motorola firması MC6800 adında 8-bitlik mikroişlemcisini piyasaya sundu. Böylece yarış başlamış oldu.
1971 yılında başlayan mikroişlemciler kuşağı, hızlı bir gelişme göstermektedir. Her geçen gün daha yetenekli ve güçlü mikroişlemciler üretilmektedir. 1978 lerde 16-bitlik mikroişlemciler seksen ortalarında 32-bitlik mikroişlemciler üretilmeye başlanmıştır. Üretici firma sayılarında da artışlar gözlenmekle beraber, genelde, Intel ve Motorola firmalarının üretimleri aynen veya benzer şekilde üretilmeye çalışıldığı gözlenmektedir. Günümüzde, gelişmiş mikroişlemci olarak Intel ailesinden I-8088, I-8086, I-80186, I-80286, I-80386 ve I-80486, Pentium, Motorola ailesinden MC68000, MC68010, MC68020, MC68030 ve MC68040’ı görmekteyiz.

2.) Mikroişlemcinin Tanımı
Bilgisayarlarda en önemli donanım parçalarından birisi olan Merkezi İşlem Birimi (MIB), genel olarak bilgisayarlarda mikroişlemci adıyla anılırlar Mikroişlemci; klavye, monitör, sistem ve bunların birbirine bağlantısını sağlayan kablo ve diğer çevre elemanlarıyla birlikte bir bilgisayarın beyni olarak düşünülebilir. Mikroişlemci, bilgisayarlarda aritmetik ve mantık işlemlerinin yapıldığı ve bunların denetlendiği bir merkezdir Mikroişlemci önceleri LSI teknolojisi ve günümüzde de VLSI teknolojisi ile üretilen ve 1995 yılı itibarıyla içerisinde milyonlarca kazanç elemanı transistörlerden meydana gelen elektronik bir elemandır.
MİB, kullanıcı ya da programcı tarafından yazılan programların meydana getirdiği ve bir program dahilinde diğer elemanlarında yardımıyla makine koduna çevrili komutları veya bilgileri yorumlamak ve yerine getirmek için gerekli olan tüm mantıksal devreleri kapsar,
Bir mikroişlemcinin çok karmaşık iç yapısına geçmeden önce dünyaca ünlü birkaç işlemciden bahsetmek gereklidir. En popüler olan ve genellikle Amerikan şirketlerince üretilen mikroişlemciler, MOTOROLA, INTEL, AMD, CYRIX ve diğerleridir. 80’li yıllarda ilk ve ikinci kuşak işlemci üreticileri, daha sonraları yukarda adı geçen firmalara ayak uyduramayarak, asli işleri olan bellek ve yardımcı entegre üretimine dönmüşlerdir.
Günümüz bilgisayarlarında en çok kullanılanlar, MOTOROLA firmasınca üretilen, önceleri 680X0 kodlu olan ve 90’lı yıllarda PowerPC olarak anılan İşlemciler (bu şirketin değişik adlarla pazarladığı pek çok işlemci sanayide kontrol amaçlı kullanılanlar arasında birinci sırada dır) ve INTEL firmasın tarafından üretilen önceleri 80X86 koduyla üretilen ve 90’lı yıllarda Pentium adıyla anılan ve günümüzde de PX olarak lanse edilen mikroişlemcilerdir. Buradaki X karakteri sayısal bir değeri ifade etmektedir. Bu iki işlemcinin diğerlerine nazaran daha fazla kullanılır olmasının sebebi, dünyaca iki ünlü bilgisayar firmasının markalarında bu iki ismi tercih etmeleridir APPLE / Machintosh firmasınca üretilen bilgisayarlarda başlangıcın dan günümüze kadar MOTOROLA tercih edilmiştir. İkincisi ise, dünyada bilgisayar denilince ilk akla gelen ve adıyla özdeşleşen IBM’dir. Bu şirkette bütün makinelerinde INTEL’ in mikro işlemcilerini tercih etmişlerdir. Böylece bu iki firmanın mikro işlemci pazar payı diğerlerine nazaran oldukça yüksek olmuştur.

3.) 8-Bit Mikroişlemciler
1971 yılında Intel firmasınca üretilen ilk mikroişlemciye benzer 4-bitlik 4004 entegresi masa üstü hesaplayıcılarda kullanılmıştır. Bir bilgisayar için tasarlanmamış olmasına rağmen ilk genel amaçlı entegre olarak kabul edilmiştir.
Yine aynı firma tarafından PMOS teknolojisiyle 8008 işlemcisi geliştirilmiş ve sınırlı görev yapsa da ilk kuşak mikroişlemci olarak anılmıştır. Daha sonra NMOS teknolojisi kullanılarak ikinci kuşak 8-bitlik ilk genel amaçlı 8080 işlemcisi geliştirildi. 1974 yılında yine dünyaca ünlü başka bir entegre üreticisi olan Motorla firması 8-bitlik 6800 mikroişlemcisini üretti. Bu işlemci bazı küçük farklılıklarla birlikte 8080 işlemcisinin bir benzeri sayılmaktaydı. Hemen bir sonraki yılda MOS Technology ve Fairchild firması bu kitabında temelini oluşturan 6500 serisi işlemcileri üretmeye başladı. Bu işlemcide çok küçük birkaç ayrıcalıklarla 6800 ile benzerlik göstermekteydi. Her iki işlemcide kullanılan bütün yardımcı elemanlar birbirlerini tam olarak desteklemekteydi. Daha sonra Zilog firması 8080 işlemcisinin bir benzeri olan ve birkaç üstün özellikle donatılı Z-80 işlemcisini tanıttı. Bütün bu dört çeşit mikroişlemci kendi aralarında bazı özelliklerinden dolayı iki gruba ayrıldı. Bunlardan 8080 ile Z-80 ve 6800 ile 6500 işlemcileri yapısal bakımdan birbirleri ile benzerlik göstermekteydi. 8-bitlik 8080 / Z-80 grubu mikroişlemcilerin hesaplayıcılar olarak tasarlanması ve bundan dolayı da kaydedicilerinin bol kullanılması, bunların kaydediciye dayalı mimari olarak anılmasına sebep oldu. 6500/6800 işlemci grubunun küçük bir bilgisayar sınıfına girecek şekilde daha anlaşılır komutlar ve daha fazla adresleme modu kullanması sebebiyle belleğe dayalı mimari olarak anıldılar. Bu iki grup 1980 yıllarının en iyi satan işlemcileri olarak ün yaptılar. 8-bitlik işlemcili bilgisayarların bellek adresleme kapasiteleri, (16-bitlik adres yoluyla ancak 216=64 KB) 65.536 Bayt ile sınırlıydı ve bu kapasite gittikçe büyüyen yazılım ve programlara yetersiz gelmekteydi.
4.) 16 Bit Mikroişlemciler
Intel veya Motorola’nın haricinde birçok üretici firma, 8 veya 16-bitlik işlemci geliştirmiştir fakat, ülkemize ilk giren bilgisayarda bu iki firmanın işlemcisinin kullanılmış olması sebebiyle daha çok bu iki işlemci üzerinde durulacaktır.
Intel firması 1974 8-bitlik başka bir 8080 versiyonu mikroişlemci geliştirmesine rağmen asıl atılımını 1978 yılında NMOS teknolojili tek entegrelik 16-bitlik 8086 işlemcisiyle yaptı. 8086, 8080’in bir ileri versiyonu olmasıyla birlikte birbirleri ile uyumlu değillerdi. Daha sonra Intel firması 8086 ile aynı mimari yapıya sahip bir türevi olan 8088’i çıkardı. Bu işlemciler den 8086, 16-bitlik veri yoluna sahip olmasına rağmen 8088, 8-bitlik veri yoluna sahipti. Bu sebepten 8088, 8086’dan biraz daha yavaştır Bu sıralarda IBM firması artık bir endüstri standardı haline gelen PC bazlı bilgisayarlarında 8088 işlemcisini kullandı. O günlerde üretilen bilgisayarlar iki standart birden kazandılar. Birincisi PC (Personel Computer - Kişisel Bilgisayar) standardı ikincisi, 8-bitlik mikroişlemcilerden sonra 16-bitlik işlemcilerin kullanıldığı bilgisayarlar XT (eXtended Technology - Gelişmiş Teknoloji) standardıdır.
1979 yılında Motorola 68000 kodlu 16-32 bit arasında bir mikroişlemci üretti. 16’bitlik veri yoluna sahip bu işlemcideki kaydedicilerin 32-bitlik olması, 16 Megabaytlık bir bellek adreslemesini de beraberinde getirdi. Adresleme kapasitesinin bu denli büyük olması 68000 mikroişlemcisini popüler yaptı. ve Apple Machintosh, Amiga gibi ünlü firmalarca bilgisayarlarda kullanılmıştır.
1982 yılında yine Intel firmasınca yeni bir standart olan ve kullanıldığı bilgisayarlara AT (Advandce Technology- İleri Teknoloji) denilen 80286 mikroişlemcisini üretti. Bu işlemcide kaydedicilerle birlikte hem veri yolu hem de adres yolu 16-bit olarak tasarlandı. Mikroişlemci içerisindeki 16-bitlik kaydedici çıkışları çoğaltılarak (bir kaydıran kaydedici vasıtasıyla dört defa kaydırılarak) 20-bite çıkarıldı (220=16 Megabayt) ve böylece 1 Megabaytlık adresleme kapasitesi elde edilmiş oldu.
1985 yılına kadar bilgisayarların önemli pazar payına sahip iki işlemcisi, DOS (Windows) işletim sistemini kullanan 80286 ve MacOS (System X) işletim sistemini kullanan 68000’dir Bu sıralarda ağ sistemlerinin işletim sistemini oluşturan UNIX işletim sisteminin ortaya çıkması bu kuşak mikroişlemcilerin adresleyebildiği bellek kapasite sinden daha fazla bellek gerektirdi. Bu sebeple yeni bir gelişmeyle Motorola firması 68000’in bir gelişmiş versiyonu olan ve sanal bellek kullanma imkanı sağlayan 68010 işlemcisini üretti. Böylece büyük yazılımlar için gerekli olan büyük bellek kapasiteleri sistemde kullanılan disklerin bir bölümünün ana belleğin bir parçasıymış gibi davranması sağlanarak halledilmiş o1du

5.) 32-Bit Mikroişlemciler
Mikroelektronik teknolojisinin hızla gelişmesi beraberinde mikroişlemcilerin gelişmesini dolayısıyla da sistemde kullanılan program ve yazılımlarında gelişmesini sağladı. Yeni geliştirilen bir mikroişlemci anında bir bilgisayarda kullanıldı ve buna göre de kısa sürede bir çok yazılımlar geliştirildi. Yazılımların kapladığı bellek alanlarının büyümesi beraberinde bellek problemini doğurdu ve mikroişlemcilerde yeni tasarımların oluşması gerçekleşti. Bunlardan en önemlisi gerçek ve bütünüyle 32-bitlik mikroişlemcilerin ortaya çıkması ve İşlemcilerin performansını artıran destek devrelerinin geliştirilmesidir
1984 yılında Motorola 68020 işlemcisini, ardından 1985’te Intel 80386 işlemcisini üretti. Bu iki mikroişlemci de gerçek birer 32’bitlik işlemcidir. 80386 aşağı-yukarı daha önceki üretilen 80286’dan 8086’ya kadar geriye doğru uyumludur. 8086’da yazılmış programlar 80386’lı bilgisayarlarda çalışabilir fakat, 80386’da yazılan gerçek mod (Real Mode) dışındaki programlar alt versiyondaki işlemcili bilgisayarlarda çalışmaz. AT tipi makinelerin önemli bir özelliği de gerçek mod ve korumalı mod (Protected Mode) denilen iki ayrı modda çalışabilmeleridir. Gerçek modda sistem normal olarak 1 MB.' lık bellek kullanarak kendi başına çalışır.
Korumalı modda, bilgisayar başka bilgisayarlarla ortak olarak çalışabilir ve aynı anda ortak dosya paylaşımı, ortak sistem kullanımı ve zaman paylaşımı denilen sistem kullanılır. Ayrıca bu modda 1 MB sınırı aşılarak büyük bellek kapasiteleri kullanılabilmektedir. 32-bitlik işlemciler 246 adres yolu ile Terabayt cinsinden bellek kapasitesi kullanabilir. Fakat günümüzde bu rakam çok fazla ve aynı zamanda pahalıdır.
Bu yıllarda Intel’in ürettiği işlemciler IBM uyumlu PC ve AT tipi bilgisayarlarda kullanılırken Motorola işlemcileri mühendislik ve bilimsel araştırmalar için kullanılan SUN ve HP gibi iş istasyonları (workstation) da tercih edildi.
1998 yılında 80386 'nın bir değişik modeli olan 80386SX geliştirildi. Bu işlemcide de 32 bitlik kaydediciler kullanılırken, 80286 ile soket uyumluğu sağlamak için veri yolu 16 bite indirildi. Bu durum normal 80386nın DX olarak anılmasına sebep oldu.
1987’de Motorola içerisinde Bellek Yönetim Birimi bulunan 32-bitlik diğer bir versiyonu olan 68030 ve 1989’da da yine 32-bitlik 68040 modeli işlemcisini üretti. Bu sırada Intel firması da 32-bitlik süper performans ve hızda 80486 mikroişlemcisini üretti. Bu tip işlemciler de farklı olarak kayar noktalı hesaplama birimi (FPU), bellek yönetim birimi (MMU), ön bellek gibi birimler geliştirildi. Daha önceleri işlemci dışında kullanılan önbellek ve kayar nokta aritmetik birimi işlemci içerisine alındı. Böylece sistemin verimliliği artmış oldu.
Constantin Ofline   Alıntı ile Cevapla