Tekil Mesaj gösterimi
Alt 18-03-2009, 16:59   #1
Mehmet
 
Mehmet - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mustafa Demirtaş : Galip Takimin Sag Bek'i GOL Atiyorsa...

Maç gününden, diğer maç gününe kadar sürecek haftayı mutlu geçirmemizi sağlayacak bir skor daha aldık. Sanırım, "şampiyonluğa kadar kim öle kim kala" durumundan uzak, her galibiyetin şampiyon kelimesine bir harf yazacağı dönemde yaşadığımızdandır bu durum...


Maça, Trabzon karşısında 2. yarıda gösterdiğimiz oyun anlayışı ile başladık. Bunu rakamsal sistemle ifade edeceksek; 4 1 2 3 de diyebiliriz. Esasında, hem 3 forvetle devam etme hem de Delgado'yu kullanma hevesimizden bu yana, hemen her maç bu dizilişle oynamaya çalışıyoruz. Ama tek verim aldığımız maç da, Trabzon maçı olmuştu. O maçtan sonra yine bugün, rakibe baskısını hissettiren, çok fazla pozisyon vermeyip, her an golü bulabilecek takım izlemini sunduk. Bunun nedenini anlamak için de, Jose Morinho olmaya gerek yok... Defanstaki Sivok, ortasahadaki Cisse.

Cisse'nin takım içindeki değerini tam olarak anlamamış gözüküyoruz. Cisse gibi oyuncular kötü oynayabilir fakat kötü oynarken bile takıma olumlu katkı sağlar. Takıma katkı sağlaması için, oturmuş futbol mentali yeterlidir. Cisse varken ortasahada top çalma ortalamamız artar, rakibi defanstan önce karşılarız, diğer ortasaha Ernst'i hücuma destek verirken görebiliriz, ortasahada yapılacak pas trafiğine katkı yaparak topun bizde kalmasını sağlar vs... Cisse gibi oyuncuların atacağı bir gollük derin top, uzaktan etkili bir şut, 2-3 adam geçme gibi işler, sadece ekstra puan getirir. Bunları yapmasa dahi, oynama sebebidir başlı başlına, özellikle de oynamaya çalıştığımız sistemde... Tabi yanında da bir ortasaha oyuncusu bulunmak şartıyla.

Sivok'un defansa dönüşünde, defansın oyunu ileride kabul edip - etmeme konusunda nasıl "siyah-beyaz" farklılığını sunduğuna bir kez daha şahit olduk. Sivok'un yerinde sıçrayarak havadan ilk topları karşılama ve top rakibe geçtiğinde, kontra başlama eğilimindeyken hemen orada bitirme eylemleri sebebiyle, yaşanabilecek bir çok pozisyon doğmadan kül oldu. Hatta bazen, bize atak olarak geri döndü. Örnek verecek olursak; bir pozisyonda topu Kahe sırtı dönük bir şekilde alıyor, etrafında ileriye koşu yapan Gençlerli oyuncu sayısı, Beşiktaş'ın defanstaki oyuncusu sayısından fazla... Ama ortada Sivok faktörü var; Sivok, Kahe sırtını dönemeden baskıya başlıyor, bırakmıyor... Kahe de, hala kontra yaşatabilme ihtimaliyle topu saklıyor, geri geri çekilerek, sonun da bakıyor ki, kendi cezasahası içine kadar girmiş, kaptırdığı anda Beşiktaş için net gol pozisyonu. Sonuç; Kahe topu taca vurmak zorunda kalıyor...

Diğer görünen önemli bir olay da, Holosko'nun bu takımda, herkesten fazla winger oynayabileceği gerçeği... Aslında, yazı yazarken veya konuşurken araya İngilizce kelimeler sıkıştırmayı seven biri değilim. Ama "winger" sözcüğünün futbol anlamında tam bir Türkçe karşılığı yok. Bizde kanat veya açık sözcükleri var, fakat onlardan anlaşılan, yan hakemle gidip gelen, topu aldığında görevi içeriye ortalamak olan futbolcu modeli... Winger ise, topsuz oyunda kanat oyuncusu savunmasını yapan, topu aldığında serbest olarak içeri de kat edebilen, top süren, defansın arkasına sarkan, ters kanattan gelen bir atağı tamamlamak için arka direğe koşu yapan oyuncu modeli. Wingerın direkt olarak Türkçe kelime anlamı var ama onu kullanırsak "Haydar'ı koyalım, bu Holosko'dan daha iyi yapar kanatçılığı..." gibi trajikomik eleştrilere zemin hazırlamış oluruz.
Konuya dönecek olursak; bu winger olayına Tello'nun da ilk bakışta direkt oynayacağını düşünsek de, son dönemlerinde kendini iyice forvet sandığından, topsuz oyunu unutur oldu. Ama Holosko'da durum bu değil... Mustafa Denizli de bunun farkında ama herkes gibi o da Bobo ya da Nobre'ye kıyamıyor.

Suratımıza çarpılan bu gerçekle, en azından önümüzdeki Sivas ve sonraki derbi maçlarında sağ forvet mutlaka "Holosko" olmalıdır demek gerekiyor.

Şuana kadar bahsettiklerimiz taktik-teknik meseleleri. Teknik-taktik meseleleri de, Beşiktaş'ın daha bir "eli yüzü düzgün" takıma bürünmesi arzusunun getirisidir. Ama önümüzde net ve kısa vadede bitecek bir hedef var o da şampiyonluk. Şampiyonluk için elbette taktik meseleler önemlidir ama geçmiş yıllarında verdiği tecrübelerle gördük ki; asıl olay "hava yakalamaktır".

Bu hava yakalama olayını da şöyle açabiliriz;

Takımın birbiriyle kenetlenmesi, futbolcuların komplekslerini bırakıp, sadece takımın başarısını düşünmesi.

Nobre'nin hafta içinde tüm takıma yemek vermesi, bugün ve daha önce atılan her golde oyuncuların tam kadro sevinç yumağı oluşturması, takımın 2 önemli ve 2 kaptanı oyundan çıkarken çıt çıkarmaması, bu sinerjiyi yakaladığımızı gösteriyor.

Bir diğer unsur da, takımın "büyük takım" kafasında maçlarını oynaması. Özgüven.

Son 2 yıldır şampiyonluğa oynuyoruz fakat önce bir Anadolu maçında patlak verip, sonrasında Fener'e yenilerek bir başka bahara bırakıyoruz hayalleri. Fakat, bugün gördüğüm bir özellik, diğer yıllara olmayan bir özellikti. O da; galip durumdayken, sağbekin atağı destekleyip, golle noktalamasıydı. Önceki yıllarda golü İnönü'de yine geç buluyorduk ama sonrasında o skoru korumak için ıslık manyağı oluyorduk. Bu durum, Gençler maçında çok az yaşandı ve sonrasında takım hücumlarına devam edip, sağ bekine gol attırdı...
Son 2 yıldır, önce ama az farkla kaçırıyorduk şampiyonluğu. Belki bu ufak nüans farkı, bizi şampiyon yapacaktır.

Şimdi önümüzde öyle bir maç var ki; takımı başka hiç bir sonuç ilgilendirmeden lider yapabilecek, havayı - özgüveni doruklara ulaştırabilecek bir maç... Sivas galibiyeti, Beşiktaş'ı oynayacağı derbi maçlarında "beraberlik lüksünü cebinde bulundurarak" çıkartır. Bu tabi ki, "o maçları beraberlik için oynayalım" demek değildir. Beraberlik lüksü bulunmakla, mutlak galibiyet parolasıyla çıkmak arasında irice bir rahatlık, stres farkı var. 100. yılımızda her derbiyi kazanırken, berabere kalma lüksümüz saklıydı...
__________________
Besiktasforum.NET

KayıpKentinYakışıklısı.
Mehmet Ofline   Alıntı ile Cevapla