Tekil Mesaj gösterimi
Alt 29-03-2009, 11:08   #1
Gokhan
Gogo
 
Gokhan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Akdeniz futbolunun orijinali

Türkiye Milli Takımı’na yakınlık duymuyorum. Ne yapayım, içimden gelmiyor. Hem de başta Nihat Kahveci olmak üzere kardeşim gibi sevdiğim birçok futbolcu takımda oynarken. Çünkü İsviçre maçından bu yana milli takım sevmediğim bir kültürü temsil ediyor... (Ayrıca, reklamlarda şişirilen ‘büyüğüz’, ‘müthişiz’ hamasetinden de gına geldi... İ. Mansız’ı sindirememeiş, ehlileştirmeye çalışmış bir kültürden neyleyim sıradanın amansızlığını...”
Saldırganlığın ve kibrin yanı sıra özeleştiriden korkan bir kültür bu. Dün sahaya kaptan olarak,La Liga takımlarından Villarreal’de forma giyen Nihat Kahveci çıktı.
Bu jest zamanında kaptanı Emre Belözoğlu olan bir takım için olumlu bir adım.
Kültür sorunlarını çarşamba yazıma bırakıp, şu ‘geceyarısı maçı’na, kırmızı ve beyaz formalı iki takımın karşılaşması olarak bakayım... İspanya’da Iniesta yok diye neredeyse bayram yapacaktık. Oysa bu takım Avrupa şampiyonu olurken orta sahadaki üç adam çıkıyor, yerine üç adam giriyor, hiçbir şey değişmiyordu.
Dün gece Del Bosque, üçle yetinmedi, David Silva’yı kenarda tutup dört savaşkan orta sahayla oyuna başladı. Müthiş dinamik bir güç... İspanya’da asıl eksik Puyol. Günümüz futbolunda onun kadar çabuk geriden oyun kuran futbolcu yok. Puyol olmayınca bu iş Xavi’ye düştü ve yavaşladılar.
Terim’in orta alanın kanatlarına Arda ve Tuncay’ı koymasını, ileride de Nihat ve Semih’le başlamasını ise ‘dahiyane bir hamle’ sayıyoruz. Sanki futbol yeniden icat ediliyor... Türkiye’nin ikincilik şansı, İspanya’dan alacağı puanlara bağlı. Golü düşünmeyip de ne yapacaksınız.
Maç başladı, sahada bir ‘Akdeniz futbolu’ gördük. Ne bu? Kısa paslarla hazırlık, sonra derin çapraz toplarla oyunu birden hızlandırmak... Ole, ole, ole ve hamle! 2002 hariç, 1998’den bu yana bütün Dünya ve Avrupa kupalarını Akdeniz takımlarının kazanması rastlantı olmamalı.
Dün İspanya kendi olağan Akdeniz topunu oynadı. Türkiye onun tercümesini uygulamaya çalıştı. Oyun anlayışları ve takım kuruluşları simetrikti. Maçın başında oyunu hızlandırdığı anlarda pozisyonlar buldu Türkiye. Sonra İspanya rakibini karşı alana itti, derin çapraz toplarla pozisyon aradı. Bunda sadece kesici rol üstlenen Aurelio ve Emre B.’nin payı vardı. Ne var ki önceki maçlardaki gibi kendi ceza alanına fazla gömülmedi Türkiye. Oyunun seyri de simetrikti. İspanya’da Cazorla, Türkiye’de Arda ortaya girince iki takım da sağ kanadından işlemeye yöneldi. İkinci yarı Arda sık sık Tuncay’ın yanına gitti, onun kanadı Nihat’a kaldı.Semih yerine Ayhan’ın girmesi, rakibi orta alanda oyalama amacı taşıyordu. Ayyıldızlılar ‘önce bir puan’a oynamaya başladı. Böyle oynayınca o puandan da olabiliyorsun.
‘Amansız, mamansız’ ormanda geçer. Futbolda top oynayacaksın. Serbest vuruş savunma setlerin olacak. Böyle vuruşlarda rakibin direk diplerine ek adam sokacağı bir gerçek. Bu gerçeği unutursanız, dünkü gibi voleybol golünü yersiniz. Hem de ağır dediğiniz savunma oyuncusundan.
İspanya rakibine top göstermedi ve olağan bir galibiyet aldı. Terim’in ‘taktik gereği’ diye açıkladığı mucize bu kez gelmedi. Ancak ‘ilkleri gerçekleştirmek’le sınırladığı misyonunu Çarşamba’ya taşıdı Türkiye... Umudumuz İspanya’nın artık puana ihtiyaç duymaması!
O güne kadar köpürtülecek ‘ahlara vahlara’ ve hamasi reklam kirliliğine karşı sabırlar dilerim.
Maçın en iyisi: Sergio Ramos

İbrahim Altınsay
__________________
Click the image to open in full size.
Click the image to open in full size.





Gökhan
Gokhan Ofline   Alıntı ile Cevapla