Tekil Mesaj gösterimi
Alt 01-08-2009, 15:30   #1
mezarkabuL
david silva
 
mezarkabuL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Amontillado Fıçısı-Edgar Allan Poe

AMONTİLLADO FIÇISI
Fortunato'nun binlerce, kez beni kırmasına elimden geldiğince dayanmışımdır, ama intikam almaya yemin ettim.Benim ruhumu gayet iyi tanıyan sizler bir tehdit savurmaya kalkışmadığımı çok iyi bileceksiniz. En sonunda intikamım alınacaktı; bu kesinleşmiş bir noktaydı ancak, kararımın bu kesinliğinde tehlikeye atılmak fikri yoktu.Sadece ceza vermekle kalmayıp bunu kendim bir cezaya uğramadan yapmalıydım.Eğer intikam alana bir ceza gelmişse o intikam alınmış sayılmış.İntikam alan kişi kendisine karşı yanlış bir şey yapan kişiye intikamını hissettirmezse yine intikam alınmış olmaz.
Şu da iyice anlaşılmalı ki, ne sözümle ne de bir eylemimle Fortunato'ya benim iyi niyetimden kuşkulanması için bir neden vermiş değildim.Her zaman ki gibi yüzüne gülümsemeye devam ettim ve o da, bu gülümsememin artık onun nasıl ortadan kaldırılacağını düşünüyor olmamdan doğan gülümseme olduğunu anlayamadı.
Başka bakımlardan saygı duyulması, hatta korkulması gereken bir insan olan bu Fortunato'nun zayıf bir noktası vardı.Şaraptan anlamakla gurur duyardı.Pek az İtalyan gerçekten sanattan anlar.Bu coşkunlukları büyük ölçüde zamana ve zenine ayak uydurmak için. İngiliz ve Amerikalı milyonerleri kandırmak için benimsenmiştir.Resim ve değerli taşlar alanında Fortunato da yurttaşları gibi bir şarlatandır, ama eski şaraplar konusunda samimiydi.Bu bakımdan ben de ondan farksızdım: İtalyan şarapları hakkında bilgiliydim ve fırsat bulduğumda bol bol satın alırdım.
Arkadaşıma rastladığımda karnaval mevsiminin çılgın akşamlarından biriydi.İçkiyi biraz fazlaca kaçırdığından bana aşırı bir sıcakkanlılıkla yaklaştı.Soytarı kılığındaydı.Üzerine sımsıkı yapışmış çizgili bir giysi geçirmişti, başında çıngıraklı,koni biçiminde bir şapka vardı.Onu gördüğüme o kadar sevinmiştim ki, elini elimden hiç bırakmayacakmışım gibi geldi.
"Azizim Fortunato, iyi ki karşılaştık," dedim."Ne kadar da iyi görünüyorsun! Bugün bir Amontillado olduğu söylenen bir fıçı geldi ama doğrusu ben pek kuşkuluyum."
"Ne?" diye sordu. "Amontillado mu? Bir fıçı hem de! İmkansız! Ve de karnavalın tam ortasında!"
"Ama kuşkuluyum," dedim."Ve sana danışmadan Amontillado parasını ödeme aptallığında bulundum.Sen ortalarda yoktun, ben de fırsatı kaçırmaktan korkuyordum."
"Amontillado, ha!"
"Biraz kuşkuluyum ama."
"Amontillado, ha!"
"Ve kuşkumu gidermem gerek."
"Amontillado!"
"Senin işin olduğu için ben de Luchesi'ye gidiyordum.Şaraptan iyi anladığını bilirsin.O bana..."
"Luchesi Amontillado ile Sherry'yi birbirinden ayırt edemez."
"Yine de bazı aptallar onun tat almada senden geri kalmadığını söylüyorlar."
"Gidelim haydi."
"Nereye?"
"Senin mahzenine."
"Olmaz dostum; senin iyilikseverliğinden yararlanamam.Bir işin olduğunu görüyorum.Luchesi..."
"İşim falan yok, yürü gidelim haydi."
"Olmaz dostum.Tamam işin yok belki, ama şiddetli bir soğuk algınlığına tutulmuş olduğunu görüyorum.Mahzenler dayanılmayacak kadar rutubetlidir.Duvarlar hep kabuk kabuk dökülüyor."
"Yine de gidelim diyorum.Soğuk algınlığı önemli değil.Sen kandırılmışsın.Luchesi ise Sherry'yi Amontillado'dan ayıramaz."
Fortunato böyle konuşarak koluma girdi.Ben siyah ipekliden bir maske takıp bir pelerine iyice sarınarak onun beni konağıma götürmesine rıza gösterdim.
Evde uşaklar yoktu, mevsimin eğlencelerinden geri kalmamak için sıvışmışlardı.Onlara sabaha kadar dönmeyeceğimi ve evden ayrılmamalarını söylemiştim.Bu emrin hemen arkamdan çıkmalarını garantileyeceğini biliyordum.
Duvardaki yuvalarından iki meşale aldım, birini Fortunato'ya verdim.Bir sürü odadan geçerek mahzene inen merdivenlerin başındaki kemerli geçide geldik.Uzun ve döne döne inen merdivende arkamdan gelirken çok dikkatli olmasını söyledim.Sonunda aşağı indik ve Montresorların mezarlarının bulunduğu rutubetli zeminin üzerinde yan yana durduk.
Arkadaşımın adımları dengesizdi, şapkasında ki çıngıraklar her adımda ötüyordu.
"Fıçı nerede?" diye sordu.
"Daha ileride," dedim."Ama sen önce şu mahzenin duvarlarında parlayan beyazlıklara bak."
Bana dönüp sarhoşluğun buğulu bakışlarıyla gözlerimin içine baktı.
Sonra da, "Güherçile mi?" diye sordu.
"Güherçile," dedim. "Bu öksürük ne zamandır devam ediyor?"
"Öhö öhö öhö! Öhö-öhö... öhe-öhe..."
Zavallı arkadaşım birkaç dakika yanıt veremedi.
Sonunda, "Bir şey değil," dedi.
Ben kararımı vermişçesine, "Haydi, hemen dönüyoruz," dedim."Sağlığın çok değerlidir.Zenginsin, saygı görüyorsun, seviliyorsun, bir zamanlar benim olduğum gibi mutlusun.Özlenecek bir insansın.Bense hiç önemli değilim.Geri döneceğiz; hastalanırsan bundan sorumlu olmak istemem.Ayrıca Luchesi..."
"Yeter," dedi."Öksürük önemli değil.Beni öldürmez.Öksürükten ölecek değilim."
"Doğru," dedim."Zaten ben gereksiz yere seni korkutmak istemedim, ama çok dikkatli olmalısın.Bu Medoc'tan bir iki yudum bizi rutubetten koruyacaktır."
Sözümün burasında arkadaşlarının arasında yanlamasına yatan şişelerden birini alıp boynunu kırdım.
Şarabı kendisine uzatarak, "İç," dedim.
Sırıtarak şarabı dudaklarına götürdü.Durakladı, bana başını salladı, çıngırakları öttü.
"Çevremizde yatan ölülere içiyorum," dedi.
"Ben de senin uzun ömrüne."
Yine koluma girdi, yolumuza devam ettik.
"Bu mahzenler çok genişmiş," dedi.
"Montresorlar büyük ve kalabalık bir aileydi."
"Armanızı unuttum."
"Mavi bir alanda kocaman bir altından insan ayağı; ayak dişlerini topuğuna geçirmiş olan bir yılanı eziyor."
"Ya düsturunuz?"
"Nemo me impune lacessit."
"Güzel," dedi.
Şarap gözlerinde parlıyor ve çıngıraklar ötüyordu.Medoc'la birlikte benim de hayallerim genişlemişti.İçleri kemik yığılı duvarlar ve boy boy fıçılar arasından katakombun ta içlerine kadar yürüdük.Bir kere daha durakladım ve bu sefer Fortunato'nun kolunu dirseğinin üzerinden tutacak kadar ileri gittim.
"Güherçile nasıl da artıyor bak," dedim. "Tavandan yosun gibi sarkıyor.Şu anda nehir yatağının altındayız.Rutubet damlaları kemiklerin arasından süzülüyor.Gel, çok geç olmadan dönelim haydi.Öksürüğün..."
"Önemli değil, gidelim," dedi."Ama önce Medoctan bir yudum daha içelim."
Bir De Grave şişesi kırıp uzattım.Bir solukta boşalttı.Gözleri alev alev anıyordu.Güldü, şişeyi anlamadığım bir jestle havaya fırlattı.
Şaşkın şaşkın baktım.Hareketi tekrarladı.Gerçekten garip bir şeydi bu yaptığı.
"Anlamadın mı?"
"Hayır."
"Öyleyse dernekten değilsin."
"Ne derneği?"
"Mason değilsin."
"Evet," dedim. "Evet, masonum."
"Sen mi? İmkansız! Bir mason, ha?"
"Mason," dedim.
"Bir işaret yap," dedi
"İşte," dedim.Pelerinimin kıvrımları arasından bir mala çıkardım.
Fortunato bir iki adım gerileyerek, "Şaka yapıyorsun," dedi."Ama biz Amontillado'ya gidelim haydi."
"Öyle olsun," dedim.Malayı yine pelerinin altına sokarak kolumu uzattım.Ağırlığını bana vererek yaslandı. Amontillado'yu aramaya devam ettik.Bir dizi alçak kemerin altından geçtik,aşağı indik, biraz yürüdük, yine aşağı indik ve sonunda havası meşalelerimizin parlamasına bile engel olacak kadar kötü bir yere geldik.
Odanın uzak ucunda girdiğimizden daha küçük bir oda vardı.Burada Paris'in büyük katakombları örnek alınarak duvarlar tavana kadar insan kalıntılarıyla örülmüştü.Bu iç mahzenin üç duvarı hala böyle süslüydü.Dördüncü duvardan çıkarılan kemikler epey büyük bir yığın halinde yere indirilmişti.Kemiklerin çıkarılmasıyla açığa çıkan duvarın ötesinde derinliği bir buçuk, eni bir ve yüksekliği iki metre kadar olan bir iç oda daha vardı.Burası özel bir şey için inşa edilmemiş görünüyordu, tek işlevi katakombların çatısını taşıyan dev sütunların iki arasındaki boşluğu doldurmak olmalıydı ve arkası da som granitten bir duvara dayanıyordu.
Yarı yarıya sönük meşalesini kaldıran Fortunato boşuna görmeye çalıştı odanın derinliğini.Zayıf ışık hiçbir köşeyi görmemize izin vermiyordu.
"İçeri gir," dedim. "Amontillado fıçısı burda.Luchesi'ye gelince..."
"O kafasızın biridir." diye sözümü kesti sendeleyerek içeri giren arkadaşım.Ben de hemen ardından kendisini izledim.Bir an sonra odacığın sonuna varıp önüne duvarın çıktığını görmüş, şaşkın şaşkın bakıyordu.Bir an sonra da kendisini granite zincirlemiştim. Duvarda birbirinden eli santim kadar aralıklı ve aynı düzeyde olan iki demir halka vardı.Bunların birinden kısa bir zincir diğerinden bir asma kilit sallanmaktaydı.Bileklerini halkalara geçirip kilidi kapatmak için bir iki saniye yetti.Fortunato direnemeyecek kadar şaşırmıştı. Anahtarı kilitten çıkartıp geriledim.
"Elini duvara sürt, güherçileyi hissedeceksin," dedim. "Burası gerçekten çok rutubetlidir.Sana bir kere daha yalvarıyorum geri dönmen için. Hayır mı? O zaman seni bırakmak zorunda kalacağım.Ama sana önce elimden gelen bütün özeni göstermeliyim."
Şaşkınlığından hala sıyrılamamış olan arkadaşım, "Amontillado!" dedi.
"Doğru," dedim. "Amontillado."
Bunu söylerken daha önce sözünü ettiğim kemikleri bir yana fırlatmaya başlamıştım.Alttan çıkan taş ve haç ve malamın da yardımıyla girintinin önüne bir duvar örmeye başladım.
Daha ilk sıra taşı yerleştirmiştim ki, Fortunato'nun sarhoşluğunun büyük bir ölçüde geçmiş olduğunu fark ettim.Bunun ilk belirtisi girintinin derinliklerinden gelen hafif bir inilti oldu.Bu bir sarhoş narası değildi.Sonra uzun ve inatçı bir sessizlik geldi.İkinci sonra üçüncü ve dördüncü sıraları tamamladım.Ve o zaman bir zincir şıkırtısı duydum.Bu gürültü birkaç dakika sürdü ve ben de onu daha keyifle dinleyebilmek için işimi bırakıp kemiklerin üzerine oturdum.Zincir şıkırtısı kesildikten sonra malamı aldım ve herhangi bir kesinti olmadan beşinci, altıncı ve yedinci sırayı bitirdim.Duvar şimdi göğsüm düzeyine yaklaşmıştı.Yine duraklayıp meşaleyi duvarın üstüne tutarak içerdeki zavallıyı hafifçe aydınlattım.
Bir dizi yüksek ve tiz çığlık koptu zincire bağlı adamın boğazından, şiddetle geriye savrulur gibi oldum.Çok kısa bir an duraksadım, titredim.Kılıcımı çekip boşluğa bir iki hamle yapacak olduysam da, bir anlık bir düşünce kendimi toparlamama yardım etti. Elimi katakombların sağlam taşlarına dayayınca içimde bir tatmin hissettim.Yeniden duvara yanaştım.Zincirlerini şakırdatanın çığlıklarına karşılık verdim.Onun yankısı oldum, çığlıklarını bastırdım.Ben böyle yaptıkça onun sesi hafifledi.Artık gece yarısı olmuştu ve işim sonuna yaklaşıyordu.Sekizinci, dokuzuncu ve onuncu sırayı tamamlamıştım.Sonuncu olan on birinci sıranın bir kısmını bitirmiştim; artık yerine yerleştirilip harcı konacak bir tek taş kalmıştı.Onun ağırlığı altında sendeledim, yerine sokamaya başladım.Tam o anda oyuktan tüylerimi diken diken eden alçak bir kahkaha yükseldi.Ardından soylu Fortunato'nun olduğunu anlamakta güçlük çektiğim kederli bir ses duyuldu. Ses şöyle diyordu:
"Hah ha ha! Heh he he! Gerçekten güzel bir şaka. Mükemmel bir şaka.Konakta şaraplarımızı içerken bunu hatırlayınca nasıl da güleceğiz...Heh he he!"
"Amontillado!" dedim.
"Heh he he! Evet, Amontillado.Ama saat geç olmadı mı? Bizi konakta beklemeyecekler mi? Leydi Fortunato ve diğerleri? Gidelim haydi."
"Evet, gidelim," dedim."Tanrı aşkına, Montresor!"
"Evet, Tanrı aşkına," dedim.
Ama bu sözlerime boşuna bir yanıt bekledim.Sabırsızlanarak bir daha seslendim:
"Fortunato!"
Yanıt yoktu.Bir daha seslendim.
"Fortunato!"
Yine yanıt yoktu.Kalan delikten meşaleyi atıp içeri düşürdüm.İçerden sadece çıngırakların sesi geldi.Kalbim rahatsızlanmaya başladı-katakomblardaki rutubet yüzünden.İşimi bir an önce bitirmeye koyuldum.Taşı son bir kez yerine ittim.Harcı sıvadım.Yeni duvarın önüne yine kemikleri yığdım.Yarım yüzyıldır onlara bir ölümlü eli değmemiştir.İn pace Requescat!
__________________
TO LİVE İS TO DİE...
mezarkabuL Ofline   Alıntı ile Cevapla