Tekil Mesaj gösterimi
Alt 22-01-2007, 09:47   #1
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Talcoot Parsons'un Toplumsal Değişme Anlayışı

TALCOTT PARSONS
&
TOPLUMSAL DEĞİŞME ANLAYIŞI

Son yıllarda Anglosakson toplumsal bilimlerinin önde gelen kişisi olan Parsons,kuramını,klasik ekonomistlerin rasyonellik ilkesine,pozitivistlerin determinist biyoloji kanunlarına ve idealistlerin kültürel değerlerine dayanarak kurmuştur.Parsons bu üç modelin de gerçeğin bir kısmını yansıttığına ve bu nedenle uzlaştırılmaları gerektiğine inanır.
Amerikan sosyolojisinin anlaşılması en zor kişisi diye ün yapmış olan Parsons’un çalışmalarını anlayabilmek için önce onun terminolojisini bilmek gerekir.Toplumsal yapı,toplumsal sistem ve aktör onun en çok kullandığı terimlerdir.
Parsons toplumsal bir pozisyon ve dolayısıyla bir rol sahibi olan kişiye aktör diyor.Toplumsal sistemi ise Parsons’a göre aktörler arasındaki etkileşim süreçlerinin sistemidir. Yapı, Parsons’a göre birimlerin nispeten istikrarlı bir kalıp gösteren ilişkileridir. Toplumsal sistemin birimi aktör olduğuna göre de, toplumsal yapı aktörlerin toplumsal ilişkilerinin kalıplaşmış sistemidir.
“Sosyolojiyi çok iyi bilmek sosyolojik kavramları iyi bilmekle olasıdır” anlayışından hareketle Parsons’ı da anlayabilmek Parsons’ın kullandığı temel kavramları iyi bilmemiz gerekmektedir. Bu yüzden öncelikle Parsons’ın kullandığı temel kavramları açıklayalım:

Eylem: Parsons’a göre eylem , tek tek bireylerin oluşturduğu bir birliktelik durumunda ortaya çıkan bir süreçtir.İnsan eylemi , evrensel insan toplumları, dil çevresinde odaklaşan sembolik sistemler yönünden kültüreldir. Tüm eylem insanların eylemidir.
Aktör:Parsons’a göre aktör toplumsal bir pozisyon ve dolayısıyla rol sahibi olan bireydir.Aktör sosyal bir varlıktır,toplum tarafından belirlenen rolleri yerine getirmekle yükümlüdür.
Statü-rol:Statü-rol aktörün sosyal sistem içinde diğer aktörlere göre pozisyonunu belirler.Aktörün içinde bulunduğu pozisyon statüsüne göre belirlenir.”Rol”aktörün diğerleriyle ilişkisinde yaptıklarının sosyal sistem için işlevsel önemi bağlamında görülmesidir.
Sosyal davranış: Parsons’a göre sosyal davranış sosyal sistemin en temel birimidir,aktör ve diğer aktörler arasındaki etkileşim işleminin kısımlarından biridir.
Sosyal yapı:Parsons’a göre sosyal yapı, aktörlerin sosyal etkileşimlerinin kalıplaşmış sistemidir,davranışı yönlendiren karşılıklı ilişkili roller,birliktelikler,normlar ve değerlerin bir kümesidir.
Sistem: Parsons’a göre sistem aynı tip eylem içinde birleşmiş karşılıklı ilişkili birimlerin kümesidir.Sistem,öğeleri ve dış çevreden istenen görevleri yapmak ve karşılaştığı gerilimlerle uğraşmak için işlemler kümesine ve iç yapıya sahiptir.

Bu terimlere dayalı olarak, Parsons’ın çalışmaları şu esaslar üzerine kurulmuştur.
1-Amaç olarak tek bir kuram peşinde koşar. 2- Parsons’a göre uygun bir genel sosyoloji kuramı, bir eylem kuramı olmak zorundadır. Yani kuramın temel mekanizmasını, belli amaçlar, değerler ve normatif standartlar çerçevesinde davranarak, kendilerini belli durumlara ayarlayan aktörler meydana getirir. 3-Anlamlı bir eylem kuramı, gönüllülük esasına dayanmalıdır. 4-Gönüllülük esasına dayalı bir eylem kuramı, fikirlere ideallere amaçlara ve normatif standartlara, değişkenler olarak bakar.
Parsons’a göre karmaşık örgütsel ilişkilerin çeşitli düzeylerinde yeni sistemler ortaya çıkar. Bunlar, kendilerini meydana getiren parçaların ya da öğelerin işleyişlerine bakılarak anlaşılamazlar ve kuram içinde nedensel ilişki sahibi değişkenler olarak ele alınmalıdırlar.
Parsons’ın değişme modeli farklılaşma fikrine dayanır. Farklılaşma, toplumdaki yeri iyi-tanımlanan bir birimin veya alt sistemin daha geniş bir sistem için hem yapı ve hem de işlevsel önem bakımından farklı birimlere bölünmesi sürecidir. Farklılaşma süreci içersinde çeşitli fonksiyonlar kendi yapısal birimlerine sahip olurlar. Örneğin, bir zamanlar aile içersinde yerine getirilen üretim ve sosyalizasyon süreçleri artık fabrikalarda ya da okullarda yerine getirilmektedir. Bu farklılaşma Parsons’a göre, aynı zamanda yeniden bir bütünleşme gerekliliği ortaya koyar. Bu ise köprü görevi yapan kurumlar aracılığıyla çeşitli fonksiyonları yerine getiren toplumsal üniteler arasındaki ilişkileri düzenleyen bir normatif sistemin varlığını gerektirir.

Parsons’ın Toplum Modeli:
Parsons’ın bu farklılaşmaya dayanan yapısal-fonksiyonel çözümlemesini daha iyi anlayabilmemiz için onun toplum modelini sosyal, kültürel ve kişilik sistemleri açısından ele almamız gerekir. Parsons, bir toplumda 3 sistem tanımlar: 1-Kişilik sistemi ,2-Sosyal sistem,3-Kültürel sistem.
“1-Kişilik Sistemi: Parsons’a göre her birey (aktör) hedefe yöneliktir, belli güdüler ve kültür tarafından belirlenen gereksinimleri vardır. Birey benliğini (ego) bütünleştirmek ve hazlarını yükseltmek için güdülenir. Parsons’a göre, kişilik aksiyon teorisi içinde incelendiği zaman her bireyin güdüsel ve değer yönelimli (value-oriented) bir birleşme yoluyla aksiyon içinde kendi durumuna yöneldiği görülür.
2-Sosyal Sistem: Parsons’a göre, sosyal sistem bireylerin aksiyonundan oluşmuştur. Sosyal sitemi oluşturan aksiyonlar, aynı zamanda bireysel aktörlerin kişilik sistemlerini oluşturan aksiyonlardır. Bu bağlamda aktörlerin çoğunluğunun etkileşiminin bir sistemi olan sosyal sistem genellikle kurumsallaşmış değer sistemine göre karakterize edilir. Bu yüzden sosyal sistemlerin ilk fonksiyonel zorunluluğu, sistemlerin kurumsallaşması ve değer sistemlerinin bütünlüğünü korumaktır. Yine sosyal sistem, aktörlerin gereksinimlerinin önemli bir kısmını karşılamak zorundadır. Ve aynı zamanda sosyal sisten varlığını sürdürmek için diğer sistemlerden zorunlu olarak destek almak zorundadır.
3-Kültürel Sistem: Parsons kültürel sistemi, kendi diğer sistemlerini tanımlarken yaptığı gibi, diğer aksiyon sistemleriyle olan ilişkisine göre tanımlar. Bundan dolayı kültür, sosyal sistem içindeki kurumsallaşmış örüntüleri (institutionalized patterns), kişilik sisteminin içselleşmiş yönlerini ve objelerin aktörlere yönelimini içeren sembollerin düzenlenmiş ve bir sistemi olarak Parsons tarafından ele alınır.” (1)
Parsons,yukarıda bahsettiği üç sistemi birbirleri için vazgeçilmez nitelikte bulur.Busistemleri meydana getiren ‘eylem’e gelince, bu, özel bir “stimuli”ye yapılan ad hoc tepkilerden değil,aktörün bir durum içinde çeşitli konularla ilgili olarak geliştirdiği beklentiler sistemine göre yaptığı tepkilerden meydana gelir.
Parsons,üç toplumsal sistem belirler:Grup,örgüt ve toplum.Grup ve örgüt,toplum için temel fonksiyonları yerine getirmekle kalmaz,aynı zamanda topluma benzer şekilde örgütlenmişlerdir.Bütün bu toplumsal sistemlerin bir değer sistemi, bir uyum mekanizması, işleyiş kuralları ve bütünleştirici bir mekanizması vardır.
“Parsons’ın evrimci toplum kuramının hedefi sistemlerin kendi çevrelerini kontrol etme yeteneklerinin artmasına doğrudur.Toplumların işlevsel ön gerekliliklerin kuramsal bir çözümlenmesi ve arkeolojik, antropolojik ve tarihsel bulguların incelenmesiyle Parsons evrimsel gelişmede kontrolü mümkün kılan önemli atılımları belirlemiştir.Bunlardan biride çevreyi kontrol etmek için gerekli en uygun olan becerili liderlerin ortaya çıkmasını sağlayan, eşitsizlikleri tanıyan tabaklaşma sisteminin doğmasıdır.” (2)
“Parsons, aktörlerin toplumsal eylemlerinin toplumsal kurumlar tarafından belirlendiğini söyler.Toplumsal kurumlar,yada kurumsal kalıplar, belli bir toplumda hangi toplumsal eylemlerin yada toplumsal ilişkilerin meşru yada beklenen eylem ve ilişkiler olduğunu belirler.Buradaki meşruluk terimi, bir yaptırımı kapsar ve belli bir eylemin yapılmasının hiç olmazsa kuvvetli bir şekilde eleştirileceğini belirler.Bir başka deyişle toplumsal kurumlar (din,ahlak,ekonomi gibi), bireylerin belli toplumsal kişiliklerinde sahip oldukları rollerin yerine getirilmesini düzenler.” (3)
Kuramsal olarak Parsons yapıların değiştiğini kabul etmektedir. Parsons değişim olasılığına karşı bir ilgi duymaktadır. Bir toplum, uzmanlaşmış sistemlerden ve bunların alt sistemlerinden oluşur, her birisinin diğeriyle ve toplumsal sistemin kendisinin dışında kalan çevrelerle (yani, kültürel sistem ve kişilik sistemi) sınır alışverişi vardır.
Parsons’a göre her toplum varlığını sürdürmek, hedeflerine ulaşmak, uyumlu olmak ve bütünleşmek için karşılaştığı problemlere çözümler bulmak zorundadır.Toplumda bu çözümler dört kurumsal yapı veya kurumsal alt sistemle sağlanabilir.Şimdi bu alt sistemleri kısaca açıklayalım:

a-Ekonomi Uyumu sağlamak için)
Parsons’a göre ekonomi, toplumun üyelerince gereksinim duyulan maddi kaynakları üreten ve dağıtan bir kurumdur.Toplumun fonksiyonel zorunluluklarından uyuma hizmet eder.
b-Politika Hedeflere ulaşma)
Parsons’a göre politika, toplumun ortak hedeflerini seçmek ve bu hedeflere ulaşmak için toplumun üyelerini güdüleme hizmet eder.
c-Akrabalık Örüntü sürdürme)
Parsons’a göre akrabalık sosyal etkileşimin kabul edilen ve beklenen örüntülerini sürdürme işlevine hizmet eder.Sosyalleştirme mekanizması yoluyla bireyler arası gerilimi denetleme işlevini yüklenmiştir.
d-Topluluk ve örgütlenmiş din Bütünleşme)
Parsons’cı anlamda topluluk ve örgütlenmiş din, eğitim ve kitle iletişim gibi kültürel kurumlar sosyal sistemin bütünleşme işlevine hizmet ederler.
e-Kültür:
Parsons’a göre kültür, sosyal etkileşimin kabul edilen ve beklenen örüntülerini sürdürme fonksiyonuna hizmet eder.
Parsons, gerek daha önce belirttiğimiz farklılaşma modeli ile, gerekse daha sonra kavramsal gelişimini incelemeye çalıştığımız kişilik sistemi özellikleri ile toplumsal değişmeyi bir denge içersinde basitten karmaşığa doğru giden bir toplumun normal bir evrimi olarak görür. Fonksiyonların bölünmesi sonunda ortaya çıkan bütünleşme ihtiyacı Parsons’un kişilik sistemleri ve toplumsal sistemler kadar, kültürel sistemlere de önem verdiğini göstermektedir.Bir diğer deyişle toplumsal sistemde fonksiyonların ayrımı sonunda meydana gelen yapısal farklılaşma kültürel sistemlerin yardımıyla bütünleşmeye gidecektir.

Eleştiriler:

Parsons kuramsal kavramsal düzeyini işlevselciliğin toplumsal düzen probleminde odaklaşan konsensüs yaklaşımına göre geliştirmiştir.Teorik incelemeler toplumların dayanıklı, durağan, birleştirici, bütünleşmiş tümler, kültürel ve sosyal-yapısal düzenlemelerde farklılaşmış tümler olarak görülebildiği varsayımına dayanır.
C.Wright Mills Parsons’ın teorisini çok soyut düzeyde ortaya koymasına “soyutlanmış empirisizm” diyor ve böyle genel ve soyut düşünme bir düzeyini seçmenin gözlem yapmada yararlı olmayacağını iddia eder.Zaten Parsons’a 1950’lerde yöneltilen düşmanca tavır en sert ifadesini C.Wright Mills’te bulmuştur.C.W.Mills’e göre; Parsons’ın esrinin %50’si laf salatası, %40’ı sosyoloji el kitabı, geriye kalan %10’u ise tutucu bir ideolojiden ibarettir.
Parsons’a gelen en sert eleştirilerden biride Ralph Dahrendorf ‘dandır.Dahrendorf’a göre Parsons’ın teorisi bir ütopya gibidir.Çünkü değişme dinamiği yoktur. Ona göre Parsons iki şey yapmıştır: Toplumsal dengeyi vurgulamış ve sürekli normlara önem vermiştir.Toplum nasıl sürekli kılınır ve bu sürekliliği sağlamak için normlar nasıl değerlendirilir? Sorularını açıklamıştır. Fakat bir toplumsal süreç, hem düzen hem de değişmeden oluşur. Sosyolojik bir teorinin hem toplumsal düzeni hem de toplumsal değişmeyi açıklayabilecek yeterlilikte olması gerekir
“Sosyal düzen nasıl mümkün olur”.konusuyla ilgilenen ve sosyal düzeni sosyal sistemin önemli kısımlarından biri olarak gören Parsons’ın, genellikle son derecede karışık ve bu yüzdende anlaşılması gereken zor olan kuramı, yapısal-işlevsel çözümlemenin genel niteliği olan denge kuramıyla belirlendiği için, toplusal değişmeyi yeterince açıklayamaz .
E.Kongar’a göre Weber ve Durkheim’in temel kavramlarını yabancı bir terminaloji icat ederek uzlaştırmaya ve bir genel kuram bulmaya çalışan Parsons, Freud’un temel yaklaşımından da etkilenerek, kişilik üzerinde odaklaşır. Böylesi bir yaklaşım doğal olarak, karışıklığa ve çeşitli çıkmazlara yol açar.
Yapılan tüm bu eleştirilere karşın Parsons’ın çalışmaları ve oluşturduğu teorisi, çağdaş sosyoloji teorileri arasında önemini hala kaybetmiş değildir, hatta giderekte önem kazanmaktadır.Özellikle günümüz Amerikan sosyolojisinin emprik çalışmalar içinde adete boğulmaya başlaması ve teoriden uzaklaşması bu önemi artıran en büyük etkendir.
  Alıntı ile Cevapla