Tekil Mesaj gösterimi
Alt 25-01-2007, 13:48   #6
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Mustafa Kemal Paşanın başlattığı çabaların sonunda 23 nisan 1920 tarihinde Ankara’da açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi, devletin yönetimi, millî gücün sevk ve idaresi bakımından siyasî tarihimizin en önemli olaylarındandır. Bu meclis aynı zamanda bir kurucu meclis niteliğine de sahip olup milletin yönlendirilmesinde son derece etkili olmuştur. Meclis ayrıca, milletin birliğine, millî istek ve gücüne dayanarak millî siyasetin yönlendirilmesini de üstlenmiştir.
Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcından itibaren, bu harekâtın aleyhinde olanlarla akşam gazetesindeki yazılarıyla mücadeleye başlayan, hayatının büyük bir kısmını Atatürk’ün yakınında geçiren Falih Rıfkı Atay, onu gösterişten uzak fikre önem veren bir lider olduğunu bir anısında şöyle dile getirmektedir:
“Bir gün Ankara ve İstanbul şehirlerinden birine ‘Atatürk’ adı verilmesi için bir kanun teklifi hazırlanmıştı. Atatürk, tasarıyı okudu; arkadaşlarına:
Bir adın tarihte kalması ve ağızlarda söylenmesi için, şehirlerine sığınmak şart değildir. tarih, zorlamayı sevmeyen nazlı bir peridir. fikirleri tercih eder.”[1]
Atatürk’ün gönül zenginliği de onun kişiliğinin belirgin özelliklerinden biri idi. çocuklara olan sevgisinin büyüklüğü onun gönül zenginliğini belirten yönlerinden birisidir. Atatürk çocukları seviyor, onlarla konuşuyor, onların yetişmesi için elinden geleni yapıyordu. Bir gün Yalova köylerinde koyun güden bir çocuğa rastladı. Zeki ve açıkgöz bir çocuk olan sığırtmaç Mustafa’yı alıp okula yazdırdı. bu tür örnekleri çoğaltmak mümkündür. Benim de yakından tanıdığım Atatürk’ün manevî kızı Sabiha Gökçen ise dünyanın ilk kadın savaş pilotu olmak onuruna ulaşmış biri idi.
Atatürk’te yurt sevgisi ise coşkun bir sel gibidir. O askerî öğrencilik yıllarında Namık Kemal’in, Ziya Paşanın eserlerini okumuş; vatan kavramının ne anlama geldiğini ve önemini daha o zamanlar anlamıştı. Osmanlı Devleti’nin birer birer kaybettiği toprak parçalarını ve vatanın elden çıkması gibi elem dolu olaylar zihninde derin izler bırakmıştır. Bütün bu olaylar Atatürk’te millî vatan kavramının oluşmasına zemin hazırlamıştır. Millî vatan, millî birlik ve beraberlik içinde Türk ulusunun beraberce yaşadığı coğrafyadır. Vatan toprağı Atatürk’e göre kutsaldır. İngiltere kralı Edward’ın İstanbul’a gelişi sırasında meydana gelen bir olay onun yurt sevgisinin göstergesidir. Kral Edward İstanbul’da geldiğinde motoru Dolmabahçe rıhtımına yaklaştığı sırada nasılsa eli rıhtıma değer ve tozlanır. Atatürk elini uzatarak kralı rıhtıma çekmek ister. Kral da kirli elini vermek istemediği için cebinden mendilini çıkarıp silmek ister. Bu olayı gören Atatürk gülümseyerek, “majeste, o benim yurdumun toprağıdır, elini kirletmez” der ve buna fırsat vermeden kralı kolundan tutup rıhtıma çıkarır.
Atatürk’ün, milletlerin değer verdikleri şeylere saygı göstermesi de yine üzerinde durulması gereken konulardan biridir. Kurtuluş Savaşı’nda Başkomutan Meydan Muharebesi’nin kazanıldığı gün maiyetiyle birlikte yüzlerce şehit ve yaralının arasında harp sahasını gezerken yunan bayrağı yerde serili olarak durmaktadır. Yanındakilerden biri Yunan bayrağını çiğnemek isteyince, Atatürk buna engel olur: “dövüşmesini bilen bir milletin bayrağı asla çiğnenmez, bayrak bir milletin onurudur, o ebediyen yaşar.” der ve bayrağı yerden kaldırtır.[2]
O, aynı zamanda çok vefalı ve hatırşinas bir kişilik yapısına sahiptir. Selânik Askerî Rüştiyesinde okurken kendisine büyük ilgi göstermiş ve geleceğe ilişkin fikirler vermiş olan Fransızca öğretmeni Yüzbaşı Nakiyüttin (Yücekök, 1945’te vefat etmiştir.) bey ile 22 eylül 1924 yılında Samsun’da öğretmenlerin verdiği bir çayda karşılaşınca heyecanını gizleyememiştir. Atatürk’ün hocası hakkında söyledikleri, kişiliğinin bu yönüne bir örnektir. konuşmasında şöyle der: “şimdi burada yüce bir kişiye rastladım. O, benim rüştiye birinci sınıfında öğretmenim idi. Bana henüz ilk bilgileri öğretirken gelecek için ilk fikirleri de vermişti. Demek istiyorum ki, ilk ilham ana baba kucağından sonra okulda öğretmeninin dilinden, vicdanından, terbiyesinden alınır...” konuşmasının devamında “Eğitimdir ki, bir milleti ya hür, bağımsız yüce bir toplum hâlinde yaşatır ya da bir milleti esaret ve sefalete terk eder.”[3]
  Alıntı ile Cevapla