Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Eğitim Öğretim > Dersler - Ödevler - Tezler - Konular > Tarih

Cevapla
 
LinkBack (1) Seçenekler Stil
Alt 25-01-2007, 13:46   #1
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Atatürk Fikir ve Düşünceleri

ATATÜRK’ÜN FİKİR VE DÜŞÜNCELERİ
Dr. Öğ. Yb. Zekeriya TÜRKMEN*
Giriş
Dünyada, ülkelerin tarihine çeşitli alanlarda değerler katmış olan ve her zaman minnet, şükran ve saygı ile anılan birçok insan vardır. Kurtuluş Savaşı’nı başarıyla sona erdirdikten sonra modern Türkiye’nin temellerini atan Atatürk de bizim milletimizin saygı ile andığı kişilerden biridir.
O, tarih sayfalarından silinmeye mahkûm edilmek istenen milletimizi ve vatanımızı, askerî ve siyasî dehasıyla, acımasız bir istilânın pençesinden çekip kurtarmış; eşsiz sağduyu ve önsezi ile insan onuruna en yakışan yönetim şekli olan cumhuriyet idaresini kurarak içinde yaşanılan dönemde kolay kolay kimsenin cesaret dahi edemeyeceği büyük ve köklü reformları, tükenmeyen azim, inanç ve kararlılıkla birer birer gerçekleştirmiştir.
Büyük Atatürk’ün ilke ve inkılâplarında, onun düşünce gücü ve fikir yapısının sağlamlığı vardır. milleti için yarattığı yeni Türkiye, bütün insanlığı etkilemiş ve onun manevî varlığını evrensel boyutlara ulaştırmıştır.
Büyük adamları yücelten birtakım özellikler vardır. bir kişinin yükselmesinde yalnızca bu özelliklerin mevcut olması yeterli değildir. bunların bir amaç etrafından kullanılması da gereklidir. Türk İstiklâl Savaşı’nın lideri, lâik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, Türk çağdaşlaşma hareketinin önderi Atatürk yüce vasıflara sahipti. hem de bir ideal uğrunda kullanılmak üzere... askerliği, devlet adamlığı yanında, düşünce yönünden seçkin bir fikir adamı da olan Atatürk, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmayı, Türk milletine hedef olarak göstermiştir.
Yüzyılımızın dünyaca tanınmış bir Türk büyüğü olan Atatürk hakkında çok şeyler yazılmış ve yayımlanmıştır. bütün bu yayınlara rağmen, onun gerçekleştirdiklerinin tam olarak anlaşıldığını ve anlatıldığını söylemek zordur. Ne yazık ki, kendilerine bağımsız bir vatan sunduğu yurttaşlarının bir kısmı tarafından ATATÜRK’ün düşünce ve fikirleri sıkça çarpıtılmakta, değişik anlamlar verilerek farklı şekilde yorumlanmaktadır. Atatürkçü olmak şüphesizdir ki, Atatürk’ü insan olarak tanımak ve onun fikirlerini anlamakla mümkündür. Atatürk ve Atatürkçü düşünce sistemi ile ilgili olarak çalışma yapanlar, amaçları bakımından tasnife tâbi tutulursa karşımıza ilginç bir manzara çıkmaktadır.[1]
Bizim, Atatürk’ü her yönüyle iyi anlamaya ve gerçek fikirleriyle anlatmaya ihtiyacımız vardır. Atatürk ve arkadaşlarının Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken dayandıkları temel ilkeler ve esaslar bugün de önemini korumaktadır. Bu temel esaslara sahip çıkmak, Türkiye Cumhuriyeti’nin yaşatılması ve yüceltilmesi ile eş anlamlıdır. Devletimizin kuruluş felsefesini anlamak ve bu felsefeyi yaşatmak için, milletimizin üç bin yıllık bilinen tarihi içinden süzülüp gelen millî değerlerini, iç dinamiklerini ve Atatürk’ün bunları yorumlayış tarzını ortaya koymak gerekir.
Atatürk’ün öncelikle, “mensubu olmakla övündüğü, gurur duyduğu Türk milleti” sonra da bütün insanlık için özel bir yeri vardır. Atatürk, sadece bir asker veya devlet kurucusu değil getirdikleri ve yaptıklarıyla geleceğe de ışık tutan millî bir liderdir.
ATATÜRK’ün Yetiştiği Ortam

1881 yılında Selânik’te doğan çocuğa peygamberin adlarından birini, Mustafa ismini verdiler. O, 1894 yılına kadar yalnızca bu adı taşıdı. 1881’den 1894’e uzanan 13 yıllık süreç karşımıza üç tarihsel aktörü çıkarmaktadır. Bunlardan biri kronoloji yani zaman, diğeri içinde yaşanılan kent ve bir diğeri de kavramsal çerçeve. Bu kronoloji içinde Mustafa’nın toprakları üzerinde doğduğu Osmanlı Devleti, Tunus’u Fransızlara, Teselya ve Mora’yı Yunanistan’a terk etmek zorunda kaldı. Mustafa’nın doğduğu yılda meydana gelen bu iki ağır olayın yanı sıra 1882 yılında “Muharrem Kararnamesi”[2] ilân edilerek “Düyunu Umumiye” idaresi[3] kuruldu. Ertesi yıl İngiliz donanması Mısır’ı işgal etti. 1884 yılında Doğu Rumeli vilâyeti Bulgaristan’la birleşti. 1889 yılında ise ülkenin gelecekte kaderine yön verecek olan İttihat ve Terakki Cemiyeti kuruldu. Bu arada imparatorluğun fethettiği toprakları terk etme süreci aşırı bir şekilde hızlandı. Göç dalgalarıyla, milyonlarca kırgın ve yılgın insan, elde kalan topraklara yığıldı. Çoğunluk göçmen, çoğunluk yılgın ama kimse öfkeli değil, herkes kaderine deyim yerinde ise boyun eğmiş bir durumdadır.
Mustafa’nın doğduğu kent Selânik, Osmanlı Devleti’nin en kozmopolit şehirlerinden biridir. Aile Selânik’e Vodina sancağına bağlı Kayalar beldesinden gelmiştir. Mustafa’nın Karaman vilâyetinden II. Bayezıt zamanında Rumeli’ye göç ettirilen ailesi “evlâdı fatihan” olarak bilinen Yörük Türkmenlerine dayanmaktadır.
Bu üç tarihsel gelişimin sonuncusu ise İslâm dini ile dışa vurulan gelenekçiliktir. Selânik’te Koca Kasım Paşa mahallesi’ndeki iki katlı evde doğan çocuğun peygamberin adını taşıması, ailesinin bu kozmopolit, karma, sık ve değişken ortamda, bin yıllık geleneğe yaptığı atfın ve belki de imdat çağrısının göstergesiydi. Tanzimat Fermanı’nın ilânıyla birlikte başlayan Osmanlı Devleti’nin bu sonuncu müdafaa refleksi diğer taraftan geniş halk kesimince kendilerine karşı bir hareket olarak algılanmakta ve bu yüzden de geleneklere daha fazla sarılarak korunmaya çalışmaktadır. İşte Mustafa, yetiştiği ortamda bu üç unsurun etkisini iliklerine kadar hissedecektir.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 25-01-2007, 13:47   #2
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Mustafa, 12 yaşlarında iken babası Ali Rıza Beyi kaybetmiş; 1894’te Selânik’te Askerî Rüştiyeye girmiştir. Hatıralarında annesi Zübeyde Hanımın oğlunu askerî okula vermek istemediği öğrenilmektedir. Buna rağmen, Mustafa’nın Askerî Rüştiyeye kaydolması, onun daha çocukluğunda kararlılığının, kendi yolunu kendisinin özgür iradesi ile belirlemesinin çok belirgin bir örneğidir.[1] Nitekim Askerî Rüştiyedeki başarısı, matematik hocası Yzb. Mustafa Bey tarafından kendisine Kemal adının verilmesine neden olacaktır.
ATATÜRK’ün Kişiliği, Kişiliğinin Oluşumu, Buna Etki Eden Unsurlar ve Düşüncelerinin Dışa Yansıması

bir devlet ve düşünce adamı olarak Atatürk’ün kişiliğinin ve fikirlerinin oluşmasında yetiştiği ortamın büyük etkisi olmuştur. Atatürk’ün yetiştiği ortamda aldığı eğitimin yanı sıra içinde yaşadığı siyasî, sosyal ve kültürel ortamın da büyük etkileri olmuştur.
Atatürk’ün kişiliğinin oluşumunda onu yetiştiren öğretmenlerinin önemli bir payı vardır. bu öğretmenler Atatürk’ün öğretmenleri olmalarının yanında bazıları o dönem için çok yeni fikirler ortaya atmışlar, pedagojide yeni uygulamalar getirmişlerdir.
Atatürk’e geleceğe ilişkin ilk fikirler veren Askerî Rüştiyeden hocası Nakiyüttin Beyin, edebiyat hocası Mehmet Asım Beyin, Atatürk’e tarih şuurunu kazandıran ve tarihi sevdiren Yüzbaşı Mehmet Tevfik Beyin, matematik öğretmeni ve Kemal adını veren Yzb. Mustafa Beyin, ilk öğretmeni Şemsi Efendinin, edebiyatçı Necip Asım Beyin büyük rolleri olmuştur. Yine Atatürk’ün yetişmesinde ve fikrî yapısının gelişiminde Namık Kemal, Ziya Gökalp, Tevfik Fikret ve Mehmet Emin Yurdakul’un da etkisi olmuştur. İşte bundan dolayı Atatürk, bir devlet ve düşünce adamı olarak, inkılâpçı, dahası bir dönüştürücü lider olarak, eğitimin önemini bilen ve “sosyal değişme”nin temelde zihniyetlerdeki değişme ile mümkün olabileceği gereğini gören bir lider idi. Atatürk’ü gerçek yönleriyle anlayabilmek için onun yetiştiği ortamı, bu ortam içinde meydana gelen önemli tarihî olayları çok iyi tahlil etmek gerekir.
Hayatını incelediğimizde görürüz ki, onun kişiliğini özelleştiren varlıklarından biri de, düşüncelerinde, sözlerinde, eylemlerinde beliren kararlılık ve mücadeleci ruh yapısıdır.
Harp Akademisinden yeni mezun olmuş genç bir kurmay subay olan Mustafa Kemal, ülkenin içinde bulunduğu kötü kaderinin değiştirilmesinden yanadır. Şam’da kurmaylık stajı esnasında kurduğu “Vatan ve Hürriyet Cemiyeti” ile ülkenin kötü kaderini değiştirmeye ant içmiş gibidir. Bir yolunu bulup Selânik’e gelir ve cemiyeti burada da açar. Askerî Rüştiyeden hocası Hakkı Baha (Pars) Beyin evinde toplanırlar. Toplantıda sözü alan Mustafa Kemal, köhneleşmiş idareyi yıkıp vatanı kurtarmak için arkadaşlarını göreve davet eder. Askerî liseden arkadaşı Ömer Naci, “Mustafa Kemal arkandayız, seni takip edeceğiz. ölümler, cellâtlar, işkenceler bile bizi azmimizden çeviremeyecektir. hürriyet verilmez, ancak alınır.” karşılığını verir. Bu toplantıda tekrar sözü alan Mustafa Kemal, “biz kuracağımız teşkilât ile bir gün mutlaka ve mutlaka başarılı olacağız. Vatan ve milleti kurtaracağız.” demişti. Mustafa Kemal, yıllar önce söylediği bu sözleri yürekten söylemiş olmalı ki, vatanı ve milleti gerçekten kurtarmak ona nasip olmuştu.[2]
Mustafa Kemal’in 1907 yılında, Selânik’te iken ünlü Türkologlardan İvan Melikof’a söyledikleri ise son derece dikkat çekicidir. Henüz İkinci Meşrutiyet’in ilânından bir yıl önce söylenen bu sözler, onun daha genç subaylık döneminde büyük düşündüğünün göstergesidir. Atatürk Melikof’a şunları söyler: “Gün gelecek, şimdi hepinizin hayal sandığı reformları ben gerçekleştireceğim. Mensup olduğum millet, bana inanacaktır. Saltanat yıkılmalıdır. Din ve devlet birbirinden ayrılmalıdır. Şarktan benliğimizi sıyırarak batı medeniyetine aktarmalıyız. Kadın ve erkek üzerindeki farklar silinerek yeni bir sosyal düzen kurmalıyız. Garp medeniyetine girmemizi kolaylaştıran Lâtin kökünden bir alfabe seçmeli, kılık ve kıyafetle de batılılara benzemeliyiz. Emin olunuz ki, bir gün hedeflere ulaşacağız.”[3]
  Alıntı ile Cevapla
Alt 25-01-2007, 13:47   #3
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Nitekim o, bu fikirlerini söyledikten tam 12 yıl sonra Büyük Nutuk’unda da belirttiği gibi bunları safha safha uygulamaya koyacaktı. Diğer taraftan, Mustafa Kemal Paşa Birinci Dünya Savaşı sonunda cumhuriyetçi fikirleri ile tanınan bir kişidir. Hatta Samsun’a çıkmadan önce dönemin sadrazamı Damat Ferit, padişah Vahidettin’e “Mustafa Kemal cumhuriyetçidir.” kaydını gösterince padişah, “mevcut kumandanların en liyakatlisidir. Çanakkale’de başarılarını bilirim. Almanya seyahatinde kendisini yakından tanıdım. Anadolu’daki vaziyeti düzeltecek olan en yetenekli komutan odur ve o gitmelidir.” cevabını verir.[1]
Atatürk’ün çok uzun yıllar yaverliğini yapmış olan Cevat Abbas Gürer de onun kararlılığı hakkında şunları söylemektedir: “Hadiselerin müspet ve menfi hareketlerine her zaman nüfuz eden koca dahi; her işinde hâkim olarak karar verir ve tedbir alırdı. Yirmi dört yıllık yakınlığımızda bu fıtratın en büyük kabiliyet ve enerji sahibi Atatürk’ü; hep aynı kuvvet ve kudrette gördüm.”[2] Büyük fikir adamı Atatürk, hiçbir zaman mevki, rütbe ve gösterişe giren konularla mutlu olmaya çalışmamıştır. Ona göre gerçek büyüklük fikirleri uğrunda savaşmak ve gerektiğinde bu yolda her şeyini feda edebilmektir.
Atatürk gelecek hakkında da büyük düşünen ve bu düşüncelerini açıklamaktan çekinmeyen biri idi. O gelecek hakkındaki düşüncelerini Sofya’da askerî ateşe iken İstanbul’daki arkadaşı Madam Corinne’e yazdığı 1913 tarihli mektupta şöyle açıklamakta idi: “Benim ihtiraslarım, hem de pek büyük ihtiraslarım var. Fakat ben bu ihtiraslarımın gerçekleşmesini vatanıma büyük faydaları dokunacak, bana da yeterlikle yapabileceğim bir görevin canlı iç rahatlığını verecek büyük fikri başarmakta arıyorum.”[3]
  Alıntı ile Cevapla
Alt 25-01-2007, 13:47   #4
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Burada kısaca geçmek gerekirse, bilindiği gibiTürk milleti, XVIII. yüzyıldan itibaren giderek artan ve XX. yüzyılın başlarına kadar kesintisiz süregelen savaşlar sırasında askerî, iktisadî, hukukî ve sosyal alanlarda pek çok sorunla karşı karşıya kalmış ve son derece bunalımlı dönemler yaşamıştır.
XX. yüzyıl “doğu sorunu”[1] olarak tarihe geçen ve türkleri yok etmeyi hedefleyen politikanın büyük ölçüde uygulamaya konulduğu dönemi içinde barındırır. Dönemle ilgili belgelere bakıldığında, Türkler aleyhine kurulan ittifaklar ve diğer gelişmeler Birinci Dünya Savaşı yıllarında tüm açıklığı ile gözler önüne serilmektedir. Hatta, müttefiki olan Almanya dahi bu dönemde Türkiye’yi sömürmeyi kendine ilke edinen devletlerin başında gelmektedir. 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ise Osmanlı Devleti’nin, bir anlamda da Türk milletinin ölüm fermanı niteliğinde idi. XX. yüzyılın bu bunalım ve sıkıntılarını dikkate aldıktan sonra ulaşılan sonuç itibarıyla gelişmelere bakılırsa, 19 Mayıs 1919 tarihi, Türk milleti için önemli bir dönüm noktası, aynı zamanda yeni bir devrin de başlangıcı sayılır. Mustafa Kemal Atatürk, bu tarihte IX ncu (III ncü) Ordu Kıt’aları müfettişliği görev ve yetkileriyle Samsun’a çıkmış; Türk milletinin içinde bulunduğu büyük sıkıntı ve yoksulluklara rağmen azimle Türk İstiklâl Mücadelesi’ni başlatmıştır. Bu mücadele, aynı zamanda yeni devletin doğum sancılarını da beraberinde getirmiştir. Nasıl ki, şafak vakti her zaman aydınlığın müjdecisi olmuşsa, 1919 yılında Mustafa Kemal’in liderliğinde başlatılan Millî Mücadele hareketi de yeni devletin, yani Türkiye Cumhuriyeti devleti’nin şafağı olmuştur.[2]
Atatürk’ün en büyük eseri Türkiye Cumhuriyeti ve Türk inkılâbıdır. O büyük bir kararlılıkla başlattığı İstiklâl Mücadelesi’ni, millî birlik ve beraberliği sağladıktan sonra safha safha uygulamaya koydu. Atatürk’ün kararlılığını ve millî birlik konusuna ne kadar önem verdiğini bu savaş sırasındaki uygulamalarıyla görmek mümkündür. Mustafa Kemal Paşa, Türk inkılâbının eylem yani aksiyon safhası olan dönemini oluşturan 19 Mayıs 1919’da başlayan devirde Türk milletini özellikle milliyetçilik ve millî birlik bakımından bilinçlendirmeyi göz önünde tutmuştur. O bu kararlılıkla büyük mücadelesinde başarıya ulaşacağına inanıyordu.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 25-01-2007, 13:47   #5
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Mustafa Kemal Paşanın 21/22 Haziran 1919 tarihinde yayımladığıAmasya Genelgesi’ne dikkat edilecek olursa, “Yurdun bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir; milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” şeklinde belirtmiş olmakla o, gücünü milletten almaya kesin kararlı olduğunu belirtmek istemişti.
Millî Mücadele’ye yön veren Erzurum kongresi’nin kararları ise millî birlik ve bütünlüğün somut örneğidir. yeri gelmişken belirtmek gerekirse, Atatürk’ün Erzurum Kongresi sonrası Mazhar Müfit (Kansu) ve Süreyya Yiğit beylerle çalışma odasında cereyan eden konuşma ve Mazhar Müfit’in tuttuğu notlar o büyük insanın gelecek hakkındaki düşüncelerini daha açık bir şekilde ortaya koyar. Mustafa Kemal Paşa, Mazhar Müfit Beye not defterini alıp gelmesini söyler. Mazhar Müfit Bey defteri alır gelir. Tarih 7-8 Ağustos 1919’dur. Mustafa Kemal Paşa askerlikten istifa edeli tam bir ay olmuştur. Dahi komutan Mazhar Müfit’e pekâlâ yaz der:
1.Zaferden sonra şekli hükûmet cumhuriyet olacaktır.
2.Padişah ve hanedanlık kalkacaktır.
3.Tesettür kalkacaktır.
4.Fes kalkacak, medenî milletler gibi şapka giyilecektir.
O anda Mazhar Müfit’in elinden kalem düşer ve bir durgunluktan sonra Mustafa Kemal Paşaya hitaben: “darılma ama paşam, sizin de hayalperest taraflarınız var.” der.
Mustafa Kemal Paşa devam ederek “5. Lâtin harfleri kabul edilecek.” deyince, Mazhar Müfit, “yeterli paşam, cumhuriyeti ilân etsek de kâfi” cevabını verir.
Yıllar sonra Kastamonu’dan şapka inkılâbını gerçekleştirip Ankara’ya dönen Mustafa Kemal, meclis önünde Mazhar Müfit’i görür ve: “azizim Mazhar Müfit Bey, kaçıncı maddedeyiz notlarına bakıyor musun?” der.
Mazhar Müfit, eserinde “benim o gün hayali muhal diye karşılayarak not ettiklerim zamanla birer hakikat olarak karşıma çıktı.” der.[1]
Erzurum’da yakın çevresine biraz önce anlattığımız fikirlerini açıklayan Mustafa Kemal Paşa, emin adımlarla hedefe doğru ilerledi. Sivas kongresi Millî Mücadele hareketini birleştiren önemli bir hamle oldu. Sivas’tan Erzurum’a gelirken yol üzerindeki yerleşim birimlerinde oturan halkla da temasta bulunan Mustafa Kemal Paşa, milletin birlik ve beraberlik konusunda gösterdiği yurtseverlik çabalarından nutuk adlı eserinde övgüyle bahseder. nitekim o, Ankara’ya geldiğinde yaptığı bir konuşmada Türk milletinin millî birlik konusuna verdiği önemi takdirle karşıladığını belirttikten sonra şu şekilde devam etmiştir: “Dokuz aydan beri başlayan millî uyanış ve çalışma, durumu ve görünüşü değiştirdi; daha da değiştirecektir. millet, gerçekleşen birliği sürdürürse ve bağımsızlığı için özveriden çekinmezse, başarı kesindir. Erzurum ve Sivas kongrelerinde tespit edilen ilkeler, milletin ulaşacağı amaçlar için temel olacaktır.”[2] Öte yandan TBMM’nin açılışından önce Ankara’ya gelen milletvekilleriyle yaptığı bir görüşmede de bir milletin yaşaması ve varlığını sürdürebilmesi için her bakımdan birlik beraberlik içinde bulunmasına dikkat çekmiştir.[3]
  Alıntı ile Cevapla
Alt 25-01-2007, 13:48   #6
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Mustafa Kemal Paşanın başlattığı çabaların sonunda 23 nisan 1920 tarihinde Ankara’da açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi, devletin yönetimi, millî gücün sevk ve idaresi bakımından siyasî tarihimizin en önemli olaylarındandır. Bu meclis aynı zamanda bir kurucu meclis niteliğine de sahip olup milletin yönlendirilmesinde son derece etkili olmuştur. Meclis ayrıca, milletin birliğine, millî istek ve gücüne dayanarak millî siyasetin yönlendirilmesini de üstlenmiştir.
Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcından itibaren, bu harekâtın aleyhinde olanlarla akşam gazetesindeki yazılarıyla mücadeleye başlayan, hayatının büyük bir kısmını Atatürk’ün yakınında geçiren Falih Rıfkı Atay, onu gösterişten uzak fikre önem veren bir lider olduğunu bir anısında şöyle dile getirmektedir:
“Bir gün Ankara ve İstanbul şehirlerinden birine ‘Atatürk’ adı verilmesi için bir kanun teklifi hazırlanmıştı. Atatürk, tasarıyı okudu; arkadaşlarına:
Bir adın tarihte kalması ve ağızlarda söylenmesi için, şehirlerine sığınmak şart değildir. tarih, zorlamayı sevmeyen nazlı bir peridir. fikirleri tercih eder.”[1]
Atatürk’ün gönül zenginliği de onun kişiliğinin belirgin özelliklerinden biri idi. çocuklara olan sevgisinin büyüklüğü onun gönül zenginliğini belirten yönlerinden birisidir. Atatürk çocukları seviyor, onlarla konuşuyor, onların yetişmesi için elinden geleni yapıyordu. Bir gün Yalova köylerinde koyun güden bir çocuğa rastladı. Zeki ve açıkgöz bir çocuk olan sığırtmaç Mustafa’yı alıp okula yazdırdı. bu tür örnekleri çoğaltmak mümkündür. Benim de yakından tanıdığım Atatürk’ün manevî kızı Sabiha Gökçen ise dünyanın ilk kadın savaş pilotu olmak onuruna ulaşmış biri idi.
Atatürk’te yurt sevgisi ise coşkun bir sel gibidir. O askerî öğrencilik yıllarında Namık Kemal’in, Ziya Paşanın eserlerini okumuş; vatan kavramının ne anlama geldiğini ve önemini daha o zamanlar anlamıştı. Osmanlı Devleti’nin birer birer kaybettiği toprak parçalarını ve vatanın elden çıkması gibi elem dolu olaylar zihninde derin izler bırakmıştır. Bütün bu olaylar Atatürk’te millî vatan kavramının oluşmasına zemin hazırlamıştır. Millî vatan, millî birlik ve beraberlik içinde Türk ulusunun beraberce yaşadığı coğrafyadır. Vatan toprağı Atatürk’e göre kutsaldır. İngiltere kralı Edward’ın İstanbul’a gelişi sırasında meydana gelen bir olay onun yurt sevgisinin göstergesidir. Kral Edward İstanbul’da geldiğinde motoru Dolmabahçe rıhtımına yaklaştığı sırada nasılsa eli rıhtıma değer ve tozlanır. Atatürk elini uzatarak kralı rıhtıma çekmek ister. Kral da kirli elini vermek istemediği için cebinden mendilini çıkarıp silmek ister. Bu olayı gören Atatürk gülümseyerek, “majeste, o benim yurdumun toprağıdır, elini kirletmez” der ve buna fırsat vermeden kralı kolundan tutup rıhtıma çıkarır.
Atatürk’ün, milletlerin değer verdikleri şeylere saygı göstermesi de yine üzerinde durulması gereken konulardan biridir. Kurtuluş Savaşı’nda Başkomutan Meydan Muharebesi’nin kazanıldığı gün maiyetiyle birlikte yüzlerce şehit ve yaralının arasında harp sahasını gezerken yunan bayrağı yerde serili olarak durmaktadır. Yanındakilerden biri Yunan bayrağını çiğnemek isteyince, Atatürk buna engel olur: “dövüşmesini bilen bir milletin bayrağı asla çiğnenmez, bayrak bir milletin onurudur, o ebediyen yaşar.” der ve bayrağı yerden kaldırtır.[2]
O, aynı zamanda çok vefalı ve hatırşinas bir kişilik yapısına sahiptir. Selânik Askerî Rüştiyesinde okurken kendisine büyük ilgi göstermiş ve geleceğe ilişkin fikirler vermiş olan Fransızca öğretmeni Yüzbaşı Nakiyüttin (Yücekök, 1945’te vefat etmiştir.) bey ile 22 eylül 1924 yılında Samsun’da öğretmenlerin verdiği bir çayda karşılaşınca heyecanını gizleyememiştir. Atatürk’ün hocası hakkında söyledikleri, kişiliğinin bu yönüne bir örnektir. konuşmasında şöyle der: “şimdi burada yüce bir kişiye rastladım. O, benim rüştiye birinci sınıfında öğretmenim idi. Bana henüz ilk bilgileri öğretirken gelecek için ilk fikirleri de vermişti. Demek istiyorum ki, ilk ilham ana baba kucağından sonra okulda öğretmeninin dilinden, vicdanından, terbiyesinden alınır...” konuşmasının devamında “Eğitimdir ki, bir milleti ya hür, bağımsız yüce bir toplum hâlinde yaşatır ya da bir milleti esaret ve sefalete terk eder.”[3]
  Alıntı ile Cevapla
Alt 25-01-2007, 13:48   #7
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Atatürk, öğretmenlerin toplum hayatında önemini kavramış bir liderdi. Nitekim o, “Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.” özdeyişi ile bu gerçeği belirtmiştir. Öğretmen, milletin geleceğini şekillendiren mimardır. gelecek de gençliktedir.
Gençliğin toplum hayatındaki önemini sezen Atatürk; iyi eğitilmiş, çağdaş bilgilerle donatılmış ve millî terbiyeyi almış gençliğin, yaratıcı ve millî varlığı güçlendirici olduklarını konuşmalarında her zaman belirtmiştir.
Türk İstiklâl Savaşı yıllarından itibaren Atatürk, Millî Mücadele döneminin gençliği ile fikir birliği içinde idi. Örnek verecek olursak Sivas Kongresi’nde (4-11 Eylül 1919) gençliğin temsilcisi olarak katılan Hikmet ismindeki Askerî Tıbbiye öğrencisi, Kongre Başkanı Mustafa Kemal Paşaya şöyle seslenir:
“Paşam, elçisi bulunduğum tıbbiyeliler, beni buraya istiklâl davamızı başarmak yolundaki çalışmaya katılmak üzere gönderdiler. Mandayı (himayeyi) kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olursa olsun şiddetle red ve takbih ederiz (kınarız). Farzımuhal (varsayımı güç) manda fikrini siz kabul ederseniz, sizi de reddeder, Mustafa Kemal Paşayı “vatan kurtarıcı değil, vatan batırıcı” olarak adlandırır ve tel’in ederiz.”
Mustafa Kemal Paşa, çok hislendiğini her hâlinden belli eden bir tavırla gençlik temsilcisine şu cevabın verdi: “Arkadaşlar gençliğe bakın! Türk millî yapısındaki soylu kanın ifadesine dikkat edin!
Evlât, müsterih ol! Gençlikle övünüyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz azınlıkta olsa dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız, tektir ve değişmez: ya istiklâl ya ölüm!”
Gençlik temsilcisinin bu sözlere karşılığı “varol paşam!” oldu. Böylece Sivas Kongresi, amerikan mandasını o zamanki dille “muhili istiklâl (istiklâli zedeleyici)” olduğu için reddetmişti.[1]
  Alıntı ile Cevapla
Alt 25-01-2007, 13:48   #8
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Mensubu olduğu milletin hâlde ve gelecekte her zaman umut ışığı olma özelliğini taşıyan Türk gençliğine büyük ümitler bağlayan Atatürk, gençliğin eğitiminde de hassas davranılmasını öğütler. Atatürk’e göre gençlerin görecekleri eğitim, onları Türk milleti ve devletinin her türlü düşmanları karşısında uyanık ve bilinçli olmalarını sağlayıcı, gençlere, sinsi düşmanları mutlaka öğretici olmalıdır. Atatürk bu konuda 1 mart 1922’de TBMM’yi açış konuşmasında şunları söyler: “Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize görecekleri eğitimin sınırı ne olursa olsun, en önce ve her şeyden önce Türkiye’nin istiklâline, kendi benliğine ve millî menfaatlerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir. Milletler arası cihan vaziyetine göre böyle bir mücadelenin gerektirdiği ruhî unsurlar ile donanmış olmayan kişiler ve bu mahiyette fertlerden kurulu olmayan toplumlara hayat yoktur.”[1] Türk milletinin ve devletinin parçalanması ve yıkılması üzerine kurulan plânların sahneye konulduğu ve binlerce insanımızın şehit olmasına sebep olan kanlı terör örgütlerinin eylem ve amaçlarının bugün daha açık bir şekilde ortaya çıkması; Atatürk’ün 1922’de TBMM’de yaptığı uyarının bir kez daha haklılığını ve onun uzak görüşlülüğünü ortaya koymuştur. Atatürk’ün işaret ettiği gibi gençlerimiz, bağımsızlığımızı ve benliğimizi oluşturan değerler ve millî menfaatlerimizle donatılmalıdır. Üzerinde yaşadığımız güzel yurdumuzun sahip olduğu jeopolitik ve jeostratejik konumu bizi buna zorunlu kılmaktadır. Bunun için gençlerimizi tarih şuuru ve sevgisiyle donatmalıyız. Geçmişimiz hakkında doğru bilgi ve şuur, bize mutlaka Atatürk’ün istediği mücadeleci ruhu kazandıracaktır. Atatürk bu düşünceden hareketle “Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça, daha büyük işler yapmak için kendinde güç ve kuvvet bulacaktır.” demiştir.
Başkomutan Meydan Muharebesi’nin ikinci yıl dönümü dolayısıyla, zaferin kazanıldığı yerde 30 Ağustos 1924’te verdiği nutukta, Atatürk gençlere şu şekilde sesleniyordu:
“Efendiler, son sözlerimi münhasıran memleketimizin gençlerine tevcih etmek istiyorum.
Gençler; cesaretimizi takviye ve devam ettiren sizsiniz. Siz almakta olduğunuz eğitim ve kültürle, insanlık meziyetinin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız.
Ey yükselen yeni nesil! istikbal sizsiniz. cumhuriyet’i biz tesis ettik; onu yükseltecek ve devam ettirecek sizsiniz.”[2]
Atatürk kendisini takip edecek olan gençliğin yılmadan yorulmadan hedefe yürümeleri gereğini de bakın şu sözleriyle belirtiyordu:
“Yorgunluk her insan için tabiî bir hâldir. Fakat insanda yorgunluğu yenebilecek manevî bir kuvvet vardır ki, işte bu kuvvet yorulanları dinlendirmeden yürütür.
Sizler, yani yeni Türkiye’nin genç evlâtları, yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan yorulmadan yürüyecektir.”[3]
  Alıntı ile Cevapla
Alt 25-01-2007, 13:49   #9
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Atatürk’e göre cumhuriyet’i yüceltecek ve yükseltecek olanlar gençlerdi. 9 Ağustos 1929 günü İstanbul’a gittiğinde, kendisini görmek için sabaha kadar beklemeye azimli olan gençlerin arasına girerek “Beni görmek için zahmet ediyorsunuz. Bundan mahçup oluyorum. Beni görmek demek behemehâl yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeter.” demiş ve ilâve etmişti: “Fikri hür, vicdanı hür, vatan ve milletini her şeyin üzerinde tutan, cumhuriyet prensiplerine bağlı gençler olarak yetişmeniz en büyük emelimdir.”[1]
Türk gençliğine bir öğretmen tavrı ile yaklaşan Atatürk, bu eğiticilik vasfından dolayı Türk eğitim tarihinde de önemli bir yere sahiptir. Eğitimle ilgili gözlemleri, teşhisleri, eğitim tarihimizden çıkardığı dersler onu âdeta bir eğitimci hâline getirmiştir. Mustafa Kemal’i Atatürk yapan en önemli süreç eğitim ve öğrenim sürecidir. Atatürk eğiticilik yönünün vurgulanmasından büyük haz duyardı. 1936 yılında yiğitliğini, zaferlerini, yaptığı devrimleri anlatan bir şiir yazan şair Behçet Kemal Çağlar’a Atatürk, “olmamış” der, “Benim asıl bir niteliğim var ki, onu yazmamışsın. Benim asıl kişiliğim öğretmenliğimdir, ben milletimin öğretmeniyim, onu yazmamışsın.” Atatürk gerçekten Kurtuluş Savaşı’nı ve inkılâpları hep bu sabırla, ikna edici, güven verici, bilgili öğretmenliği sayesinde başarmıştır. Bu yüzden kendisine 24 Kasım 1928’de başöğretmen unvanı verilmişti. Atatürk bu yönü ile kendisinden bin yıl önce yaşamış olan büyük Türk filozofu Farabî (870-950)’yi hatırlatır. Farabî’ye göre ideal devlette, devlet başkanı milletinin eğiticisi olmalıdır. İşte Atatürk, tarihimizde pek çok yöneticinin ihmal ettiği bu eğiticilik görevini de en iyi şekilde başarmıştır.
Burada Atatürk’ün ileri görüşü ve çağlar ötesine ışık tutan, yön verici sözlerini de kısaca belirtmek gerekir. Cumhuriyet’in güvencesi olarak gördüğü Türk gençliğinin irfan ocağı, okullardan söz eden bir konuşmasında büyük önder şöyle seslenir: “Türk toplumunun asıl düşmanı bilgisizliktir, cehalettir, tembelliktir. Bundan dolayıdır ki eğitim, bizi karanlıktan çıkaracak en güçlü ışıktır. Ülkeyi, ulusu kurtarmak isteyenler çok çalışmak ve özverili olmak zorundadır.” Atatürk, “geleceğin ışığı” olarak tanımladığı gençliğin son derece modern bir eğitimden geçirilmesi gerektiğini her konuşmasında ifade etmiştir.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 25-01-2007, 13:49   #10
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

O büyük insan, her zaman gençlerle beraber olmayı arzu eder, onların gösterdiği çaba ve gelişmeyi kendi diktiği körpe bir fidanın boy atıp serpilmesi gibi gururla izleyip bundan büyük bir haz duyardı. Atatürk, her fırsatta bir öğretmen gibi iyiyi, doğruyu, gerçeği onlara anlatmaktan büyük zevk alan bir önderdir. Atatürk ve gençlik ebediyen ayrılmaz bir bütündür. gençliğin görev ve sorumluluklarının neler olacağını, çeşitli zamanlarda ve zeminlerde yaptığı konuşma ve değerlendirmelerle bizlere sunan Atatürk, her alanda Türk gençliğini uyardığı gibi, bilhassa onun Türk gençliğine seslenişinin özünü oluşturan “Gençliğe Hitabesi”nde devleti idare edenlerin bile hıyanet içinde olabileceklerini belirtmesi ise gençliğin ne kadar uyanık ve hassas olması gerektiğini hatırlatır.
Atatürk aynı zamanda insan sevgisinin ve insanlık ülküsünün de temsilcisidir. Şu olay insan Atatürk’ü çok iyi anlatan bir örnektir: 23 Temmuz 1922’de Konya’da General Townshend şerefine bir ziyafet verilir. ziyafetin bitiminde, sofradan kalkılacağına yakın Atatürk, kolundaki saati çıkararak generale şunları söyler: “Bu saati bana anafartalar’da bir Türk askeri, ölen bir İngiliz subayının kolundan çıkardığını söyleyerek getirdi. Saatin arkasında subayın künyesi yazılıdır. Bu subayın ailesini arattımsa da bulamadım. İngiltere’ye döndüğünüzde ailesini bulur ve saati verirseniz, çok memnun olurum.”[1]
Atatürk’ün bu insanî yönü dolayısıyla, millî nitelik taşıyan eseri Türk inkılâbı, bütün insanlığın hayranlığını üzerine çektiği gibi evrensel bir niteliğe bürünmüştür.
Atatürk’ün duygusal bir tarafı da bulunmakta idi. Yaveri Muzaffer Kılıç’ın bir anısı, Atatürk’ün bu yönünü çok belirgin bir şekilde ortaya koymaktadır. Muzaffer Kılıç, bir gün Atatürk’le Çankaya köşkü’nde çalışırken dışarıdan bağırmalar işitilir. Dışarıya bakınca görürler ki, dış hizmetlerde çalışan ve yaşlı bir subay olan bir kişi bazı işçileri dövüyor. Atatürk’ün bu işe canı sıkılır ve “durumu öğrenin” der. Çankaya köşkü’nün bahçesinde ücreti karşılığı çalıştırılan Yunan esirler, işleri bittiği için dönmektedir. Esirlerin üzeri arandığında gazi markalı birkaç paket sigara çıkar, bunların da köşkteki diğer hizmetçiler tarafından verildiği muhakkaktır. Köşkte görevli subayın, esirleri bunları nereden aldıkları için dövdüğü ortaya çıkınca, konu açıklığa kavuşur. Büyük insan Atatürk, tercüman aracılığıyla esirlerden özür diler, birkaç paket sigara ve bir miktar para vererek esirleri gönderir. Esirler minnet duyguları ile o büyük insanın yanından ayrılırlarken sorumlu subay da Çankaya’daki görevinden alınır, bir başkası bu göreve getirilir.[2]
Savaş meydanlarında zaferden zafere koşan bir komutan, kararlı bir devlet adamı olan Atatürk, aynı zamanda bir iğde ağacının kesilmesine üzülen, ulu bir çınarın görkeminden büyülenen, yüreği sevgi ve şefkat dolu bir insandır. Atatürk’ün kişiliğini oluşturan etkenler arasında doğa sevgisi ve çevre anlayışı büyük yer tutmaktadır. 1930 yılında Yalova’daki köşkte yaşanan bir olay Atatürk’ün çevreye verdiği önemin çok ilginç bir göstergesidir. 1930 yılında bir çınar ağacının tek dalını dahi kesmemek için o yılların teknolojik imkânlarıyla bir bina 4,80 m kaydırılmıştır. Bu olay bir çevre bilinci abidesidir. Kimsenin çevre kavramını bilmediği o yıllarda onun bu doğa tutkusu çok önemlidir. Yürüyen köşk Atatürk’ün çevre anlayışının ve doğa sevgisinin eşsiz bir sembolüdür.
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın


LinkBacks (?)
LinkBack to this Thread: http://besiktasforum.net/forum/tarih/19722-ataturk-fikir-ve-dusunceleri/
Mesaj Yazan For Type Tarih
Untitled document This thread Refback 17-11-2007 18:27

Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 00:22 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580