25-01-2007, 13:49
|
#10 |
Guest | O büyük insan, her zaman gençlerle beraber olmayı arzu eder, onların gösterdiği çaba ve gelişmeyi kendi diktiği körpe bir fidanın boy atıp serpilmesi gibi gururla izleyip bundan büyük bir haz duyardı. Atatürk, her fırsatta bir öğretmen gibi iyiyi, doğruyu, gerçeği onlara anlatmaktan büyük zevk alan bir önderdir. Atatürk ve gençlik ebediyen ayrılmaz bir bütündür. gençliğin görev ve sorumluluklarının neler olacağını, çeşitli zamanlarda ve zeminlerde yaptığı konuşma ve değerlendirmelerle bizlere sunan Atatürk, her alanda Türk gençliğini uyardığı gibi, bilhassa onun Türk gençliğine seslenişinin özünü oluşturan “Gençliğe Hitabesi”nde devleti idare edenlerin bile hıyanet içinde olabileceklerini belirtmesi ise gençliğin ne kadar uyanık ve hassas olması gerektiğini hatırlatır. Atatürk aynı zamanda insan sevgisinin ve insanlık ülküsünün de temsilcisidir. Şu olay insan Atatürk’ü çok iyi anlatan bir örnektir: 23 Temmuz 1922’de Konya’da General Townshend şerefine bir ziyafet verilir. ziyafetin bitiminde, sofradan kalkılacağına yakın Atatürk, kolundaki saati çıkararak generale şunları söyler: “Bu saati bana anafartalar’da bir Türk askeri, ölen bir İngiliz subayının kolundan çıkardığını söyleyerek getirdi. Saatin arkasında subayın künyesi yazılıdır. Bu subayın ailesini arattımsa da bulamadım. İngiltere’ye döndüğünüzde ailesini bulur ve saati verirseniz, çok memnun olurum.”[1] Atatürk’ün bu insanî yönü dolayısıyla, millî nitelik taşıyan eseri Türk inkılâbı, bütün insanlığın hayranlığını üzerine çektiği gibi evrensel bir niteliğe bürünmüştür. Atatürk’ün duygusal bir tarafı da bulunmakta idi. Yaveri Muzaffer Kılıç’ın bir anısı, Atatürk’ün bu yönünü çok belirgin bir şekilde ortaya koymaktadır. Muzaffer Kılıç, bir gün Atatürk’le Çankaya köşkü’nde çalışırken dışarıdan bağırmalar işitilir. Dışarıya bakınca görürler ki, dış hizmetlerde çalışan ve yaşlı bir subay olan bir kişi bazı işçileri dövüyor. Atatürk’ün bu işe canı sıkılır ve “durumu öğrenin” der. Çankaya köşkü’nün bahçesinde ücreti karşılığı çalıştırılan Yunan esirler, işleri bittiği için dönmektedir. Esirlerin üzeri arandığında gazi markalı birkaç paket sigara çıkar, bunların da köşkteki diğer hizmetçiler tarafından verildiği muhakkaktır. Köşkte görevli subayın, esirleri bunları nereden aldıkları için dövdüğü ortaya çıkınca, konu açıklığa kavuşur. Büyük insan Atatürk, tercüman aracılığıyla esirlerden özür diler, birkaç paket sigara ve bir miktar para vererek esirleri gönderir. Esirler minnet duyguları ile o büyük insanın yanından ayrılırlarken sorumlu subay da Çankaya’daki görevinden alınır, bir başkası bu göreve getirilir.[2] Savaş meydanlarında zaferden zafere koşan bir komutan, kararlı bir devlet adamı olan Atatürk, aynı zamanda bir iğde ağacının kesilmesine üzülen, ulu bir çınarın görkeminden büyülenen, yüreği sevgi ve şefkat dolu bir insandır. Atatürk’ün kişiliğini oluşturan etkenler arasında doğa sevgisi ve çevre anlayışı büyük yer tutmaktadır. 1930 yılında Yalova’daki köşkte yaşanan bir olay Atatürk’ün çevreye verdiği önemin çok ilginç bir göstergesidir. 1930 yılında bir çınar ağacının tek dalını dahi kesmemek için o yılların teknolojik imkânlarıyla bir bina 4,80 m kaydırılmıştır. Bu olay bir çevre bilinci abidesidir. Kimsenin çevre kavramını bilmediği o yıllarda onun bu doğa tutkusu çok önemlidir. Yürüyen köşk Atatürk’ün çevre anlayışının ve doğa sevgisinin eşsiz bir sembolüdür. |
| |