26-01-2007, 09:22
|
#1 |
Guest | TÜRKİYE VE AVRUPA BİRLİĞİ 1.TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİNİN SİYASAL BOYUTU II. Dünya savaşının ardından yıkılan Avrupa’nın tekrar eski gücüne kavuşması ve Doğu Bloku karşısında direnç gösterebilmesi için bir taraftan ABD’nin Marshall Planı çerçevesinde yardımları sürerken, diğer taraftan da Avrupa’da bir birlik fikrinin doğup geliştiği görülmüştür. Bu birlik fikrinin temelinde dağınık Avrupa devletlerinin ABD ve Sovyet Bloku karşısında tek tek varlık gösteremeyecekleri, Avrupa’nın Roma İmparatorluğu dönemindeki eski gücüne kavuşması ve dünya siyasetinde belirleyici bir güç halini alması için Birleşik Avrupa Devletinin kurulması gerektiği fikri yatmaktadır. Öncelikle Avrupa Ekonomik Topluluklarının kurulmasına bakarak Avrupa’da birlik fikrinin yalnızca iktisadi refah ihtiyacından kaynaklandığını söylemek gerçeği tam ifade etmez. İşe iktisadi ihtiyaçlardan başlamak bir taraftan birliğin tedricen sağlanmasını kolaylaştırırken, diğer taraftan da uzunca bir milliyetçilik ve ulus devlet geçmişi olan Avrupa toplumlarının tepkilerini azaltmaya yönelik bir yöntem görevi ifa etmiştir. Birleşik Avrupa fikrine savaş sonrası konjonktür de yardım etmiştir. Şöyle ki, savaş sanayiinin temeli olan Almanya’nın kömür ve çelik kaynaklarının uluslar arası denetime açılmasını arzulayan Fransa’nın isteği ile, savaşın yenilgi ve sorumluluğunu bir dereceye kadar hafifletme ve yeniden sahneye çıkma ihtiyacında olan Almanya’nın isteğinin birlikte gerçekleşme fırsatı ortaya çıkmıştır. Birleşik Avrupa Devletinin Federasyon mu konfederasyon mu olması gerektiği tartışmaları arasında önce Paris Anlaşması (1951) ile Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT), ardından Roma Anlaşması (1957) ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (AAET) kurularak Birleşik Avrupa Devletine giden yol fiilen başlamış oldu. Zaman içinde kurucu anlaşmalarda gelişen ihtiyaçlara göre değişiklikler yapılmış; topluluk organlarının birleştirilmesi (1967), Tek Senet (1987), Maastricht (1992) ve Amsterdam Anlaşmalarıyla (1999) yapılan değişiklikler siyasal amaçları ön plana çıkarmış ve AB bugünkü şeklini almıştır (Karluk, 2002; 115). Daha Avrupa Toplulukları kurulurken gelecekteki federal bir “Avrupa Birleşik Devletleri”nin kurulması düşünülerek kurumsal yapısı şekillendirilmiştir (Bozkurt, 1997; 230). AB bugün özünde, öyle ifade edilmese de, üye devletlerin yeni bir federasyonudur (Rupp, 2002; 66). Dolayısıyla AB’ye üye olmak federasyona katılmak anlamına gelmektedir. Bugün 15 üye ülkenin oluşturduğu AB, supranasyonal bir entegrasyon olup 375 milyon nüfusu, 3.191 milyon kilometrekare yüzölçümü, 7.6 milyar EU toplam, 25 bin EU kişi başına GSMH’sı ile dünyanın en büyük ve en önemli iktisadi alanını oluşturmaktadır (TİSK, 2002). Ayrıca AB’ye üyelik yolu açık 12 Merkezi ve Doğu Avrupa ülkesi ve Türkiye’nin de katılımı halinde AB’nin büyüklüğü ve önemi çok daha artacaktır. |
| |