Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26-01-2007, 09:25   #4
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Sosyo-ekonomik ve siyasal gelişmenin AB ile entegrasyona ve AB yardımlarına endekslenmesi, buna örnek olarak Yunanistan, İspanya ve Portekiz’de AB üyeliğinin ardından gerçekleşen hızlı gelişmelerin örnek gösterilmesi bütünüyle doğru bir görüş değildir.Çünkü bu ülkelerdeki gelişmelerin ardında AB yardımlarının yanısıra, diktatörlüklerin çökmesi ve iç barışın sağlanması sonucu dikkatlerin ekonomik gelişme üzerinde yoğunlaşması, AB yardımlarının da bunu güçlendirmesi yatmaktadır. Adı geçen ülkelerin özgül şartlarını, gelişme istek ve çabalarını ihmal ederek, gelişmeyi AB yardımlarıyla kendiliğinden gerçekleşen bir süreç olarak açıklamak mümkün değildir. Kaldı ki, Türkiye’ye aynı ölçülerde AB yardımının yapılacağı da şüphelidir. Çünkü nüfusu, gelişme düzeyi ve içinde bulunduğu sorunlar bakımından Türkiye, Avrupa ülkelerinden farklı bir konumdadır.
AB ile entegrasyona karşı olan görüşü savunanlar Kopenhag kriterlerine direnirken “Ankara kriterleri” gibi herhangi bir kritere sahip görünmüyorlar. Sadece Türk Milletinin henüz batılı anlamda demokratik olgunluğa ulaşmadığı, insan hak ve hürriyetlerini tam ve mütekamil olarak kullanma ehliyetine haiz olmadığı şeklinde tamamen subjektif bir iddiayı temel almaktadırlar. Türkiye’de ne zaman geniş halk kitlelerini ilgilendiren bir gelişme söz konusu olsa, askeri ve sivil bürokrasi içinde, siyaset kurumu ve sivil toplum örgütlerinde ağırlığı olan bu kesim karşı durmayı bir vazife bilmektedir. Halka rağmen halkçılığı da elden bırakmayan sözde bağımsızlıktan yana olan bu kesim Türkiye’de gelişmenin yolunu tıkayan ve geniş halk kesimlerinin umutlarını dış dünyaya bağlamasına sebep olan en büyük amildir.
3.AB’NİN TÜRKİYE’YE BAKIŞI
Türkiye 1963 yılında Roma Anlaşmasının 238. Maddesi çerçevesinde AET ile bir Ortaklık Anlaşması imzalamış ve AET’ye ortak üye olmuştur. Ankara Anlaşması ve ardından bu anlaşmanın uygulama esaslarını ve sürecini belirleyen Katma Protokolün (1973) doğal sonucu AET’ye tam üyelik değil, Gümrük Birliği’dir. Nitekim Katma Protokolde belirlendiği gibi 22 yılın sonunda Gümrük Birliği bir Ortaklık Konseyi Kararı’yla gerçekleşmiştir. İşin ilginç yanı Ankara Anlaşması gereği 1976 yılından başlamak üzere 1986 yılına kadar işgücünün serbest dolaşımının gerçekleşmesi gerekirken AB tarafı bunu uygulamaya koymamış, Avrupa Adalet Divanı da bir başvuru üzerine “serbest dolaşım ile ilgili hükümlerin açık ve kesin olarak doğrudan uygulanabilir hükümler olmadığı, hedef niteliği taşıdığı”... yönünde karar vermiştir (Karluk, 2002; 517). İşin daha ilginci, GB’ni yürürlüğe koyan Hükümet, serbest dolaşımı söz konusu bile etmemiş, Katma Protokolün ardından AB piyasaları Türk sanayi ürünlerine (tekstil hariç) gümrüksüz olarak açılmasına ve GB’nin Türkiye’ye yeni ve önemli bir katkı yapmamasına rağmen bunu bir zafer olarak nitelemiştir.
  Alıntı ile Cevapla