Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26-01-2007, 10:20   #5
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Türkiye hem ihracatı, hem de ithalatının %50’sinden fazlasını AB ile yapmakta ve bu ticarette açık vermektedir. Gümrük Birliği ile Türkiye’nin dış ticaretinin belli ölçülerde AB içine kayması doğaldır. Çünkü GB’nin ticaret artırıcı ve ticaretin yönünü iç pazara doğru saptırıcı iki statik etkisi bulunmaktadır. Türkiye’nin dış ticaret açıkları zaten kroniktir. Dolayısıyla bu açıkları bütünüyle GB’ne bağlamak doğru değildir. Kaldı ki GB’nin zaman içinde sanayiinin modernleşmesine, yeniden yapılanmasına, rekabet gücü ve verimlilik düzeyinin artmasına yönelik dinamik katkıları büyüktür. Burada sorun Türkiye’nin GB ile ilgili kararlara katılamamasıdır. Bu konuda daha önce yaptığı başvurular, kararlara katılmanın ancak tam üye olmakla mümkün olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir. Halbuki tam üye olmaksızın gümrük birliğine katılma Türkiye dışında hiçbir ülke için söz konusu olmamıştır. Dolayısıyla AB’nin söz konusu gerekçesi ciddi bir mesnetten yoksundur.
Tam üyelik başvurusuna gelince, Türkiye Ankara Anlaşması’nın hükümleri henüz sonuçlanmadan ve bu anlaşmadan bağımsız olarak, Roma Anlaşmasının 237, AKÇT 98 ve AAET 205. Maddelerine istinaden bir Avrupalı devlet olarak 1987 yılında Avrupa Topluluklarına tam üyelik başvurusu yapmıştır (HDTM, 1993; 244). Uzun incelemelerden sonra bu başvuruya verilen cevap ilginçtir. O kadar ki, AB’nin Türkiye’ye bakışını da ortaya koymaktadır. İktisadi ve sosyal gelişimi Yunanistan, İspanya ve Portekiz’le karşılaştırılan Türkiye’nin gelişme düzeyinin düşük olması sebebiyle tam üyelik görüşmelerinin başlatılamayacağı ancak Türkiye’nin tam üyeliğe ehil olduğu ve Gümrük Birliğinin tamamlanması gerektiği ifade edilmiştir. AB aynı yaklaşımını 1993 Kopenhag Zirvesinde ve AB’nin 2000’li yıllardaki gelişme projeksiyonunu ele alan Gündem 2000 raporunda, Türkiye’yi aday ülkeler arasında göstermeyerek ve bu raporu 1997 Lüksemburg Zirvesinde kabul ederek göstermiştir. Aynı tavır Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası’na başvuruda da gösterilmiştir. Adaylık sürecinin dışına itilmesinin Türkiye’yi Avrupa dışında arayışlara iteceği görülmüş olacak ki, 1999 Helsinki Zirvesinde Türkiye’nin adaylığı Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkeleriyle eşit statüde tekrar teyit edilmiştir. Burada AB’nin temel yaklaşımında bir değişiklik söz konusu değildir: Türkiye tam üye olmasın, ancak yakın işbirliği içinde kalsın. Kararlar AB organlarınca alınsın, Türkiye tarafından itirazsız uygulansın.
  Alıntı ile Cevapla