Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26-01-2007, 11:07   #4
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Kültür'den okumuşluk yazmışlık düzeyi de anlaşılır. "Kültürlü insan" denildiğinde, bu anlamda kullanılmış olur. Aşağı yukarı bilgili, çok okumuş, çok mürekkep yalamış demektir. Bunun kastedilmediği de açık.
En geniş anlamışla bile Kültür'ü anladığımızda, bundan: 1) Yaşam Tarzı, 2) Hukuk, 3) Maddi ve manevi değerler 4) Bilgi Düzeyi'ni çıkardığımızda geriye ne kalıyor? Herhalde bir çok şeyin yanı sora şu üç öğe: 1) Dil, 2) Din, 3) İdeolojiler. Esas tartışmanın bu sorunlarla ilgili olduğu açıktır. O halde eşyaya adını koyalım. Kültür gibi ne olduğu belirsiz bir kavram yerine, konumuz bakımından önemli olan bu üç sorunu ele alalım. Burada yaptığımız gibi "Kültürel Otonomi" kavramını analiz edip, kastedilmeyenleri çıkardığımızda, geriye bu üç önemli öğe kaldığa göre; "Kültürel Otonomi" talebi, bu arkadaşların kullanımında: Dinsel, dilsel, ideolojik Otonomi demektir. Şimdi bu üç öğeyi ve her biri konusunda taleplerimizin neler olması gerektiğini ele alalım.
Din'den başlayalım. Dinsel Otonomi demek, dini bir cemaatin iç işlerinde serbest olması demektir. Söz konusu olan azınlıklar olduğuna göre, azınlık dinlerinin iç işlerinde serbest olması demektir. Ama bu zımnen, devletin tanıdığı resmi bir din olabileceği anlamına da gelir. Ve bu anlamda, bir talep olmaktan ziyade, Almanya'daki geçerli durumu tanımlar, azınlık dinlerine otonomi kavramı. Çünkü Devlet, resmen Katolikliği ve Protestanlığı tanımakta, onlara vatandaşlardan (bu arada o dinden olmayanlardan da) aldığı vergilerden bahşişler dağıtmakta; yönetici ve memurların çalışmaya başlayışlarındaki yeminlerinde dini unsurlar bulunmaktadır; tatil günleri Hıristiyan dinine göre belirlenmektedir vs.. Buna karşılık, örneğin Müslümanlar tamamen otonom bir hayat yaşamaktadır. İbadet yerlerini kendi paralarıyla yapıyorlar. Birçok yerde imamlarını kendileri bulup finanse ediyorlar; dini eğitim veren okullarını kendileri kuruyorlar vs..
Dinsel Otonomi bizlerin talebi olamaz. O, zaten verili durumu sürdürmek demektir. Ama bizlerin talebi, örneğin İslamiyetin de resmi bir din olması olamaz. Biz, devletin dinsel inançlara her türlü müdahalesine, yani bazı dinlerin imtiyazlı, bazılarının imtiyazsız olmasına karşı çıkmalı, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını savunmalıyız. Yani Hıristiyanlığa tanınan imtiyazlara karşı çıkmalı, onun da Müslümanlıkla ve diğer dinlerle aynı statüye getirilmesini savunmalıyız. Ama aynı şekilde, kimi aklı evvellerin talep ettiği gibi, örneğin kuran kurslarının kapatılması gibi taleplere de karşı çıkmalıyız. Her cemaat tamamen kendi özverisiyle istediğini yapabilmelidir.
O halde bizlerin sloganı, dinsel otonomi değil, din ve devletin ayrılması klasik talebi olabilir.
Ancak İslamlık söz konusu olduğunda durum daha karışıktır. Din ve devlet işlerinin ayrılması talebi, dinin belli bir tanımına, yani sadece kişisel bir inanç sorunu olduğu; kişiyle Allah arasında bir sorun olduğu; dinin başka bir şeyi kapsamadığı anlayışına dayanır. Ama bazı dinler kendilerini böyle tanımlamazlar. Örneğin İslamlık. O sadece bir inanç sistemi değildir; aynı zamanda bir hukuk sistemidir. İnsanlar arası ilişkileri düzenler. Dolayısıyla, yaşayan değil ama "Ortodoks" İslamlıkla laiklik ilkesi arasında uzlaşmaz bir çelişki vardır. Hiç bir devlet kendi egemenlik alanı içinde başka bir hukuk sistemine müsaade etmez.
  Alıntı ile Cevapla