Başka bir sayfada da Lenin yine bu “Kültürel Özerklik” programını şöyle açıklıyor: "Her yurttaş, kendisini şu ya da bu ulusun bireyi olarak kaydettiriyor ve her ulus, üyelerini vergilendirme yetkisi olan, bir ulusal parlamentosu (diyeti) ve ulusal 'devlet sekreterleri' (bakanları) olan bir hukuksal bütün oluşturur." (s. 32) Alıntılardan da açıkça anlaşıldığı gibi, özerk olan şey sadece kültür olmayacak, kültür ve dil'e göre belirlenen bir hukuk ve maliye sistemi, yani bir devlet olacaktır. Bu devletin sadece belli bir toprak parçası bulunmayacak, ama kendi meclisleri, bakanları, bütçesi, vergileri toplayacak memurları, vergi kaçıranları hapse atacak polisleri, o polisleri ve vergi memurlarını eğitecek okulları vs. olacaktır. Bunu bugünün Almanya'sına ve örneğin buradaki azınlıklara uygularsak şöyle bir manzara ortaya çıkacaktır: Türkler, İspanyollar, Yugoslavlar vs. her biri, kendini bir ulusun üyesi olarak kaydettirecek, bunların her birinin toprağı olamayan ama aç işlerinde serbest olan özerk bir devleti olacak; her birinin kendi memurları, okulları olacak vs. . Bu planın saçmalığı ve uygulanamazlığı ortadadır. Sanırız bunu şimdi kimse savunmuyor. Bunu reddeden ve eleştiren Lenin'in hiç de haksız olmadığı ortadadır. Dolayısıyla Lenin'e yöneltilen eleştiriler anlamsızdır. Bu durumda "Kültürel Özerkliği"savunan arkadaşlar diyebilirler ki: "Evet, Lenin buna itiraz ederken haklı, biz, kabaca, "Kültürel Özerkliğe" karşı çıktığı için Lenin'i eleştirmekte yanılmışız. Ancak, haklı olduğumuz bir yan var. Bizler "Kültürel Özerklik"ten, sadece Kültür sorunlarına has bir özerkliği kastediyoruz, yani esas olarak okulları. Lenin bu anlamda bir kültürel özerkliği de reddetmektedir." Doğrudur, Lenin bu anlamda da bir kültürel özerkliği reddetmektedir. Yani okullarda öğretilecek standart dersleri, her dil ya da ulus grubunun belirlemesini, bunların okullarının ayrılmasını reddetmektedir. Örneğin şöyle yazıyor: "Pratik uygulamada 'toprak-dışı' (şu ya da bu ulusun üzerinde yaşadığı toprağa bağlı olmayarak) özerklik planı, ya da 'ulusal kültür özerkliği' bir tek şeyi ifade edebilir: okulun uluslara göre, bölünmesi, yani eğitimde ulusal kapalı alanların kabulü. Proletaryanın sosyalizm uğruna, sınıf savaşı bakımından sorunu ele almasından vazgeçtik, demokrasi açısından bile ünlü Bund'çu planın bütün gerici niteliğini anlayabilmek için, bu planın gerçekten neyi temsil ettiğini açıkça görmek yeter." (s. 36) Peki, Lenin, okulların ayrılmasına ve onların programlarının o azınlıklar tarafından belirlenmesine hangi gerekçelerle itiraz etmektedir? Lenin, itirazlarını toplumsal tecrübeye ve soyutlamalara dayandırmaktadır. Okulların ayrılmasının nasıl bir sonuç verdiğine ve kime hizmet ettiğine örneklere bakarak bir karar verir. O zamanın dünyasında, okulların uluslara göre ayrıldığı tek örnek, ABD'nin güney eyaletleridir. Orada siyahlar ve beyazlar ayrı okullara gitmektedirler: "Bir örnek ve okulun 'ulusallaştırılması' için bir proje, bize neyin söz konusu olduğunu açıkça gösterecektir. Amerika Birleşik Devletleri'nin bütün yaşamında, Kuzey eyaletleriyle Güney eyaletleri halâ bölünmüş durumdadır; Kuzeyde özgürlük ve köle sahiplerine karşı savaşım gelenekleri egemendir; Güneydeki eyaletlerde iktisadi baskıya uğrayan, kültürel bakımdan geri halde tutulan (...) vb. zencilere karşı zulmün kalıntılarıyla birlikte, . köleci gelenekler egemendir. Kuzey eyaletlerinde zencilerle beyazlar aynı okula giderler, Güneyde zenciler için özel okullar -eğer deyimi uygun görürseniz 'ulusal' ya da ırksal okullar - bulunmaktadır. Bana öyle geliyor ki, bu, okulun 'Ulusallaştırılması'nın biricik pratik örneğidir." (s |