Tekil Mesaj gösterimi
Alt 27-01-2007, 12:44   #2
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Ayrıca “Bizim nüfuz edemediğimiz şeyin gerçekte var olduğunu bilmek ...” Einstein burada çift kişilik sergiliyor ki şöyle; bir bilim insanı deneyleyemediği veya deney yöntemini koyamadığı bir şeyin varlığından nasıl söz edebilir? Diğer bir deyişle, bir bilim adamı, iddia ettiği bir önermeyi nasıl doğrulayabileceğini, yani belli koşullar altında hangi gözlemlerin, kendisini cümleyi doğru olarak kabule yada yanlış olarak reddetmeye götüreceğini bilmek durumundadır, yoksa o cümle bilim adamı için coşkusal bir anlam taşıyabilir ancak bilimselle karıştırılamaz, karıştırılması sakıncalıdır. Buna rağmen maddeci olması gereken bilim insanını metafizik, yani hiçbir zaman kanıtlanamayacağını kabul ettiği düşüncelerin yanında görüyoruz! Bu durumda metafizik anlamlar yüklenen bazı olgular açıklandıkça, mistik duyguların tatmini için yeni metafizik yaratılara yol açılmış oluyor.
Yine başka bir konuşmasında: “Dinin kozmik olarak yaşanmış tecrübesi bilim araştırmalarının en asil, en kuvvetli etkenidir”
Aksine din çağlar boyunca bilimsel yöntemin karşısında yer alarak kendini ifade etmiştir. Daha öncede değinildiği gibi ortaçağ, karanlık dönem, bilim karşıtlığıyla belirir. Bu durum geçerliliğini kaybetmişte değildir. Bilim aklın üretkenliğini sistemleştirir, kısmi bir ahlak modeli de oluşturur,sorgulayıcı ve sınayıcıdır. Bu özellikler dini bir otorite altındaki bir toplumdan istenmeyen ilk şeylerdir. Bunun dışında Einstein burada büyük bir yanılgıya düşüyor: Din bilimsel araştırmaların etkeni olmaktan çok, henüz bilimin gelişmediği dönemlerde insanların bir çok soruya cevap bulamaması ve bunun getirdiği korkunun sömürü aracı olarak kullanılmaya başlanmasının ürünüdür.

Einstein’ın felsefi görüşünü şüphe etmeksizin kavrayabilmemiz için örnekleri çoğaltmak mümkündür: “Benim dinim, o zayıf ve aciz zihinlerimizle algıladığımız az bir ayrıntıda kendini gösteren sınırsız derecede yüksek zeka karşısında duyduğum teslim kar(mahviyetkar) bir hayranlıktan ibarettir. Benim tanrı görüşüm, anlaşılamayan evrende kendini gösteren bir düşünüş kudretinin mevcudiyetine kuvvetle ve heyecanla inanmaktır.”
Eski insanlar yenildikleri hayvanlara,aya, güneşe, toprağa taptılar her seferinde tanrıyı bir yerlere yerleştirmişlerdi. Önceleri tanrı hayvanlardı ta ki onları kontrol altına alıp hayvanlara karşı üstünlük sağlayıncaya dek, göklerde de oldu tanrı, artık gökler bilinmeye başlanmıştı, tanrı olduğu sanılan ay gezegenimizin kendi haline bir uydusu oldu, tanrı olan güneşin sadece bir yıldız olduğu anlaşıldı. Yakınlar keşfedildikçe tanrı daha uzaklarda arandı! Evren daha önce hiç açıklanamadığı kadar büyük boyutlarda açıklanabilmeye ve gözlenebilmeye başlanınca Einstein yeniden kapalı bir evren icat ettii ve tanrı için yine bir yer buldu!
Einstein’ın eş dağılımlı evren modelinin evrenbilim üzerinde üç olumsuz etkisi olmuştur: Birincisi, daha önceki dönemlerde saçma ve bilimin antitezi olarak tanımlanmış olan ortaçağ sonlu evren kavramını hortlatmıştır. İkincisi, eş dağılım varsayımının estetik basitliği Einstein’ın bilimsel saygınlığı ile birleşince, bu varsayımın tüm diğer relativistik evren modellerinde de kullanılmasına neden olmuştur. Bunu takiben üçüncü, ve belki de en önemlisi, gelecekte yapılacak gözlemlerin eş dağılım varsayımını doğrulayacağı beklentisinden yola çıkarak, gözlemlerle çelişen varsayımların yapılmasına izin vermiştir.
  Alıntı ile Cevapla