![]() | |
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Oyun Alanı | Ajanda | Arama | Bugünkü Mesajlar | Forumları Okundu Kabul Et XML | RSS | |
![]() | #1 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
|
Einstei’nin İnancı ve Etkileri Genel görelilik kuramına göre kütle uzay-zamanı bükmektedir.Işık bir enerji türü olduğundan meşhur E= MC2 formülüne göre ışık ta bir kütleye sahiptir. Bu nedenle ışık ta dahil olmak üzere her şey kütle çekiminden etkilenmektedir. Kütle ile doğru orantılı olan bu bükülme miktarı eğer yeteri kadar büyük bir değere sahipse uzay kendi üzerine kapanacak şekilde eğrilecektir. Bu akıl yürütmeden dolayı Einstein kapalı evren inancını desteklemek için homojen dağılımı önermiştir. O günlerde elde olan bütün bilimsel veriler homojen olmayan bir evren göstermekteydi. Sarmal kollu gökadalar gözlemlenebiliyordu ve bunların başka gökadalar olduğu çoğu biliminsanı tarafından onay görmüştü. Bunların ayrıca kendi aralarında geniş bantlar halinde gruplaştıkları biliniyordu. Diğer bir deyişle Einstein’ın elindeki bilimsel veriler eşit dağılım göstermeyen (heterojen) bir evrene kanıt olsalar bile Einstein eşit dağılımlı bir yapıda ısrar ediyordu.Einstein daha da büyük ölçeklerde homojenliğe rastlanacağı umudu ile yaşadı. Ancak o günden bu güne yapılan gözlemler evrenin homojen olmadığını, aksine yumrulu bir yapıda yani eş dağılımsız (heterojen) olduğunu göstermiştir. Einstein sırf felsefi ve estetik inançlarından dolayı bu yolu seçmiştir. Çünkü Einstein'a göre büyük hacimlerde az yoğunluk, küçük hacimlerde çok yoğunluk varken evrenin bir küre olarak kendi üzerine kapanmasına gerek kalmayacaktı, yani sınırsız bir evren olması gerekecekti. Bu da Einstein’ın felsefi inancına rahatsızlık verecek bir yaklaşımdı, kendi sözlerinden de felsefi doğrultusunu anlayabiliriz: “Duyabileceğimiz en güzel en derin heyecan, mistik olan şeylerin duyumudur. Bu, gerçek bilimin tohumudur. Bu heyecanın yabancısı olan bir kimse -artık hayranlık duyamaz, huşu (Tanrıya boyun eğme, gönlü korku ve saygı ile dolu olma) içinde vecde gelmez(ulu bir şey karşısında kendinden geçme) olmuş bir kimse- ruhen ölmüş demektir. Bizim nüfuz edemediğimiz şeyin gerçekte var olduğunu bilmek ve bunun en yüksek bilgelik ve en parlak güzellik halindeki belirtilerinin donuk anlık(beyin) vasıtasıyla ancak en kaba şekillerini kavrayabildiğimizi anlamak ve hissetmek gerçek dinliliğin temelidir.” Ancak biliminsanı doğayı daha çok tanıdıkça mistisizmden daha fazla uzaklaşmalıdır. Daha önceden mistik duygular yaratan bir güneş tutulması bilim insanı için mistik değil, ayın güneş ile dünya arasına girmesinden başka bir şey değildir. İlkel insan güneş tekrar çıksın diye bakire kız kurban ederken, bilim insanı güneş tutulmasını bilimsel değer açısından incelemek konumundadır. Burada tehlikeli olan hala mistisizmi yaşamak, hissetmek isteyen mistik duygularından kopmak istemeyen ve hatta bu duygulardan koparsa ruhen öldüğünü düşünen bir bilim insanının, duygularını tatmin etmek için çözdüğü mistik olayları aşıp daha üst seviyede mistisizm yaratma çabası içine gireceğidir. | ||
![]() |
|
![]() | #2 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Ayrıca “Bizim nüfuz edemediğimiz şeyin gerçekte var olduğunu bilmek ...” Einstein burada çift kişilik sergiliyor ki şöyle; bir bilim insanı deneyleyemediği veya deney yöntemini koyamadığı bir şeyin varlığından nasıl söz edebilir? Diğer bir deyişle, bir bilim adamı, iddia ettiği bir önermeyi nasıl doğrulayabileceğini, yani belli koşullar altında hangi gözlemlerin, kendisini cümleyi doğru olarak kabule yada yanlış olarak reddetmeye götüreceğini bilmek durumundadır, yoksa o cümle bilim adamı için coşkusal bir anlam taşıyabilir ancak bilimselle karıştırılamaz, karıştırılması sakıncalıdır. Buna rağmen maddeci olması gereken bilim insanını metafizik, yani hiçbir zaman kanıtlanamayacağını kabul ettiği düşüncelerin yanında görüyoruz! Bu durumda metafizik anlamlar yüklenen bazı olgular açıklandıkça, mistik duyguların tatmini için yeni metafizik yaratılara yol açılmış oluyor. Yine başka bir konuşmasında: “Dinin kozmik olarak yaşanmış tecrübesi bilim araştırmalarının en asil, en kuvvetli etkenidir” Aksine din çağlar boyunca bilimsel yöntemin karşısında yer alarak kendini ifade etmiştir. Daha öncede değinildiği gibi ortaçağ, karanlık dönem, bilim karşıtlığıyla belirir. Bu durum geçerliliğini kaybetmişte değildir. Bilim aklın üretkenliğini sistemleştirir, kısmi bir ahlak modeli de oluşturur,sorgulayıcı ve sınayıcıdır. Bu özellikler dini bir otorite altındaki bir toplumdan istenmeyen ilk şeylerdir. Bunun dışında Einstein burada büyük bir yanılgıya düşüyor: Din bilimsel araştırmaların etkeni olmaktan çok, henüz bilimin gelişmediği dönemlerde insanların bir çok soruya cevap bulamaması ve bunun getirdiği korkunun sömürü aracı olarak kullanılmaya başlanmasının ürünüdür. Einstein’ın felsefi görüşünü şüphe etmeksizin kavrayabilmemiz için örnekleri çoğaltmak mümkündür: “Benim dinim, o zayıf ve aciz zihinlerimizle algıladığımız az bir ayrıntıda kendini gösteren sınırsız derecede yüksek zeka karşısında duyduğum teslim kar(mahviyetkar) bir hayranlıktan ibarettir. Benim tanrı görüşüm, anlaşılamayan evrende kendini gösteren bir düşünüş kudretinin mevcudiyetine kuvvetle ve heyecanla inanmaktır.” Eski insanlar yenildikleri hayvanlara,aya, güneşe, toprağa taptılar her seferinde tanrıyı bir yerlere yerleştirmişlerdi. Önceleri tanrı hayvanlardı ta ki onları kontrol altına alıp hayvanlara karşı üstünlük sağlayıncaya dek, göklerde de oldu tanrı, artık gökler bilinmeye başlanmıştı, tanrı olduğu sanılan ay gezegenimizin kendi haline bir uydusu oldu, tanrı olan güneşin sadece bir yıldız olduğu anlaşıldı. Yakınlar keşfedildikçe tanrı daha uzaklarda arandı! Evren daha önce hiç açıklanamadığı kadar büyük boyutlarda açıklanabilmeye ve gözlenebilmeye başlanınca Einstein yeniden kapalı bir evren icat ettii ve tanrı için yine bir yer buldu! Einstein’ın eş dağılımlı evren modelinin evrenbilim üzerinde üç olumsuz etkisi olmuştur: Birincisi, daha önceki dönemlerde saçma ve bilimin antitezi olarak tanımlanmış olan ortaçağ sonlu evren kavramını hortlatmıştır. İkincisi, eş dağılım varsayımının estetik basitliği Einstein’ın bilimsel saygınlığı ile birleşince, bu varsayımın tüm diğer relativistik evren modellerinde de kullanılmasına neden olmuştur. Bunu takiben üçüncü, ve belki de en önemlisi, gelecekte yapılacak gözlemlerin eş dağılım varsayımını doğrulayacağı beklentisinden yola çıkarak, gözlemlerle çelişen varsayımların yapılmasına izin vermiştir. | ||
![]() |
![]() |
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
| |
![]() | ![]() |