Tekil Mesaj gösterimi
Alt 02-02-2007, 09:00   #2
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

1950 sonrası DP döneminde dış dünyaya bakış yine ağırlıkla siyasidir. Dış ekonomik ilişkiler Soğuk Savaşta Batı'nın stratejik sınır bekçisi niteliğimiz gereği özellikle ABD'nin çizdiği rotaya bağımlıdır. Bu arada, siyasi-stratejik gerekler ülkemizin diğer Batı kurumları yanında, sanayileşmiş ülkeler kulübü OECD'ye de üye olmasını sağlamıştır. Gerek ekonomimizin yapısı ve düzeyinin gerek ekonomik politikalarımızın sadeti o zamanlar değil uzun süre bu üyelikle bağdaşmamasına rağmen, stratejik bedelini ödediğimiz bu üyelik ülkemiz için yararlı olmuştur.(Hele şimdi politikalarımız da Batı ile uyumlu iken bu üyelikten çok daha fazla yararlanmamız mümkündür). DP iktidarı sonlarında ekonomik bunalım dönemlerine girildiğinde, dış ekonomik ilişki kavramı dış irdim bulma ile eş anlamlı hale gelmiştir. Nitekim OECD üyeliğimiz aslında asıl amacından farklı olarak bu kurumda bizim için Yardım Konsorsiyomu kurulmasına da yaramış, bu çerçevede hem 1960 öncelde hem de sonrasında çeşitli kereler, politikalarımız değişmediği için sadece 'taşıma suyla değirmen döndüren' elverişli şartlı krediler sağlanmıştır.
1960-1980 döneminde yine içe dönük, ithal ikamesine dayalı ekonomik ilitikalar1 yürürlüktedir. Dış ekonomik ilişkilere, açılımdan çok sınırlama ve savunma güdüsüyle yaklaşılmaktadır, ithalatı kısma, yabancı sermayeyi durdurma, döviz kontrolü tek geçerli politikalar sayılmaktadır. Dönem sonuna doğru yine özellikle ödemeler dengesizliği kaynaklı bunalım başgösterince, tekrar ekonomik ilişkiler eşittir dış yardım formülüne geri dönülmüştür. Her hal ve karda dış ekonomik ilişkiler iç ekonominin ipoteği altındadır ve dış politikanın imkanlarını artıracağına sınırlamaktadır.
Bu dönemde Avrupa Ekonomik Topluluğu ile ortaklık ilişkisine girilmesi ekonomik olmaktan çok bir siyasi tercihin eseridir. 1964 Ankara Anlaşmasının ve 1973 Katma Protokolünün gümrük birliği ve ekonomik bütünleşmeye gidişi öngören anlayışının, ülke ekonomisinin yönetimine olduğu kadar dış ekonomik ilişkilerimize de yansıması gerektiğinin bilincine varılmamış, o zamanlar ekonomik felsefe, yapı ve politikalarımızla önemli ölçüde çelişen bu metinler pek sınırlı ölçüde hayata geçmiştir. Bu arada, uluslararası düzeyde 1970'lerin başındaki, özellikle ana madde fiyatlarının artması sayesinde gelişme yolundaki ülkelerin sanayileşmiş ülkelere bağımlılıklarını azaltma girişimi başlattıkları ortamda, ülkemizde de dış siyasi unsurlardan nisbeten daha bağımsız bir dış ekonomik ilişkiler politikası gütme tartışması yaşanmışsa da, gerek İç siyasi mülahazalar gerek uluslararası düzeyde gelişme yolundaki ülkeler hareketinin 1974 petrol krizi sonrası geçerliğini kaybetmesi nedeniyle, bu konu gündemden düşmüştür.

Nihayet, 1980'den itibaren ülkemizdeki köklü ekonomik politika değişikliği sonucu serbest piyasa ekonomist kurallarının ve dışa açılma ve ihracata dönük politikaların yerleşmesi ve meyvelerim vermesi ölçüsünde dış ekonomik ilişkilerimiz de dış politikamızın en önemli bir aracı ve amacı olarak bugünkü yerini almaya başlamıştır.
  Alıntı ile Cevapla