Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Eğitim Öğretim > Dersler - Ödevler - Tezler - Konular > Dış Ticaret

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 02-02-2007, 08:59   #1
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Dış Politika ve Dış Ekonomik İlişkilerin Yönetimi

Dış Politika ve Dış Ekonomik İlişkilerin Yönetimi
Genel olarak
Dış politika bir ülkenin dış dünya ile siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkileri başta olmak üzere her çeşit ilişkilerinin yönetimi olarak da tarif edilebilir. Bu çerçevede, dış ekonomik ilişkiler özellikle Batı dünyasında dış politikanın her zaman en önemli unsurlarından biri olagelmiştir. Avrupa tarihi dini-siyasi hakimiyet savaşlarının olduğu kadar ticari ilişkiler oluşturma ve ekonomik nüfuz yayma çabalarının da tarihidir. 18. ve 19. asır klasik diplomasi dönemlerinde, İngiltere imparatorluğu ve diğer emperyalist-kolonyalist güçler, genişlemelerini silah güçleri yanında tüccarlarının bankerlerinin ve girişimcilerinin maharetine de borçludur.

Günümüzde dış politika ile dış ekonomik ilişkiler daha da iç içe geçmiş durumdadır. Bununla beraber, ekonomik ilişkilerin dış politikadaki
ağırlığı, ilgili ülkenin dünyadaki yeri, tarihsel gelişimi, ekonomisinin yapılı, dış ekonomik koşullara bağımlılık nisbeti ve hatta siyasi rejimi gibi çeşitli unsurlara göre değişmektedir. Örneğin, aynı zamanda siyasi-askeri bir süper güç olan ABD'nin yanında, İngiltere, Fransa gibi ülkelerin dış politikaları siyasi-ekonomik faktörlerin karşılıklı etkileşiminin dengeli bir biçimde yönetilmesine dayanmaktadır. Buna karşı Japonya ve hala Almanya daha çok ekonomik gücü aracılığı ile nüfuz kazanmaya çalışmaktadır. Belçika, Hollanda gibi küçük boy AB ülkelerinde de ülkeler zaman zaman dış politikalarında uluslararası etik, insan hakları vs gibi konuları ön plana taşısalar da ekonomik çıkarlar dış politika darın en başta gelen etkenidir. Bu yönde uç örnekler olarak Singapur ve Hong Kong gibi sebebi mevcudiyeti dış ekonomik ilişkilere bağlı olan ülkeler gösterilebilir. Bunlarda dış politika tamamen dış ekonomik ilişkilerle özdeşleşmiştir. Öte yandan, otoriter rejimlere sahip veya demokrasinin henüz yerleşmemiş olduğu ülkelerde, çoğunlukla popülist-milliyetçi söylemlere dayanan 'sözde siyasi' gerekçelerle ekonomik çıkarlar, hatta toplumun asgari ekonomik gereksinmeleri feda edilebilmektedir.

Ülkemizde

Batı'dan farklı olarak, ülkemizde ekonomik ilişkilerin belki de en önemli-bir dış politika aracı ve hatta aynı zamanda amacı olduğunun tam olarak anlaşılması uzun zaman almıştır. Osmanlı imparatorluğu döneminde İstanbul, ekonomi ve ticareti hemen hemen hiçbir dönemde dış siyasette rol oynayabilecek bir unsur olarak görmemiş, hatta Padişah ve yönetimin üzerine eğilmesine değmez konular olarak yaklaşılmıştır. Biraz da genelleme yaparak, imparatorluğun dış dünya ile ekonomik ilişkileri, yükselme döneminde fethedilen topraklardan vergi, çöküş döneminde ise Batı'dan borç alınmasına inhisar etmiştir denilebilir. Cumhuriyetin ilk yıllarında da dış ekonomik ilişkiler bir politika aracı olarak ön planda değildir. O zamanlar, ülkenin ekonomik gücünün sınırlı ol-ması yanında, genç Cumhuriyet önceliği kendisini dünyaya kabul ettirmeye, yani siyasi ilişkilerini geliştirmeye vermektedir.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 02-02-2007, 09:00   #2
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

1950 sonrası DP döneminde dış dünyaya bakış yine ağırlıkla siyasidir. Dış ekonomik ilişkiler Soğuk Savaşta Batı'nın stratejik sınır bekçisi niteliğimiz gereği özellikle ABD'nin çizdiği rotaya bağımlıdır. Bu arada, siyasi-stratejik gerekler ülkemizin diğer Batı kurumları yanında, sanayileşmiş ülkeler kulübü OECD'ye de üye olmasını sağlamıştır. Gerek ekonomimizin yapısı ve düzeyinin gerek ekonomik politikalarımızın sadeti o zamanlar değil uzun süre bu üyelikle bağdaşmamasına rağmen, stratejik bedelini ödediğimiz bu üyelik ülkemiz için yararlı olmuştur.(Hele şimdi politikalarımız da Batı ile uyumlu iken bu üyelikten çok daha fazla yararlanmamız mümkündür). DP iktidarı sonlarında ekonomik bunalım dönemlerine girildiğinde, dış ekonomik ilişki kavramı dış irdim bulma ile eş anlamlı hale gelmiştir. Nitekim OECD üyeliğimiz aslında asıl amacından farklı olarak bu kurumda bizim için Yardım Konsorsiyomu kurulmasına da yaramış, bu çerçevede hem 1960 öncelde hem de sonrasında çeşitli kereler, politikalarımız değişmediği için sadece 'taşıma suyla değirmen döndüren' elverişli şartlı krediler sağlanmıştır.
1960-1980 döneminde yine içe dönük, ithal ikamesine dayalı ekonomik ilitikalar1 yürürlüktedir. Dış ekonomik ilişkilere, açılımdan çok sınırlama ve savunma güdüsüyle yaklaşılmaktadır, ithalatı kısma, yabancı sermayeyi durdurma, döviz kontrolü tek geçerli politikalar sayılmaktadır. Dönem sonuna doğru yine özellikle ödemeler dengesizliği kaynaklı bunalım başgösterince, tekrar ekonomik ilişkiler eşittir dış yardım formülüne geri dönülmüştür. Her hal ve karda dış ekonomik ilişkiler iç ekonominin ipoteği altındadır ve dış politikanın imkanlarını artıracağına sınırlamaktadır.
Bu dönemde Avrupa Ekonomik Topluluğu ile ortaklık ilişkisine girilmesi ekonomik olmaktan çok bir siyasi tercihin eseridir. 1964 Ankara Anlaşmasının ve 1973 Katma Protokolünün gümrük birliği ve ekonomik bütünleşmeye gidişi öngören anlayışının, ülke ekonomisinin yönetimine olduğu kadar dış ekonomik ilişkilerimize de yansıması gerektiğinin bilincine varılmamış, o zamanlar ekonomik felsefe, yapı ve politikalarımızla önemli ölçüde çelişen bu metinler pek sınırlı ölçüde hayata geçmiştir. Bu arada, uluslararası düzeyde 1970'lerin başındaki, özellikle ana madde fiyatlarının artması sayesinde gelişme yolundaki ülkelerin sanayileşmiş ülkelere bağımlılıklarını azaltma girişimi başlattıkları ortamda, ülkemizde de dış siyasi unsurlardan nisbeten daha bağımsız bir dış ekonomik ilişkiler politikası gütme tartışması yaşanmışsa da, gerek İç siyasi mülahazalar gerek uluslararası düzeyde gelişme yolundaki ülkeler hareketinin 1974 petrol krizi sonrası geçerliğini kaybetmesi nedeniyle, bu konu gündemden düşmüştür.

Nihayet, 1980'den itibaren ülkemizdeki köklü ekonomik politika değişikliği sonucu serbest piyasa ekonomist kurallarının ve dışa açılma ve ihracata dönük politikaların yerleşmesi ve meyvelerim vermesi ölçüsünde dış ekonomik ilişkilerimiz de dış politikamızın en önemli bir aracı ve amacı olarak bugünkü yerini almaya başlamıştır.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 02-02-2007, 09:00   #3
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

2000 yılında Türkiye'nin dış ilişkileri, gelişmiş demokrasilere benzer şekilde, salt siyasi ilişkiler yanında, askeri, ekonomik, kültürel, sosyal vs gibi son derece çeşitli alanları kapsayan karmaşık bir ilişkiler yumağı oluşturmaktadır. AB'ne adaylığımız ve entegrasyon süreci bu yumakta özel bir yere sahiptir. Dış politikamız ise tüm bu ilişkileri, bunların karşılıklı etkilerini de hesaba katarak yönetmek zorunluluğuyla karşı karşıyadır. Bu çerçevede, dış politikaya etkisi belki de en fazla olan- bununla beraber başta ekonomik gücümüz ve politikalarımız olmak üzere kendisi de diğer çeşitli faktörlerden etkilenen dış ekonomik ilişkilerimizin yönetimi başlıbaşına önem taşımaktadır.

Dış ekonomik ilişkilerin yönetimi
Türkiye'de dış ekonomik ilişkiler yönetiminin geçirdiği aşamalar
Cumhuriyetin ilk yıllarında, dış politikamız hemen hemen tamamen Atatürk tarafından şekillendirilmiş ve yönlendirilmiştir. Uygulamayı yeni oluşturulan Dışişleri yürütmeye çalışmaktadır. Genellikle dış ilişkiler ile dış ekonomik ilişkilerin yönetilmesi arısında kurumlar açısından belirgin bir görev taksimi yoktur. Dış temsil tektir ve Dışişlerinin uhdesindedir. Dış siyasi ilişkiler dış ticaret ve yabancı ülkelerle mali ilişkileri yönlendirmektedir ve gerektiğinde bu ilişkiler hükümet,daha doğrusu Devlet Başkanlığı düzeyinde koordine edilmektedir. Tek parti döneminde de bu yapı hemen hemen benzer şekilde sürmüştür. Esasen bu dönemlerde bir "kuruluş ve yeni yapılanma" sürecinden geçen Türkiye henüz idari açıdan da bugünkü karmaşık dış ilişki gerekleriyle de karşı karşıya değildir. Bir diğer unsur da, Dışişleri dışındaki devlet kurumların da dış dünya ile temas edebilecek lisan bilir elamanların azlığıdır.1950-1960 DP iktidarı döneminde ise, dış ekonomik ilişkilerin yürütülmesi hemen hemen münhasıran Dışişleri Bakanı ve Bakanlığı tarafından üstlenilmiştir. O kadar ki, Dışişleri Bakanlığı iç ekonomik politikaları dahi etkilemeye başlamış,bu iktidarın son yıllarında dış ticaret politikalarını tespit eder ve dış kredi ve hazine operasyonlarını yönetir olmuştur.
DP İktidarına ve icraatına kökten bir tepki olan 27 Mayıs 1960 darbesi Dışişlerinin dış ekonomik ilişkilerdeki neredeyse mutlak hakimiyetine de -yine tepki olarak -son vermiştir. Bu amaçla,darbeden henüz bir ay geçtikten sonra Temmuz başında çıkarılan '13 sayılı' Kanun,dış ticari ve dış mali ilişkilerde Dışişlerinin temsil yetkisini almış,bu konulardaki temsili,müzakerelerin yürütülmesini ve heyet başkanlıklarını ilgili Bakanlıklara vermiş,Dışişlerine sadece heyetlerde yer alam imkanını tanımıştır. Kanun bu hükümleriyle bu defa aşırıya giderek 'dış temsilde birlik' ilkesini bozmuş,dış ilişkilerde uzun süre yetki karışıklığı yaratmıştır. Bununla beraber, yine diğer kurumlarda dış ilişkilerde yetişmiş kadroların henüz bulunmaması nedeniyle Dışişlerinin dış ekonomik ilişkilerde hukuken değilse de fiilen nüfuzunun bir kısmını geri alması en azından dış muhataplar yönünden bu karışıklığı bir ölçüde hafifletmiştir.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 02-02-2007, 09:00   #4
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Bu durum 1969 yılına kadar sürmüş,bu tarihte çıkarılan ve halen yürürlükte olan 1173 sayılı 'Milletlerarası Münasebetlerin Yürütül-nesi Hakkında Kanun' ile dış ekonomik ilişkilerde de temsil birliği, aşağıda değineceğimiz bazı istisnalar dışında, tekrar sağlanmış, Dışişleri Bakanlığının bu alanda da nazım rolü hukuki bir çerçeveye oturtulmuştur.1970'lerden bu yana, iç durumdaki çalkantılar yanında, Türkiye'nin dış ekonomik ilişkilerinin de giderek çeşitlendiği ve dış politikamızda ön plana çıktığı yıllar, aynı zamanda, dış ekonomik ilişkilerin yönetimi konusunda Dışişleri Bakanlığının öncü konumunun giderek sarsılmaya çalışılmasına, bu Bakanlık ile Maliye (Hazine) ve dış ticaret kurumları yanında Devlet Planlama Teşkilatı arasında bir rekabet ortamının oluşmasına sahne olmuştur. Siyasi iktidarların insicamı ve gücü ile yaklaşımlarına bağlı olarak azalan veya artan bu rekabetin ortaya çıkmasında bir diğer unsur da Dışişleri dışındaki diğer sözkonusu kurumlarda dış ilişkilere lisan vs yönünden yatkın yeni kadroların sür'atle yetişmeye başlaması ve bu kadroların kendilerini kabul ettirme çabalarıdır. Nadiren yararlı sayılabilecek, çoğu zaman ise devlet mekanizmasının etkinliğini, kurumlararası ahenk ve koordinasyonu zedeleyen bu rekabet, 1970'lerden 1980'lerin sonlarına kadar özellikle Avrupa Birliğine (o zamanlar AET ve AT) karşı izlenecek politikalar konuşu etrafında yoğunlaşmış, siyasilerin rakip bürokratlarca yanıltılarak kendi amaçları yönünde alet edildiği durumlar dahi görülmüştür. Sözkonusu bürokrasi içi sürtüşmeler bugün nispeten azalmış olmakla beraber el'an sürmektedir.

Bugünkü durum

-Mevzuat yönünden
Dış ekonomik ilişkilerin yönetimi yetkisi en üst düzeyde doğal olarak genel siyaset çerçevesinde TBMM kontrolündeki Hükümete aittir. Yürütücü-uygulayıcı olarak idarenin (bürokrasinin) bu alanda ne şekilde teşkilatlandırıldığı ve hangi kurumun hangi yetkilerle donatıldığı Hükümet içinde Bakanlar arasındaki iş bölümü ile de irtibatlıdır.
Halen belirleyici genel çerçeveyi çizen kanun, daha önce de değinilen, 5 Mayıs 1969 tarihli ve 1173 sayılı 'Milletlerarası Münasebetlerin Yürütülmesi ve Koordinasyonu Hakkında Kanun'dur. Bu kanun, genel ilke o firak, Türkiye Cumhuriyetinin yabancı devletler ve temsilcilikleri ile temas ve müzakerelerini yürütme yetkisini Dışişleri Bakanlığına vermiştir. Bu şekilde, dış ilişkilerde temsil birliği prensibi kabul edilmiş ve dış ekonomik ilişkiler dahil dış ilişkilerin yönetimi için dışa karşı esas muhatap olarak Dışişleri Bakanlığı kabul edilmiştir. Bu yetki, Kanunda da belirtildiği gibi, Cumhurbaşkanı ve Başbakanın Uluslararası Hukuk ve Anayasa gereğince sahip oldukları yetkileri etkilememektedir.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 02-02-2007, 09:00   #5
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Dışişlerinin bu yetkisinin ve dış temsil birliğinin bir istisnası da vardır.O da Kanunun birinci maddesinde yer aldığı şekliyle, 'statülerinde üyelerinin ve ortaklarının belli bir Bakanlık veya merci ile muamelatta bulunacağı belirtilen milletlerarası kurullarla, bunların temsilcilikleri, temsilciler ve sair merciler ile yapılacak temaslar, müzakereler ve milletlerarası andlaşmaların, Dışişleri Bakanlığı ve diğer ilgili bakanlıklarla işbirliği dahilinde sorumlu bakanlık veya merci eliyle yapılabilmesi'dir. Diğer bir deyişle, dış durum ve şartlara bağlı belirli bir durumda Dışişleri Bakanlığı dışındaki bakanlık ve mercilere dış temsil ve yürütme yetkisi verilmekte, ancak bunun da Dışişleri Bakanlığı ve diğer ilgili bakanlıklarla işbirliği halinde yapılması gerekmektedir. Bu hüküm esas itibarile dış ekonomik ilişkilerle ilişkili olup IMF ve Dünya Bankası ile sayıları daha sonra artan bölgesel bankalara prensipte ülkelerin hazine ve merkez bankası yetkililerinin muhatap olması geleneğine cevap verme gereğine dayanmaktadır.

1173 sayılı Kanun'da öngörülen diğer önemli bir ilke de dış ilişkilerin yürütülmesinde kurumlararası ahenk ve işbirliğinin sağlanmasıdır. Kanun bu amaçla, diğer öngörüleri yanında, bakanlıklararası komite ve kuralların kurulmasını da düzenlemektedir.

Dış ekonomik ilişkilerin yönetimi ile ilgili diğer halihazırdaki mevzuat, esas itibarile, Dışişleri Bakanlığı Teşkilat Kanunu yanında, bu tarz ilişkilerle ilgili diğer kurumlar olan Hazine Müsteşarlığı ve Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın teşkilat ve görevlerim düzenleyen Kanun ile Maliye Bakanlığı ve Devlet Planlama Teşkilatının kuruluşunu düzenleyen Kanun Hükmünde Kararnamelerdir. 1983 yılında ardarda KHK'lar ile yürürlüğe sokulan ve bilahare Dışişleri Bakanlığı ile Hazine ve Dış ticaret Müsteşarlıkları için 1994 yılında Kanunlaşan bu üç metindeki dış ekonomik ilişkilerin yürütülmesi ile ilgili ilke ve hükümleri aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür:
  Alıntı ile Cevapla
Alt 02-02-2007, 09:00   #6
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Dışişleri Bakanlığı dış politikayı uygulamak ve Türkiye Cumhuriyetinin yabancı devletler uluslararası kuruluşlarla ilişkilerin! yürütmekle yetkilidir. Bu kapsayıcı yetkiye dış ekonomik ilişkiler de doğal olarak dahildir. Dışişleri Bakanlığı bu çerçevede, tüm dış temas ve müzakereleri yürütür ve gerekli anlaşmaları yapar. Anılan Bakanlık aynı zamanda diğer Bakanlık ve kuruluşların dış politikayı etkileyen faaliyetlerin dış politikaya uygunluğunu ve bu kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamakla da görevlidir. Yabancı devletler ve milletlerarası kuruluşlar nezdinde temsil işlerini yürütmekle yetkili makam yine Dışişleri Bakanlığıdır. Hemen hemen münhasır bu yetkilerdeki yegane istisna, 1173 sayılı Kanunun ilgili hükmünün yansıması olarak, mali, iktisadi ve diğer teknik konularda ilgili kurumlarca yürütülmesi gereken veya statülerinde başka Bakanlık ve mercilerin muhatap olması öngörülen uluslararası kuruluşlarla yapılacak- dış temas ve müzakerelerdir. Bu durumlarda da Dışişleri Bakanlığı bu temas ve müzakerelerin dış politikaya uygunluğunu gözetir ve gerekirse bunlara katılır.
Hazine Müsteşarlığı,ikili ve çok taraflı ekonomik ilişkiler,uluslararası ve bölgesel ekonomik ve mali kuruluşlarla ilişkiler,yabancı ülke ve kurumlardan hibe ve borç alınması ve verilmesi,sermaye akımlarının düzenlenmesi,yurt dışı müteahhitlik hizmetleri,kambiyo rejimi,yatırım ve yatırım teşviki alanlarındaki faaliyetleri yürütmekle görevlidir.Bu çok geniş kapsamlı yetkilerin 1173 sayılı Kanuna yapılan bir atıfla bir ölçüde sınırlanmış olduğu söylenebilir.
Dış Ticaret Müsteşarlığı, Kanundaki ifadeye göre,dış ticaret politikalarının tesbitine yardımcı olmak ve bu politikalar çerçevesinde ihracat,ihracatı teşvik,ithalat,yurt dışı müteahhitlik hizmetleri yanında,'ikili ve çok taraflı ticari ve ekonomik ilişkileri' düzenlemek,uygulamak ve uygulamaları izlemek ve geliştirmekle yetkilidir.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 02-02-2007, 09:01   #7
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Maliye Bakanlığı Teşkilat KHK'sında , bu Bakanlığın genel görevleri arasında dış ekonomik ilişkilerle ilgili bir husus yer almamakla beraber,Gelirler Genel Müdürlüğünün görevleri arasında 'milletlerarası vergi ilişkilerinin yürütülmesi,ikili ve çok taraflı vergi anlaşmalarının yapılması' sayılmaktadır.
Devlet Planlama Teşkilatı KHK'sında DPT'nin görevleri arasında uluslararası kuruluşlarla iletişim halinde stratejiler geliştirmek de yer almakta,ayrıca DPT'de görevi 'bölgesel,çok taraflı ve ikil ekonomik ilişkilerin kalkınma planları ve yıllık programlarda belirtilen ilke,hedef ve politikalarla uyumlu şekilde yürütülmesi için gerekli çalışmaları yapmak,gelişme yolundaki ülkelere teknik yardım faaliyetlerini yürütmek,GYÜ'ler ve özellikle İslam ülkeleri arasında ekonomik ve ticari işbirliği amacıyla kurulan teşkilatlarla ilgili çalışmaları yapmak ve gerekirse sekreterya hizmetlerini yürütmek' olan bir Dış Ekonomik İlişkiler Genel Müdürlüğü bulunmaktadır.
Yukarıdaki makamlara ek olarak,diğer birçok Bakanlık ve kamu kuruluşunda da, farklı kapsamda görevleri olan 'Dış İlişkiler' birimlerinin de bulunduğu, bunların ihtisas konularına göre bazı dış temaslar yaptığı bilinmektedir.
Görüleceği üzere,mevzuatımız bu alanda esas temsil ve yönetim yetkisini Dışişleri Bakanlığına tanımış olmakla beraber,bu yetkiye istisnalar da getirilmekte,ayrıca,yetki sürtüşmesine yol açabilecek belirsizlikler de bulunmaktadır (örneğin,yurt dışı müteahhitlik hizmetleri konusuyla hem Hazine hem de Dış Ticaret Müsteşarlıklarının meşgul olması öngörülmektedir.
-Uygulama yönünden
Bir yandan mevzuattaki istisna,karışıklık ve belirsizliklerin etkisiyle,diğer yandan ülkemiz dış ekonomik ilişkilerinin gerek ülke bazında gerek konu çeşitliliği açısından merkeziyetçi bir yaklaşımla yönetilmesinin giderek zorlaşması nedeniyle Dışişleri Bakanlığının bu alandaki yetkisi ve hatta rolü giderek yıpranmaya başlamıştır. Bunda yukarıda değinilen,'rakip' kurumlar kadrolarının güçlenmekte olmasının da payı vardır.İdare düzeyinde etkin koordinasyon mekanizmalarının bulunmaması veya gereği gibi çalıştırılamamasının da etkisiyle,bugün dış ekonomik ilişkilerde bir ölçüde bir temsil çokluğu ve yönetim çakışmalarından söz edilebilir.Bu durum,dağınıklık olarak nitelendirilemez ise de, ülkemizin bu konulardaki etkinliğini azaltacak boyuttadır.
AB ile ilişkiler ve dış ekonomik ilişkilerin yönetimi
AB ile ilişkilerimizin yönetimi başlıbaşına kapsamlı bir inceleme konusudur.Burada sadece,bu ilişkilerin dış ekonomik ilişkilerimizin önemli bir bölümünü kapsayan ve bunları her hal ve karda etkileyen niteliği vurgulanmak istenmiştir. AB ile ilişkilerimizin tarihinde çoğu zaman
bu ilişkinin çok yönlü ve ülkenin adeta tüm hayatım kapsayan 'bütünleşme süreci niteliğinden çok ekonomik yön ön planda olmuş, ilişki herhangi bir dış ekonomik ilişki olarak algılanmıştır. Bunun bir sonucu olarak da, AB ile Dışişleri Bakanlığı yanında daha çok ekonomik Bakanlık ve kurumlarımız ilgilenmiş, dolayısıyla bu konu yukarıda değimin bürokrasi içi rekabet ve sürtüşmelerin de odak noktasında olmuştur. Adaylığımızın kabulünden sonra daha kapsamlı olarak ele alındığı görülen, devletin ve özellikle idarenin AB ile ilgili organizasyonu konusundaki gelişmeler, aynı zamanda dış ekonomik ilişkilerimizde temsil ve yürütme yetkisi sorunlarına yaklaşımların da bir tarihçesidir denilebilir.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 02-02-2007, 09:01   #8
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Kamu-Özel Sektör İşbirliği
Türkiye'nin dış ilişkileri ve özellikle dış ekonomik ilişkilerinin kapsamı genişledikçe ve giderek çok yönlü ve karmaşık hale geldikçe, bu ilişkile-
1 sadece devletin, üstelik de 'temsil birliği kuralı' nedeniyle belirli ölçü-merkeziyetçi olmak zorunda bir bürokrasinin yönetmesi giderek güçleşmiş, özel sektör kuruluşlarının bu alandaki etkinliği ve görünürlülüğü artmıştır. Bu da, doğal olarak kamu ile özel sektör arasında koordinasyon ve işbirliğini de zorunlu kılmıştır.

Ülkemizde -bir çok Batı ülkesinin aksine- kamu-özel sektör ilişkileri un süre sıkıntılı bir dönemden geçmiş, bu kesimler arasında 'işbirliği' uzun süre dahi güçlükle oluşmuştur. Bunda birinci neden, özel sektörün tun yıllar ekonomide ve de dış ilişkilerde ağırlık taşıyamıyacak kadar zayıf kalmış olmasıdır. Bu sektör ancak devlet himayesinde ve devletten yarrarlanarak mevcudiyetini sürdürmüş, bunu bir alışkanlık haline de getirmiştir. Ancak 1980'den sonra başlayan dönemdedir ki bu sektör Yavaş yavaş şahsiyet kazanmaya, kendi ayakları üzerinde durmaya, ekonomik hayattaki rolünü artırmaya başlamıştır. Bu süreç devam etmekle beraber, bugün artık özel sektörün başlıbaşına dış ekonomik ilişkilerde etkin bir konum kazandığı bir gerçektir.
Kamu-özel sektör işbirliğini güçleştirmiş olan ikinci neden daha ziyade ideolojiktir.Türkiye için Cumhuriyetin kuruluşu ve İkinci Dünya Savaşı yılları başta olmak üzere ekonominin ayakta durması için devletçilik,devletin önceliği ve hakimiyeti uzun yıllarca geçerli olmuştur.Bu dönemlerde özel sektör ve iş dünyası -Osmanlı geleneğinin de etkisiyle-bir nevi ikinci sınıf sayılmış,hatta özel ticari ve ekonomik faaliyetlere neredeyse kuşku ile bakılmıştır (maskeli,şişman ,purolu muhtekir tüccar tiplemeleri karikatürlerde 80'li yıllara kadar sürmüştür).Bu zihniyet çerçevesinde ,siyasi ve idari devlet yetkilileri özel sektörle ilişkilerine son derece mesafeli yaklaşırlar,yurt dışı faaliyetleri dahil özel sektörle ilişkilerine son derece mesafeli yaklaşırlar,yurt dışı faaliyetleri dahil özel şirketleri savunur ve destekler gözükmekten kesinlikle kaçınırlardı.Böyle bir ortamda,sağlıklı bir kamu-özel sektör işbirliğinden sözetmek doğal olarak mümkün değildi.
Özel sektörün dış ekonomik ilişkilerde önemli rol sahibi olduğu gerçekliği ilk olarak ve yine sınırlı şekilde, Ortak Pazar ile ilişkilerin kurulup gelişmeye başladığı yıllarda anlaşılmaya başlamıştır.AET ile ilişkiler için özel sektör üst kuruluşlarının İktisadi Kalkınma Vakfı'nı kurmaları ve bu vakfın Brüksel'de bir temsilcilik açması bu çerçevede zikredilebilir.Aynı şekilde AET ile Katma Protokol müzakerelerinde özel sektörün de görüşlerine az da olsa başvurulmuştur. Bu arada, 1970'lerden itibaren tekstil ihracı güçlükleri başladığında AET'ye devlet yerine tekstil ihracatçı birliklerinin muhatap olmasının kararlaştırılması bu açıdan önemli bir adım olmuştur.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 02-02-2007, 09:01   #9
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Kamu-özel sektör ilişkileri ve işbirliğinin 1980'lerden itibaren değişmeye başladığı bilinmektedir. Devletin iş hayatına yaklaşımındaki tabular -bugün hala izlerine rastlansa dahi-yavaş yavaş kalkmış,siyasi mekanizma olsun bürokrasi olsun özellikle dış ekonomik ilişkilerde özel firmalarımızın faaliyetlerini destekleme gereğim kabule başlamıştır. Bu zihniyet değişikliği giderek daha geniş ölçüde uygulamaya da yansımakta, devlet kurumları ihracat konularında olsun yurt dışı ihalelerde olsun ağırlığını özel firmalarımızdan yana koymakta tereddüt etmemektedir. Aynı şekilde, özel sektör de genellikle dış ilişkilerde devletle işbirliğine ve dış politikalarımızla ahenk içinde olmaya itina göstermektedir.

2000 yılında Türkiye'nin dış politikasında dış ekonomik ilişkilerin yeri yönetimine ilişkin bazı saptama ve değerlendirmeler.

Yirmi Birinci asra girerken, Türkiye'nin son derece kapsamlı, çeşitli ve karmaşık dış ilişkiler yumağı içinde dış ekonomik ilişkiler belki de en önemli yere sahiptir. Bugünün gerçeği dış siyaset ile ekonomik ilişkilerin birbirinden ayrılmasının mümkün olmadığı, bunların karşılıklı etkileşim içinde bulunduğudur. Her dış politika adımında bir dış ekonomik ticari kollama unsuru olduğu gibi, her dış ekonomik faaliyette de dış siyaseti destekleme veya en azından ahenk içinde olma kaygısı bulunur.

Uluslararası ilişkilerde -siyasi-askeri araçların en azından görünürlüğünün azaltılması eğilimi gözönünde tutulduğunda ekonomik araçlar en b yük rolü oynamaktadır. Bu ilişkiler diğer bir ülkenin siyasi tutumunu etkilemek için bir baskı aracı olarak kullanılabildiği gibi, siyasi sorunların çözümü için de etkili bir olumlu araç oluşturabilmektedir. Ülkemiz de bunun ekonomik unsur1arın karşılıklı etkileşimini hesaba katan bir dış politika yürütme anla-y mı benimsemiştir.

Ancak, 'ekonomi diplomasisi' gibi kavramlar kulağa hoş gelse ve dış politikaların her şeyden önce ekonomik çıkarların hizmetinde olduğunu ileri sürüldüğü görülse de, bu karşılıklı etkileşimin bir sınırı olduğunu kaydetmek gerekir. O da ülkenin siyasi-güvenlik çıkarlarının mutlak önceliğidir. Dolayısıyla dış politika yürütülürken bu iki unsur arasında bir tercih durumu ortaya çıktığında,siyasi-güvenlik çıkarlarımızı korumak için ekonomik çıkarlardan fedakarlık gerekebilecektir. Demokratik bir rejimde bu tercihin nerede ve nasıl oluşacağı bellidir.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 02-02-2007, 09:01   #10
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Ancak şimdiye kadar hiç bir demokratik ülkede de salt ekonomik çıkarlar için güvenliğin tehlikeye atılması gereğinin savunulduğuna rastlanmamıştır.Bu konuda,ülkemizde zaman zaman dış ekonomik çıkarlarımızın aslında getiri belli olmayan siyasi mülahazalarla yeteri kadar savunulamadığı iddiaları ileri sürülse de, bu iddiaların veya eleştirilerin pek çoğunun,uzun vadeli düşünmek ve genel toplum menfaatlerini gözönünde tutmak sorumluluğu bulunmayan özel çıkar sahibi çevrelerden kaynaklandığı da bir gerçektir.Ayrıca,yine bir çevrelerin çıkarları doğrultusunda hiç de yetkili olmadıkları bazı 'dış politika' inisiyatifleri aldıkları ve bu şekilde asıl dış politika aktörlerinin etkinliğini sarstıkları da görülmemiş değildir.
Bu çerçevede,Türk dış politikasının dış ekonomik ilişkiler unsuru arız edilebilecek etkinlikte yönetilmekte midir?
İlke olarak,dış ekonomik ilişkilerimizin etkin biçimde yönetilmesi için yukarıda işaret edilen bazı aksaklıklarına karşın-gerekli hukuki çerçeve vardır. Siyasi düzeyde ve bürokraside dış politika-ekonomik ilişkiler irtibatının bilinci ve bunlar arasında ahenk ve karşılıklı destek gereği anlayışı yerleşmektedir. Bu yaklaşımı benimsemiş kadrolar da mevcuttur. Ancak,uygulamaya gelince,ulaşılan nisbeten olumlu düzeye rağmen belirli aksaklıkların sürdüğü de bir gerçektir.
Bu aksaklıkların başında gerek devlet içinde gerek devlet-özel sektör ilişkilerinde koordinasyon ve ahengin tam yeterli olmaması gelmektedir. Siyasi düzeyde son yıllarda uzun süre hüküm süren istikrarsızlıklar,doğal olarak bu düzeyde,diğer konularda olduğu gibi dış ekonomik ilişkilerde de koordinasyonu büyük ölçüde olumsuz yönde etkilemiştir.İdari düzeyde ise özellikle Dışişleri Bakanlığı ile Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlıkları ve DPT arasındaki rekabet bu siyasi istikrarsızlığın da etkisiyle bürokrasi içinde koordinasyonu zaman zaman bir dağınıklık görüntüsü verecek ölçüde aksatmıştır. Bu koordinasyon eksikliğinin etkileri daha ziyade dış temaslar açısından gözlenmiş,bazen yabancı kurumları Türk muhataplarının yetkisi hakkında tereddüde düşüren durumlarla karşılaşılmış,bazen de ekonomik menfaatlerimiz yeteri kadar siyasi destekten mahrum kalmıştır.
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 11:57 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580