2000 yılında Türkiye'nin dış ilişkileri, gelişmiş demokrasilere benzer şekilde, salt siyasi ilişkiler yanında, askeri, ekonomik, kültürel, sosyal vs gibi son derece çeşitli alanları kapsayan karmaşık bir ilişkiler yumağı oluşturmaktadır. AB'ne adaylığımız ve entegrasyon süreci bu yumakta özel bir yere sahiptir. Dış politikamız ise tüm bu ilişkileri, bunların karşılıklı etkilerini de hesaba katarak yönetmek zorunluluğuyla karşı karşıyadır. Bu çerçevede, dış politikaya etkisi belki de en fazla olan- bununla beraber başta ekonomik gücümüz ve politikalarımız olmak üzere kendisi de diğer çeşitli faktörlerden etkilenen dış ekonomik ilişkilerimizin yönetimi başlıbaşına önem taşımaktadır. Dış ekonomik ilişkilerin yönetimi Türkiye'de dış ekonomik ilişkiler yönetiminin geçirdiği aşamalar Cumhuriyetin ilk yıllarında, dış politikamız hemen hemen tamamen Atatürk tarafından şekillendirilmiş ve yönlendirilmiştir. Uygulamayı yeni oluşturulan Dışişleri yürütmeye çalışmaktadır. Genellikle dış ilişkiler ile dış ekonomik ilişkilerin yönetilmesi arısında kurumlar açısından belirgin bir görev taksimi yoktur. Dış temsil tektir ve Dışişlerinin uhdesindedir. Dış siyasi ilişkiler dış ticaret ve yabancı ülkelerle mali ilişkileri yönlendirmektedir ve gerektiğinde bu ilişkiler hükümet,daha doğrusu Devlet Başkanlığı düzeyinde koordine edilmektedir. Tek parti döneminde de bu yapı hemen hemen benzer şekilde sürmüştür. Esasen bu dönemlerde bir "kuruluş ve yeni yapılanma" sürecinden geçen Türkiye henüz idari açıdan da bugünkü karmaşık dış ilişki gerekleriyle de karşı karşıya değildir. Bir diğer unsur da, Dışişleri dışındaki devlet kurumların da dış dünya ile temas edebilecek lisan bilir elamanların azlığıdır.1950-1960 DP iktidarı döneminde ise, dış ekonomik ilişkilerin yürütülmesi hemen hemen münhasıran Dışişleri Bakanı ve Bakanlığı tarafından üstlenilmiştir. O kadar ki, Dışişleri Bakanlığı iç ekonomik politikaları dahi etkilemeye başlamış,bu iktidarın son yıllarında dış ticaret politikalarını tespit eder ve dış kredi ve hazine operasyonlarını yönetir olmuştur. DP İktidarına ve icraatına kökten bir tepki olan 27 Mayıs 1960 darbesi Dışişlerinin dış ekonomik ilişkilerdeki neredeyse mutlak hakimiyetine de -yine tepki olarak -son vermiştir. Bu amaçla,darbeden henüz bir ay geçtikten sonra Temmuz başında çıkarılan '13 sayılı' Kanun,dış ticari ve dış mali ilişkilerde Dışişlerinin temsil yetkisini almış,bu konulardaki temsili,müzakerelerin yürütülmesini ve heyet başkanlıklarını ilgili Bakanlıklara vermiş,Dışişlerine sadece heyetlerde yer alam imkanını tanımıştır. Kanun bu hükümleriyle bu defa aşırıya giderek 'dış temsilde birlik' ilkesini bozmuş,dış ilişkilerde uzun süre yetki karışıklığı yaratmıştır. Bununla beraber, yine diğer kurumlarda dış ilişkilerde yetişmiş kadroların henüz bulunmaması nedeniyle Dışişlerinin dış ekonomik ilişkilerde hukuken değilse de fiilen nüfuzunun bir kısmını geri alması en azından dış muhataplar yönünden bu karışıklığı bir ölçüde hafifletmiştir. |