Kamu-Özel Sektör İşbirliği Türkiye'nin dış ilişkileri ve özellikle dış ekonomik ilişkilerinin kapsamı genişledikçe ve giderek çok yönlü ve karmaşık hale geldikçe, bu ilişkile-
1 sadece devletin, üstelik de 'temsil birliği kuralı' nedeniyle belirli ölçü-merkeziyetçi olmak zorunda bir bürokrasinin yönetmesi giderek güçleşmiş, özel sektör kuruluşlarının bu alandaki etkinliği ve görünürlülüğü artmıştır. Bu da, doğal olarak kamu ile özel sektör arasında koordinasyon ve işbirliğini de zorunlu kılmıştır. Ülkemizde -bir çok Batı ülkesinin aksine- kamu-özel sektör ilişkileri un süre sıkıntılı bir dönemden geçmiş, bu kesimler arasında 'işbirliği' uzun süre dahi güçlükle oluşmuştur. Bunda birinci neden, özel sektörün tun yıllar ekonomide ve de dış ilişkilerde ağırlık taşıyamıyacak kadar zayıf kalmış olmasıdır. Bu sektör ancak devlet himayesinde ve devletten yarrarlanarak mevcudiyetini sürdürmüş, bunu bir alışkanlık haline de getirmiştir. Ancak 1980'den sonra başlayan dönemdedir ki bu sektör Yavaş yavaş şahsiyet kazanmaya, kendi ayakları üzerinde durmaya, ekonomik hayattaki rolünü artırmaya başlamıştır. Bu süreç devam etmekle beraber, bugün artık özel sektörün başlıbaşına dış ekonomik ilişkilerde etkin bir konum kazandığı bir gerçektir. Kamu-özel sektör işbirliğini güçleştirmiş olan ikinci neden daha ziyade ideolojiktir.Türkiye için Cumhuriyetin kuruluşu ve İkinci Dünya Savaşı yılları başta olmak üzere ekonominin ayakta durması için devletçilik,devletin önceliği ve hakimiyeti uzun yıllarca geçerli olmuştur.Bu dönemlerde özel sektör ve iş dünyası -Osmanlı geleneğinin de etkisiyle-bir nevi ikinci sınıf sayılmış,hatta özel ticari ve ekonomik faaliyetlere neredeyse kuşku ile bakılmıştır (maskeli,şişman ,purolu muhtekir tüccar tiplemeleri karikatürlerde 80'li yıllara kadar sürmüştür).Bu zihniyet çerçevesinde ,siyasi ve idari devlet yetkilileri özel sektörle ilişkilerine son derece mesafeli yaklaşırlar,yurt dışı faaliyetleri dahil özel sektörle ilişkilerine son derece mesafeli yaklaşırlar,yurt dışı faaliyetleri dahil özel şirketleri savunur ve destekler gözükmekten kesinlikle kaçınırlardı.Böyle bir ortamda,sağlıklı bir kamu-özel sektör işbirliğinden sözetmek doğal olarak mümkün değildi. Özel sektörün dış ekonomik ilişkilerde önemli rol sahibi olduğu gerçekliği ilk olarak ve yine sınırlı şekilde, Ortak Pazar ile ilişkilerin kurulup gelişmeye başladığı yıllarda anlaşılmaya başlamıştır.AET ile ilişkiler için özel sektör üst kuruluşlarının İktisadi Kalkınma Vakfı'nı kurmaları ve bu vakfın Brüksel'de bir temsilcilik açması bu çerçevede zikredilebilir.Aynı şekilde AET ile Katma Protokol müzakerelerinde özel sektörün de görüşlerine az da olsa başvurulmuştur. Bu arada, 1970'lerden itibaren tekstil ihracı güçlükleri başladığında AET'ye devlet yerine tekstil ihracatçı birliklerinin muhatap olmasının kararlaştırılması bu açıdan önemli bir adım olmuştur. |