07-02-2007, 09:58
|
#45 |
Guest | İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasından sonra 1940 senesinde Matbuat Kanunu’na yapılan iki maddelik ekle, Türklerin Ulusal duygularını inciten ve tarihini yanlış gösteren yazılar ile ülkenin güvenliğiyle ilgili meseleler hakkında yapılmakta olan soruşturmalardan ve yine güvenlik bakımından alınan önlemlerden söz eden yazıların yayımlanması yasaklanmıştır. Bu girişim savaş süresince basının çok sıkı bir denetim altında tutulacağının ilk işareti sayılmıştır.91 Alpay Kabacalı, “Türkiye’de Basın Sansürü” adlı kitabında, o günlerde gazetecilik yapan bazı gazetecilerden alıntılar yaparak, o günlerin genel havasını şöye yansıtıyor: “Nadir Nadi şunları yazıyor: ‘Düşünceler ve inançlar üstü kapalı cümlelerle bir dereceye kadar açıklanabiliyordu. Hükümetçe önemli sayılan olaylar karşısında gazetelerin genel tutumu, Basın – Yayın Müdürlüğünden gelen direktiflere göre ayarlanıyordu. Arada bir başbakanın, basın toplantıları tertipleyerek, gazete sahiplerini ya da temsilcilerini emir verircesine uyardığı oluyordu.’ Zekeriya Sertel, o yıllarda polis devleti kurulduğunu öne sürdükten sonra ekliyor. ‘Emniyet örgütü kuvvetler dirilmiş, genişletilmişti. Nefes almak olanaksızdı. Basın bile onun elinde ve onun emrindeydi. Resmen sansür yoktu. Bakanlar ve Basın – Yayın Genel Müdürlüğü hemen her gün gazetelere direktifler verirdi. Bu direktiflere uymayanların gazeteleri kapanmak tehlikesindeydi.’ |
| |