07-02-2007, 14:46
|
#6 |
| Guest | Her akşam pederimin avdetini beklerim. Onun bar-ı hayat altında hemen hemen bükülmüş denilecek hale gelen kameti sokağın görünür görünmez gönlümde mahi-i estiber bir şevk-i ru’yet hasıl olur. Hanede yalnız o zamana mahsus bir velevle ile koşar. Tapınmak önünde kaddümüne muntazır bulunurum. İçeriye girdiği zaman ekseriya beni görür. Gözleri her vakit bir dikkat-i mahsusa ile birini arar. Derhal: -Ablan nerede? Diye sorar. Garib bir hiss-i mütava’at karane ile başımı eğerek: -Siz öte beri hazırlamakla meşguldür diye cevap veririm. Ahh! Son derece yorgun, merdivenleri güç hal ile çıkar. Koltuğuna gireyim de yardım edeyim derim. Kabul etmez. O bizim hiç bir zaman eziyet çekmemizi istemez. Hatta bu tabiattan dolayı kendisine şikayet bile ederiz bir gün yine böyle bir şikayetimiz vakı buldu. Sözlerimizi dinledikten sonra gayet müte’essir bir tavırla dedi ki: -Ben yaşadıkça hayatın üzerime tahammil ettiği bor karane tahammül etmeyi öğrendim. Onun için yanı hiss ile sevdiğim sizin gibi iki evlada daha şimdiden bar olmasını istedim. Pederim ikimizi de sever. Fakat muhabbet bir hiss ise onun ikiye taksimi kabil mi? Suali bir türlü zihnimden çıkmaz. Hemşiremi kıskanmam. Hatta benden büyük olduğu için muhabbetime birde hürmet mezc ederek hakkında o vecihle haraketimi tanzim ederim. Lakin evde nazar-ı dikkatimi celbeden bir made var. Bana öyle geliyor ki ikisi de benim için çalışıyorlar. Ben mutbaha ne de çamaşıra girerim. Zavallı kardeşim! Evin bütün işini uhdesine almış, çabalar. Uğraşır. Ben karışacak olsam darılır, yorulma der. Dikişime bile yardım eder. Bunu kendisinden sorayım dedim. Cesaret edemedim. Bir gece o fart müteabden yatağına çekilip yattığı zaman ben pederimde yalnız kalmıştım. Bu fırsattan istifade ederek meseleyi açtım. O güzel çehreli babam kedersiz bir tebessüm ile mukabele etti. Dedi ki: |
|
| |