Diğer yandan, bireyselliklerini oluşturabilme ve gerçekleştirme olanakları neredeyse kalmayacak biçimde bilinçlerinin bir bölümü kolektifleştirilmiş, bir bölümü ise oldukça bireyselleştirilmiş olan bireylerin, bunlar fark edebilecek bir algılama eşiğine sahip olduklarının da söylemek mümkün değildir. Bireylerin böylesi bir toplumsal yaşam realitesinin değiştirilmemesinden doğan husumet dolu, kıskanmacı ve ezmeye yönelik duyguların yarattığı –ki bu durum alt ve alt-orta sınıf ve katmanlarda daha yoğun yaşanmakta olduğu- ve böylece gerçek yaşamın onlara kazandırdığı saldırgan bir kişiliğin etkisiyle, gerçekleştirdikleri saldırganca davranışlarda hedeflerini, yaptıkları ekonomizasyon ve rasyonalizasyon süreçleri ile ve şiddet gösterimlerinin etkisi altında, varolan sistem yerine kendi konumlarında yer alan kişilere yöneltebilmeleri söz konusudur. Bu nedenle; “Şiddet kullanımının kitle iletişim araçlarında şiddet gösterimi ile hızlandırılması, toplumsal sistemlerin bugünkü koşulları nedeniyle zararlı değil, zorunlu sayılıyor da olabilir. Çünkü, arkalanan şiddet davranışlarını bireyler düzene karşı değil, kendi toplumsal konumları açısından güçlerinin yetebileceği kimselere karşı yapabileceklerdir. Bu ise, gündelik yaşamı kitlelerin gitgide daha güvensiz ve kargalaşalı görmelerini sağlayacak; bu durumda kitlelerin bugüne kadar ki demokratik yönetimler yerine kurulacak yeni yöneten-yönetilen düzenlemelere daha kolay boyun eğmeleri, bunu benimsemeleri kolaylaşacaktır da denebilir. Anomi içine sürüklenecek bu kişilerin, toplumsal denetimin olmadığı yer ve zamanlarda düzene zarar verici edimlerde bulunmaları ise, bu kesimdeki insanların bilinçlerinin bir bölümü kollektifleştirilmiş bilince, bir bölümü de bireyselleştirilmiş bilince dönüştürülerek etkinlikle önlenebilmektedir”(Oskay 1982: 380). |