Bu noktada unutulmaması gereken, toplumdaki şiddetin yaygınlaşması ve meşrulaştırılması konusunun, sadece basının ve çalışmaya konu olan yazılı basının tek başına işlev ve etkinliklerini içine alan açıklamamalarla sınırlı kalamayacağıdır. Bu nedenle sözü edilen durum, daha önce belirttiğimiz gibi, sorunların çözümünün toplumsal yapıya ve onun değişmesine bağlı olduğunu göstermekten neredeyse vazgeçmiş bulunan kitle iletişim araçlarının, yabancılaşmaya ve şiddete dayalı egemen kültürü benimsetmek, rasyonalize etmek şeklinde işlevlendirilmekte olduğunu söyleyen açıklamalarla yetinilebilecek bir boyutu aşmaktadır. Çünkü; toplumsal yaşamda bireyle, kitle iletişim ortamına “katılmadan” önce, yaşamın diğer alanlarında gerçekleştirilen düzenlemelerle, çoktan şartlanmış, maniple edilmiş durumda olmaktadır. Bu yaşı içerisinde asıl soru, kitleler ile kitle iletişim araçları arasındaki iletişimin kendisi değil, onu da kuşatan ve geniş kesimlerin toplumsal yaşama katılımını ve müdahale etme olanaklarını engelleyen ve bu biçimde tecrit eden toplumsal yapı olmaktadır. Bu durumda sorunu çözümü; basının ve onun genel toplumsal sistemle olan ilişkilerini göz ardı etmeyen ve bununla birlikte, geniş toplumsal kesimlerin, kendi toplumsal konumlarının gerektirdiği biçimde bilgilenebilmeyi, görüşlerini dile getirebilmeyi, iletişim süreçlerine yaygın ve etkin bir şekilde katılabilmeyi ve istem ve beklentilerini duyurabilecek bir kurumsallaşmayı, birey ve toplum düzeyinde sağlayıcı gelişken bir ekonomik ve sosyo-kültürel bir alt yapının varlığını önemseyen bakış açılarına bağlı bulunmaktadır. |