Tekil Mesaj gösterimi
Alt 10-02-2007, 10:23   #9
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Biz bu çalışmada --devrim-- terimini hem --ihtilal--, hem de --inkılap-- anlamında
kullanacağız. Bu çerçeve içinde terimi bir kez daha tanımlarsak şöyle bir
sonuca ulaşırız: Siyasal anlamda --devrim--, iktidarın kökeninde deyişme
yaratan bir olaydır. Örneğin Fransız devrimi, siyasal iktidarın kökenini
tanrıdan ve gelenekten alıp, o dönemin ilerici sınıfı olan burjuvaziye ve
kentli halka vermiştir. Aynı biçimde Türk devriminde de, Atatürk,
dinsel-geleneksel kökenli iktidarı, (o dönem için kuramsal planda da kalsa),
ulusa ya da halka dayalı, laik bir niteliğe dayamıştır.
İktidarın kökeninde, yani dayandığı güçlerde (inançlar ya da sınıflar,
ilişkiler) değişiklik yapmayan siyasal olaylar, bu anlamda devrim değildir.
--Hükümet değişikliği--, --hükümet darbesi--, --isyan--, --iç savaş-- gibi farklı
nitelikte olan olayların --devrim-- olayı ile karıştırılmaması gerekir.
Demokratik yolla yapılan bütün değişiklikler, aynı kökene, halk kökenine
dayandığı için --devrim-- diye nitelenemez. Fakat demokrasinin başlaması bir
devrimdir. Örneğin, bizde 1950 seçimleriyle, Demokrat Parti'nin iktidara
gelmesi ulus egemenliğini ve demokrasiyi kuramdan uygulamaya aktardığı için,
uygulama açısından bir devrim olarak düşünülebilir.
Öte yandan, bir grubu siyasal iktidardan uzaklaştırıp, başka bir grubu
ihtidara getiren --hükümet darbesi--, siyasal iktidarın kökeninde değişiklik
yapmadığı takdirde, --devrim-- olarak nitelenemez. Ancak, siyasal iktidarın
dayandığı güçlerde değişiklik sonucunu doğuran --hükümet darbeleri--, --devrim--
diye nitelenebilirler. Bu açıdan, düşünüldüğünde İttihatçıların --Bab-ı Ali
baskını-- devrim olmaktan uzak bir --hükümet darbesi--dir. Çünkü, sonuç olarak
yalnız Kamil Paşa hükümetinin yerine, Mahmut Şevket Paşa hükümeti geliyor ve
parti olarak İttihatçıların etkisi artıyordu. Oysa; gerek padişah, gerek
meşrutiyet 1908'deki niteliği ile varlığını sürdürüyordu.
  Alıntı ile Cevapla