İki hakem yetkilerini gösteren sahifeleri alarak Ramazan 37 H. (M. 657)'de bir araya geldiler. Erzuh'ta Dumetü'l-Cendel'de her iki taraftan dört yüzer kişilik birer grup hakem kararını almak üzere toplantıya katildi. İki hakem önce niçin toplandıklarını konuşarak karara vardılar. Bunun amacı halkın arasındaki gerginliği azaltmaktı. Önce Amr söz aldı. "Hz. Osman’ın haksiz olarak öldürdüğü fikrine katılıyor musun?". Ebû Musa "evet" diyen Amr, el-Isrâ suresi 33. ayette haksiz yere insan öldürülemeyeceğini gösteren delilini ileri sürdü. O halde ey Ebû Musa! Seni Hz. Osman’ın velisi Muâviye'ye karşı çıkaran nedir? O Kureys tendir deyince Amr da Hz. Ali'nin Peygamber (s.a.s.)'in soyundan olduğunu ve damadı olarak Muâviyeden önce geldiğine işaret etti. Bu tür çekişmeler uzun bir süre daha devam etti. Onlar sulhun böyle devam edemeyeceğini, hem Hz. Ali hem de Muâviye'ye bey'at edilmemesi gerektiğine inanarak fikir birliğine vardılar. O halde yeni halife Müslümanlar tarafından seçilmeliydi. Simdi yapılacak is bu kararlarını Müslümanlara bildirmeye gelmişti. Bu kararı cemaate açıklamak üzere Ebû Musa minbere çıktı ve Allah'a hamd ve senadan sonra "Ey nas! Biz ümmetin durumunu düşünüp bir formül bulmakta epey zorlandık. Hem benim, hem de Amr'in görüsü sudur: Hz. Ali ve Muâviye'yi hilâfetten uzaklaştırmak ve ümmetin kendisinin istedigi birisini hafife tayin etmelerini sağlamak gerekir. Bundan dolayı ben, Hz. Ali ve Muâviyeyi hilâfet görevinden alıyorum" dedi. Sira Amr'a gelince O da minbere çıktı ve söyle konuştu; "Şüphesiz Ebû Musa’nın söylediklerini duydunuz. O Ali'yi görevden almıştır. Ben de onun yerine Muâviye'yi halife tayin ettim" deyince herkes şaşkınlıktan ne yapacağını, ne diyeceğini bilemedi. Bu karara Ebû Musa derhâl itiraz ederek " Sana ne oluyor ki anlaşmaya ihanet ediyorsun, sen facir oldun. Allah seni başarıya ulaştırmasın" diyerek orayı terk etti. Ebû Musa bu olaydan duyduğu utanç ve üzüntü üzerine insanlardan uzaklaşmak amacıyla Mekke'ye giderek orada yalnız başına yasamayı tercih etti. Bu olay üzerine Müslümanlar dağılmış, Muâviye kendisini mesrü halife ilân ederek İslâm tarihinde çift halife dönemi başlamıştır. Bu durum Hz. Hasan'in elinden halifeliğin alınmasına kadar devam etmiştir. Ancak Hz. Ali hiç bir zaman Muâviye'yi meşru halife olarak tanımamış, şehit edilinceye kadar Sam hariç bütün Müslümanlarca halife olarak kabul edilmiştir. |