|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
13-02-2007, 09:50 | #11 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Yüz on gün boyunca devam eden bu bekleyiş, safer ayinin dördüncü günü başlayan savaşla son bularak Hz. Ali taraftarlarının saldırısıyla alevlenmişti. Ester en-Nehâî'nin başarısı Hz. Ati taraftarlarının Muaviye'nin karargâhına kadar varmalarını sağlamış ve beyat edenleri üstün bir duruma geçirmişti. Bu sırada Ammâr b. Yâsir Şehit düşmüş, bunu Veysel el-Karanî izlemişti. Bunların şehit olduğunu duyan Muaviye'nin bas komutanı Amr b. el-Ass, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in "Ammâr asiler tarafından öldürülecek" hadisini hatırlayarak savaştan vazgeçmeyi düşündü. Ancak Muaviye'nin baskısıyla vazgeçti ve Muaviye ona sonlarının kötüye gittiğini, Hz. Ali'nin kendilerini öldüreceğini söyleyerek derhâl bir şeyler yapıp Ali safındaki Müslümanları durdurmasını söyledi: "Haydi bakalım maharetini göster ey Ibnü'l-Ass, yoksa mahvolduk demektir" diyerek Amr'ı önledi. Bunun üzerine Amr da Muaviye askerlerine "Ey nâs! Kimin yanında Mushaf varsa mızrağının ucuna takarak havaya kaldırsın" diye hitap etti. Amr, bu hareketinin Hz. Ali taraftarları üzerinde büyük bir etki göstereceğini biliyordu ve nitekim öyle oldu. Müslümanlar Kurân’a karşı gelemezlerdi. Basra kurrâsindan Mis'ar b. Fedeki ile el-Esas b. Kays'in başkanlığında bir grubun baskısıyla Hz. Ali de savaşı bırakmak zorunda kalmıştı. Hatta tehdit edilerek kendisine söyle denildi: "Allah’ın kitabına çağrıldığında ona uy, yoksa seni kalabalığa bırakırız veya Osman'a yaptığımız gibi yaparız! ..." Bunun üzerine Hz. Ali "Ey Allah’ın kulları: Hakkinizi almaya ve doğru olan isinizi yapmaya devam edin. Zira Mu'âviye, Amr bin-Ass, Ibni Ebi Muaye, Habib b. Mesleme, ibni Ebi Seher ve Dahak b. Kays dine ve Kuran’a | ||
|
13-02-2007, 09:50 | #12 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| sahip ciddî ve samimî insanlar değillerdir. Ben onları sizden daha iyi bilirim..." Fakat bu tür konuşmaları bir fayda vermedi. Askerler: "Biz Kurân’a karşı kendimizi ortaya atıp meydan okuyamayız, Hz. Ali'nin sözlerini kabul edemeyiz" diyerek savaşmaktan vazgeçtiler. Böylece sulhun akdedilmesi konusunda, Kurrâ ehlinin büyük tesiri olmuştur. Kurrâ ehli, Müslümanların arasındaki sorunun çözümünde Kuran’ı hakem olarak kabul ve tavsiye ediyorlar, herkesi de bu görüşe göre yönlendirerek Hz. Ali'nin de bu görüsü benimsemesi için ona baskı yapıyorlardı. Sonunda Hz. Ali, Muâviye'ye elçi olarak gönderdiği komutanı Ester'i geri çağırarak; "yazıklar olsun! Ester'e söyleyin geri gelsin. Zira fitne çıktı: Artik harbi bırakmaktan başka çare yok" diyerek sulha ister istemez razı oldu... Sonra Muaviye'ye Es'as b. Kays'i göndererek ne istediğini öğrenmesini söyledi. Hz. Muâviye gelen elçiye; "Siz ve biz Allah’ın kitabında emrettiği şeye döneceğiz. Sizden, razı olduğunuz bir kişiyi gönderiniz, biz de bir kişi göndeririz ve bu kişilerin Allah’ın Kitabında olan hükümle karar vermelerine, Kitaptan şaşmamalarına dair onlardan söz alırız. Daha sonra da anlaştıkları şeye uyarız, diyerek plânını açıkladı. Es'as bu teklifi alarak dışarıya çıktı ve bazen bizzat kendisi okumak suretiyle bazen de halka verip okutmak suretiyle ilân etmeye başladı. Nihayet Temim oğullarından bir gruba götürdü. Aralarında Urve b. Üdeyye'nin de bulunduğu bu grup, söz konusu mektubu okuyunca Urve b. Üdeyye "Allah’ın emri dururken tutup ta başka şahısları mı hakem tayin ediyorsunuz? Oysa Allah'tan başka hiç kimsenin hüküm verme yetkisi yoktur" (La hükme illâ billah) dedi. Hakemlerin seçimi konusunda Muâviyenin tayin edeceği kişi belli idi ki bu Amr b. el-Âs'dan başkası olamazdı. Ancak Hz. Ali taraftarlarından Es'as ve ona tabi olanlar da "biz Ebû Musa el-Esâri'ye razıyız" dediler. Bunun üzerine Hz. Ali "siz daha isin basında bana isyan ettiniz, su an bana karsı gelmeyiniz" diyerek Ebû Musa hakkındaki endişesini açıkladı ve onlara ihtarda bulundu. Hz. Ali'ye göre Ebû Musa el-Es'ârî insanları Muâviye tarafına yönlendirerek kendi sırlarını onlara anlatıyordu. Ancak taraftarları Ebû Musa üzerinde direttiler. Hz. Ali de bunların görüşlerine istemeyerek de olsa uymak zorunda kaldı. Hz. Ali'nin bu kanaati ise Haricîlerin ortaya çıkması neticesinde doğrulanmış oluyordu. Onların da yanlış davranışları hem yeni bir sapık fırkanın dogmasına hem de birçok kimsenin itikadının bozulmasına yol açtı. İki taraf, arasında hakem tayini ile ilgili sözleşmeyi yazarak bunun kabul ve tasdikini garanti altına aldılar. Sözleşmenin özeti söyle idi: "Bismillahirrahmanirrahim". Bu, üzerinde Ali b. Ebi Talib ve Muâviye b. Ebi Süfyan'in anlaştığı bir metindir, Allah’ın hükmüne ve Kitabına göre hareket edeceğiz. Bizi Allah’ın kitabından başkası birleştiremez. Allah’ın Kitabı bastan sona kadar elimizde olduğundan, onun dirilttiğini bir de diriltir; terk ettiğini biz de terk ederiz. Her türlü hükmünü kabul ederiz. İki hakem; Ebû Musa Abdullah b. Kays el-Es'ârî ve Amr b. el-Âs el-Kureysî, Allah’ın kitabında ne bulurlarsa onunla amel edeceklerdir. Allah’ın kitabında bulamadıklarını, bir araya getirici âdil sünnette arayacaklardır. Ali ve Muâviye, Allah'a karsı ahid ve misak içindedirler. Her biri derler ki: "Ben bu sahifedeki şeye razıyım." Abdullah b. Kays el-Es'arî ve Amr b. el-Âs, Allah adına yemin etmişlerdir. Kararı Ramazan ayına ertelemişlerdi. Sonra ikisi, bu sayfada olan şey üzerine: bu hususta zulüm ve saptırmak isteyen ve bu sahifede olan şeyi terk eden kimseye karşı şahitlerin yardımcı olacaklarına dair şahadetlerini yazarlar. On beş safer, hicrî 37." | ||
13-02-2007, 09:51 | #13 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| İki hakem yetkilerini gösteren sahifeleri alarak Ramazan 37 H. (M. 657)'de bir araya geldiler. Erzuh'ta Dumetü'l-Cendel'de her iki taraftan dört yüzer kişilik birer grup hakem kararını almak üzere toplantıya katildi. İki hakem önce niçin toplandıklarını konuşarak karara vardılar. Bunun amacı halkın arasındaki gerginliği azaltmaktı. Önce Amr söz aldı. "Hz. Osman’ın haksiz olarak öldürdüğü fikrine katılıyor musun?". Ebû Musa "evet" diyen Amr, el-Isrâ suresi 33. ayette haksiz yere insan öldürülemeyeceğini gösteren delilini ileri sürdü. O halde ey Ebû Musa! Seni Hz. Osman’ın velisi Muâviye'ye karşı çıkaran nedir? O Kureys tendir deyince Amr da Hz. Ali'nin Peygamber (s.a.s.)'in soyundan olduğunu ve damadı olarak Muâviyeden önce geldiğine işaret etti. Bu tür çekişmeler uzun bir süre daha devam etti. Onlar sulhun böyle devam edemeyeceğini, hem Hz. Ali hem de Muâviye'ye bey'at edilmemesi gerektiğine inanarak fikir birliğine vardılar. O halde yeni halife Müslümanlar tarafından seçilmeliydi. Simdi yapılacak is bu kararlarını Müslümanlara bildirmeye gelmişti. Bu kararı cemaate açıklamak üzere Ebû Musa minbere çıktı ve Allah'a hamd ve senadan sonra "Ey nas! Biz ümmetin durumunu düşünüp bir formül bulmakta epey zorlandık. Hem benim, hem de Amr'in görüsü sudur: Hz. Ali ve Muâviye'yi hilâfetten uzaklaştırmak ve ümmetin kendisinin istedigi birisini hafife tayin etmelerini sağlamak gerekir. Bundan dolayı ben, Hz. Ali ve Muâviyeyi hilâfet görevinden alıyorum" dedi. Sira Amr'a gelince O da minbere çıktı ve söyle konuştu; "Şüphesiz Ebû Musa’nın söylediklerini duydunuz. O Ali'yi görevden almıştır. Ben de onun yerine Muâviye'yi halife tayin ettim" deyince herkes şaşkınlıktan ne yapacağını, ne diyeceğini bilemedi. Bu karara Ebû Musa derhâl itiraz ederek " Sana ne oluyor ki anlaşmaya ihanet ediyorsun, sen facir oldun. Allah seni başarıya ulaştırmasın" diyerek orayı terk etti. Ebû Musa bu olaydan duyduğu utanç ve üzüntü üzerine insanlardan uzaklaşmak amacıyla Mekke'ye giderek orada yalnız başına yasamayı tercih etti. Bu olay üzerine Müslümanlar dağılmış, Muâviye kendisini mesrü halife ilân ederek İslâm tarihinde çift halife dönemi başlamıştır. Bu durum Hz. Hasan'in elinden halifeliğin alınmasına kadar devam etmiştir. Ancak Hz. Ali hiç bir zaman Muâviye'yi meşru halife olarak tanımamış, şehit edilinceye kadar Sam hariç bütün Müslümanlarca halife olarak kabul edilmiştir. | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |