|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
13-02-2007, 09:52 | #1 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
|
HZ. EBU BEKİR DÖNEMİ(632-634) Sahabe, halife, ilk Müslümanlardan.Hz. Muhammed'in İslâm'ı tebliğe başlamasından sonra ilk iman eden hür erkeklerin; Raşit halifelerin, aşere-i mübeşşerenin ilki. Camiu'l Kuran, es-Sıddık, el-Atik lâkaplarıyla bilinen büyük sahabi. Sevgili Peygamber Efendimiz (sav) ile peygamberliğinden önce de arkadaş olan Hz. Ebu Bekir, onun tebliği üzerine Müslüman olan ilk insanlardan biridir. Hz. Ebu Bekir, İslâmiyet’in açıkça anlatılmaya başlanmadığı bir dönem olan Peygamberimiz' in (sav) henüz yalnız olduğu dönemde İslâmiyet’i kabul etmiştir. Hz. Muhammed (sav)'in yakın dostu ve İslâm ahlâkının güzel bir temsilcisi olan Hz. Ebu Bekir, aralarında Hz. Osman, Talha b. Ubeydullah, Sa'd b. Ebi Vakkas, Zübeyr b. Avvam, Abdurrahman b. Avf ve Ebu Ubeyde b. Cerrah başta olmak üzere birçok kişinin İslâm dinini yaşamasına vesile olmuştur. . Asıl adı Abdülkabe olup, İslâm’dan sonra Resulullah'in ona Abdullah adını verdiği kaydedilir. Azaptan azad edilmiş manasına "atik"; dürüst, sadık, emin ve iffetli olduğundan dolayı da "sıddık" lâkabıyla anılmıştır. "Deve yavrusunun babası" manasına gelen Ebu Bekir adıyla meşhur olmuştur. Teymoğulları kabilesinden olan Ebu Bekir'in nesebi Mürre b. Ka'b'da Rasulullah'la birleşir. Anasının adı Ümmü'l-Hayr Selma, babasının ki Ebu Kuhafe Osman'dır. Künyesi Abdullah b. Osman b. Amir b. Amir... b. Murra... Et-Teymi'dir. Bedir savaşına kadar müşrik kalan oğlu Abdurrahman dışında bütün ailesi müslüman olmuştur. Babası Ebu Kuhafe, Ebu Bekir'in halifeliğini ve ölümünü görmüştür. Hz. Ebu Bekir'in Resulullah'den bir veya üç yaş küçük olduğu zikredilmiştir. İslâm’dan önce de saygın, dürüst, kişilikli, putlara tapmayan ve evinde put bulundurmayan "hanif" bir tacir olan Ebu Bekir, ölümüne kadar Hz. Muhammed'den hiç ayrılmamıştır. Bütün servetini, kazancını İslâm için harcamış, kendisi sade bir şekilde yaşamıştır. | ||
|
13-02-2007, 09:52 | #2 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Hz. Ebu Bekir, Fil yılından iki sene birkaç ay sonra 571'de Mekke'de dünyaya gelmiş, güzel hasletlerle tanınmış ve iffetiyle şöhret bulmuştur. İçki içmek cahiliye döneminde çok yaygın bir adet olduğu halde o hiç içmemiştir. O dönemde Mekke'nin ileri gelenlerinden olup Arapların nesep ve ahbar ilimlerinde meşhur olmuştur. Kumaş ve elbise ticaretiyle meşgul olurdu; sermayesi kırk bin dirhemdi ki, bunun büyük bir kısmını İslâm için harcamıştır. Rasulullah'a iman eden Ebu Bekir İslâm davetçiliğine başlamış, Osman b. Affan, Zübeyr b. Avvam, Abdurrahman b. Avf, Sa'd b. Ebı Vakkas ve Talha b. Ubeydullah gibi İslâm’ın yücelmesinde büyük emekleri olan ilk müslümanların birçoğu İslâm’ı onun davetiyle kabul etmişlerdir. Teymoğulları kabilesi Mekke'de önemli bir yere sahipti. Ticaretle uğraşıyorlar, toplumsal temasları ve geniş kültürlülükleri ile tanınıyorlardı. Hz. Ebu Bekir'in babası Mekke eşrafındandı. Hz. Ebu Bekir, cahiliye döneminde de güzel ahlâkı ile tanınan, sevilen bir kişi idi. Mekke'de "eşnak" diye bilinen kan diyeti ve kefalet ödenmesi işlerinin yürütülmesiyle görevliydi. Muhammed ile büyük bir dostlukları vardı. Sık sık buluşur, Allah'ın birliği, Mekke müşriklerinin durumu ve ticaret gibi konularda müşavere ederlerdi. İkisi de cahiliye kültürüne karşıydılar, şiir yazmaz ve şiiri sevmezlerdi, daha ziyade tefekkür ederlerdi. KONU BAŞLIKLARI 1- İSLÂM’I BENİMSEMESİ 2- HİCRETİ 3- HİLÂFETİ 4- MÜRTEDLERLE MÜCADELE, IRAK VE SURİYE FÜTÜHATI 5- KURANI-I KERİM’İN TOPLANMASI, “MUSHAFIN MEYDANA GELMESİ” 6- KİŞİLİĞİ 7- YÖNTEMİ 8- VEFATI | ||
13-02-2007, 09:52 | #3 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| İSLÂM’I BENİMSEMESİ Hz. Ebu Bekir, Hira Dağı'ndan dönen Hz. Muhammed ile karşılaştığında, Resulullah ona, "Allah'ın elçisi" olduğunu söyleyip "Yaratan Rabbinin adıyla oku" (Alak Suresi, 96/1) diye başlayan ayetleri bildirdiği zaman hemen ona: "Allah'ın birliğine ve senin O'nun rasulü olduğuna iman ettim" demiştir. Hz. Hatice'den sonra Resulullah'a ilk iman eden odur. Hz. Muhammed İslâm’ı tebliğinin ilk zamanlarında kiminle konuştuysa en azından bir tereddüt görmüş, ancak Ebu Bekir şeksiz ve tereddütsüz bir şekilde kabul etmiştir. Hatta Hz. Muhammed, "Bütün insanların imanı bir kefeye, Ebu Bekir'in ki bir kefeye konsa, onun imanı ağır basardı " diye latif bir benzetme de yapmıştır. Mümin Ebu Bekir, hayatının sonuna kadar tüm varlığını İslâm’a adamış, bütün hayırlı işlerde en başta gelmiştir. Ebu Bekir Mekke döneminde güçlü kabilelere mensup kişileri İslam'a kazandırmaya çalıştı, öte yandan müşriklerin işkencelerine maruz kalan güçsüzleri, köleleri korudu; servetini eziyet edilen köleleri satın alıp azad etmekte kullandı. Bilal, Habbab, Lübeyne, Ebu Fukayhe, Amir, Zinnire, Nahdiye, Ümmü Ubeys bunlardandır. Kendisi de Mescid-i Haram'da müşriklerin saldırısına uğramıştı. Ebu Bekir, iman ettikten sonra İslam'ı tebliğe gizli gizli devam ediyordu. Annesi, karısı Ümmü Ruman ve kızı Esma da iman etmiş, fakat oğulları Abdullah, Abdurrahman ve babası Ebu Kuhafe henüz iman etmemişlerdi. Osman b. Affan, Sa'd b. Ebı Vakkas, Abdurrahman b. Avf, Zübeyr b. Avvam, Talha b. Ubeydullah gibi ilk müslümanları İslâm’a davet eden odur. Müşriklerin eziyetleri çoğalıp Müslümanlara yapılan baskılar arttıktan sonra Hz. Peygamber Hz. Ebu Bekir'e de Habeşistan'a göç etmesini söylemiş ve Ebu Bekir yola çıkmış; ancak Berkü'l-Gımad'da Mekke'nin ileri gelen kabilelerinden İbn Dugunne ile karşılaştığında İbn Dugunne onu himayesine aldığını ve Mekke'ye dönmesi gerektiğini belirterek, ikisi birlikte Mekke'ye dönmüşlerdir. Ancak şartlı olarak Ebu Bekir'i himayesine alan İbn Dugunne, Ebu Bekir'in açıktan açığa ibadet etmesi ve inancını yaymaya devam etmesi sebebiyle şartları yerine getirmediğini iddia ederek ona ibadetini gizli yapmasını söylediğinde Ebu Bekir, onun himayesine ihtiyacı olmadığını, zaten kendisine söz de vermediğini ifade etmişti: "Senin himayeni sana iade ediyorum. Bana Allah'ın himayesi yeter." Böylece on üç yıl Mekke'de Rasulullah'ın yanında kalan Hz. Ebu Bekir, Hz. Ayşe'nin rivayetine göre, Rasulullah hicret emrini alıp Ebu Bekir'e gelerek ona beraberce hicret edeceklerini söyleyince Ebu Bekir sevinçten ağlamaya başlamıştı. Hz. Muhammed'in bir gecede Mekke'den Kudüs'e oradan Sidretü'l Münteha'ya gittiği İsra ve Miraç hâdisesini duyan müşrikler bunu Hz. Ebu Bekir'e yetiştirdikleri zaman; "O dediyse doğrudur." demiştir. Bu sözünden sonra Ebu Bekir'e; ihlâslı, asla yalan söylemeyen, özü doğru, itikadında şüphe olmayan anlamında, "Sıddık" lâkabı verildi. Kuran tabiriyle, "O, ne iyi arkadaştı " (Nisa Suresi, 4/69) denilebilir. İşte o "Sıddık" ile o "Emin", o iki arkadaş beraberce Sevr Dağı'ndaki mağaraya hareket ederek hicret etmişlerdir. | ||
13-02-2007, 09:53 | #4 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| HİCRETİ Sevr mağarasına ilk giren Hz. Ebu Bekir, mağarada keşif yaptıktan sonra Resulullah içeri girmiştir. Ebu Bekir'in kızı Esma yolda yemeleri için azıklarını hazırlamıştı. Onlar Mekke'den ayrılınca müşrikler her tarafa adamlarını yollayarak aramaya başladılar. Kureyş kabilesinin müşrikleri Ebu Cehil başkanlığında Esma'nın evini aradılar, hakaret edip dayak attılar. Hz. Ebu Bekir hicret yolculuğuna çıkarken yanına bütün parasını almıştı. Buna rağmen kızı Esma onun nerede olduğunu, nereye gittiğini kâfirlere söylememiştir. İz süren Mekkeli müşrikler Sevr mağarasına kadar geldiler. Resulullah bu sırada Kuran'da anlatıldığı biçimde şöyle diyordu: "Üzülme, Allah bizimledir" (Tevbe Suresi, 104/40). Nitekim Allah ona güven vermiş, göremedikleri askerleriyle onu desteklemiştir; Allah güçlüdür, hakimdir. Kâfirler tüm aramalara rağmen onları bulamadılar. Mağarada üç gün kaldıktan sonra Medine'ye yönelen Resulullah ile Ebu Bekir Kuba'ya vardılar. Ebu Bekir mağarada kaldıkları günü şöyle anlatır: "Resulullah ile beraber bir mağarada bulundum. Bir ara başımı kaldırıp baktım. O anda Kureyş casuslarının ayaklarını gördüm. Bunun üzerine, 'Ya Rasulullah, bunlardan birkaçı gözünü aşağı eğse de baksa muhakkak bizi görür' dedim. O, 'Sus ya Ebu Bekir. İki yoldaş ki, Allah onların üçüncüsü ola, endişe edilir mi?' buyurdu. | ||
13-02-2007, 09:53 | #5 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Kuba'da üç gün kalan Resulullah ile Hz. Ebu Bekir nihayet Medine'ye vardılar. Medine'de Hz. Ebu Bekir humma hastalığına tutuldu. Hastalık ilerleyip yatağa düştüğünde Rasulullah, "Allah'ım Mekke'yi bize sevgili kıldığın gibi Medine'yi de bize sevgili kıl, hummayı bizden uzaklaştır' diye dua ettiği zaman Hz. Ebu Bekir ve hasta olan diğer sahabiler iyileştiler. Bu arada Hz. Ayşe ile Hz. Muhammed'in düğünleri yapıldı. Mescidi Nebi inşa edildi. Masrafların bir kısmını Hz. Ebu Bekir karşıladı. Medine'de kardeşlik tesis edildiğinde Ebu Bekir'in kardeşliği Harise b. Zeyd oldu. Hz. Ebu Bekir Medine'de Mescidi Nebi'nin inşasına katıldı. Resulullah İslâm’ı yaymak ve düşmanlar hakkında bilgi toplamak için seriyye denilen keşif kollarını Medine dışına gönderiyor, bunlara bazen Hz. Ebu Bekir de katılıyordu. Rasulullah ile birlikte bizzat çarpıştığı savaşlarda (Bedir'de, Uhud'da, Hendek'te) Ebu Bekir de yer aldı. O, Müreysi, Kurayza, Hayber, Mekke, Huneyn, Taif gazvelerinde de bulundu. Rasulullah'ın bizzat idare ettiği harplere gazve denir. Ebu Bekir, bu sözü geçen büyük savaşlardan başka, otuzdan fazla gazveye katılmıştır. Çarpışma olmaksızın Veddan, Buvat, Bedr-i ula, Uşeyre gazveleriyle de düşmanlar itaat altına alınmıştır. Bütün bu gazvelerde Hz. Ebu Bekir, Rasulullah'ın en yakınında yer almış olup onun "veziri" gibi idi. Bedir'de, oğlu Abdurrahman müşrikler safında yer aldığında Ebu Bekir oğluyla çarpışmıştır. Sadece o değil, Bedir'de birçok sahabı, oğlu, kardeşi, babası, dayısı ile çarpışmıştı. Bedir savaşı, Müslümanların İslâm’ı her şeyden üstün tuttuklarını, Allah için en yakınları olan müşrikleri kan bağı veya kabile taassubu içinde kalmadan, başka insanlardan ayırt etmeden öldürdüklerini göstermektedir. Rasulullah'ın bir amcası Hamza, İslam ordusu safındayken öteki amcası Abbas, düşman safındaydı. Yeğeni Ubeyde kendi yanındayken, öteki yeğenleri Ebu Süfyan ve Nevfel müşriklerle beraberdi. Hatta kızı Zeynep’in eşi Ebu'l-As da Resulullah'a karşı müşriklerle birlikte savaşıyordu. Hicretin 9. yılında Medine'de büyük bir kıtlık oldu. Bu arada Bizans İmparatoru, Şam'da Hicaz bölgesini istila etmek üzere büyük bir ordu hazırladı. Resulullah, bu orduya karşı İslam ordusunu hazırlarken, kıtlık sebebiyle zorluklarla karşılaştı. Ebu Bekir malının hepsini bu ordunun hazırlanmasında kullandı. Onuncu yılda "Veda Haccı"nda bulunan Allah'ın Rasulü, on birinci yılda hastalandı. | ||
13-02-2007, 09:53 | #6 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| HİLÂFETİ Hicrî on birinci yılda hastalanan Rasulullah 13 Rebiyülevvel Pazartesi günü (8 Haziran 632) vefat etti. Onun vefatını duyan Müslümanlar büyük bir üzüntüye kapıldılar ve ilk anda ne yapmaları gerektiğine karar veremediler. Ama o da bir ölümlüydü. Hz. Ömer, onun Hz. Musa gibi Rabbi ile buluşmaya gittiğini, O'nun için "öldü" diyen olursa ellerini keseceğini söylüyordu. Ebu Bekir, Rasulullah'ın iyi olduğu bir sırada ondan izin alarak kızının yanına gitmişti. Vefat haberini duyar duymaz hemen geldi, Rasulullah'ı alnından öptü ve "Babam ve anam sana feda olsun ya Rasulullah. Ölümünde de yaşamındaki kadar güzelsin. Senin ölümünle peygamberlik son bulmuştur. Şanın ve şerefin o kadar büyük ki, üzerinde ağlamaktan münezzehsin. Ya Muhammed, Rabbinin katında bizi unutma; hatırında olalım ..." dedi. Sonra dışarı çıkıp Ömer'i susturdu ve; "Ey insanlar, Allah birdir, O'ndan başka ilah yoktur, Muhammed O'nun kulu ve elçisidir. Allah apaçık hakikattir. Muhammed'e kulluk eden varsa, bilsin ki o ölmüştür. Allah'a kulluk edenlere gelince, şüphesiz Allah diri, baki ve ebedidir. Size Allah'ın şu buyruğunu hatırlatırım: "Muhammed sadece bir elçidir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Simdi o ölür veya öldürülürse siz ökçelerinizin üzerinde geriye mi döneceksiniz? Kim ökçesi üzerinde geriye dönerse Allah'a hiçbir ziyan veremez. Allah şükredenleri mükâfatlandıracaktır". Allah'ın kitabı ve Resulullah'ın sünnetine sarılan doğruyu bulur, o ikisinin arasını ayıran sapıtır. Şeytan, peygamberimizin ölümü ile sizi aldatmasın, dininizden saptırmasın. Şeytanın size ulaşmasına fırsat vermeyiniz". Hz. Ebu Bekir bu konuşmasıyla orada bulunanları teskin ettikten sonra Rasulullah'ın teçhiziyle uğraşırken, Ensar, Benu Saide sakifesinde toplanarak Hazrec'in reisi olan Sa'd b Uhade'yi Rasulullah'tan sonra halife tayini için bir araya gelmişlerdir. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Ebu Ubeyde ve Muhacirlerden bir grup hemen Benu Saide'ye gittiler. Orada Ensar ile konuşulduktan ve hilâfet hakkında çeşitli müzakereler yapıldıktan sonra Hz. Ebu Bekir, Ömer ile Ebu Ubeyde'nin ortasında durdu ve her ikisinin ellerinden tutarak ikisinden birine beyat edilmesini istedi. O, kendisini halife olarak öne sürmedi. Hz. Ebu Bekir'in konuşmasından sonra Hz. Ömer atılarak hemen Ebu Bekir'e beyat etti ve, "Ey Ebu Bekir, müslümanlara sen Rasulullah'ın emriyle namaz kıldırdın. Sen onun halifesisin ve biz sana beyat ediyoruz. Rasulullah'a hepimizden daha sevgili olan sana beyat ediyoruz." dedi. Hz. Ömer'in bu ani davranışı ile orada bulunanların hepsi Ebu Bekir'e beyat ettiler. Bu özel beyattan sonra ertesi gün Mescid-i Nebi'de Hz. Ebu Bekir bütün halka hutbe okudu ve resmen ona beyat edildi. Resulullah'ın defni salı günü gerçekleşirken, onun nereye defnedileceği hakkında da bir ihtilâf meydana geldiğinde Hz. Ebu Bekir yine firasetini ortaya koydu ve "Her peygamber öldüğü yere defnedilir." hadisini ashaba hatırlatarak bu ihtilafı giderdi. Resulullah'ın cenaze namazı imamsız olarak gruplar halinde kılındı. Bütün bunlar olurken, Hz. Ali'nin Hz. Fatma'nın evinde Haşimoğulları ve yandaşları ile toplandığı ve beyata ilk zamanlar katılmadığı nakledilir. Hz. Ali rivayetlere göre, el-Bey'atü'l-Kübra'ya beyat edildiği haberini alır almaz, elbisesini yarım yamalak giydiği halde evden fırlamış ve gidip Hz. Ebu Bekir'e beyat etmiştir (Taberi, Tarih, III, 207). Onun aylarca Hz. Ebu Bekir'e beyat etmediği haberleri gerçeğe uygun olmasa gerektir. Çünkü onun Ebu Bekir'in üstünlüğünü bildiği, onun hakkında yaptığı konuşmalar ve tarihin akışı, diğer rivayetlere aykırıdır. | ||
13-02-2007, 09:54 | #7 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Resulullah'ın en yakın ashabı arasında -hatta Ebu Bekir ile Ömer arasında- zaman zaman ihtilâflar, görüş ayrılıkları meydana gelmişse de ilk iki halife zamanında da görüldüğü gibi daima birliktelik devam ettirilmiştir. Anlaşmazlık gibi görünen hadiselerin birçoğunda huy ve karakter farklılığı rol oynuyordu. Meselâ Ebu Bekir yumuşak ve sakin davranırken, Ömer sertlik yanlısıydı. Ama her zaman birlikte hareket ettiler. Ebu Bekir'in yönetiminde, Hz. Ali ve Zübeyr b. Avvam Ridde savaşlarında kararların içinde, namazlarda Ebu Bekir'in arkasında yer almışlardır (İbn Kesir, el-Bidaye ve'n Nihaye, V, 249). Hz. Ali, Resulullah'ın bir vasiyeti olsaydı ölünceye kadar onu yerine getireceğini söylemiş (Taberi, a.g.e. IV, 236) ancak, İbn Abbas'ın Resulullah hastalandığı zaman ona gidip hilâfet işini sormak istemesini geri çevirmiştir. Yani Hz. Ebu Bekir'in halifeliğine karşı kimseden bir çıkış olmamıştır. Zaten tabiî, fıtrî, aklî ve maslahata uygun olan da onun halifeliğidir. Hz. Muhammed ölmeden önce yazılı bir ahidname bırakmamış, ancak Hz. Ebu Bekir'in faziletine dair mescidde konuşmuş, hasta yatağındayken onu ısrarla çağırtmış ve yerine imam tayin etmiştir. Hz. Ebu Bekir, kendisine Resulullah'ın mirasından pay almak için gelen Hz. Fatma'ya, "Resulullah'ın yaptığı hiçbir şeyi yapmaktan geri durmam" diyerek, Fatma'nın peygamberin kızı olmasını dinin üstün tutulmasından daha önemsiz görmüş ve Resulullah'ın yanındayken ondan ne duymuş, ne görmüşse onu tatbik etmiştir. Sonraları Hz. Ali'nin hilâfeti zamanında Fatma'ya -ki, Ebu Bekir'e gidip miras isterken onu savunmuştu- mirastan hiçbir şey vermemesi de ashabın Resulullah'ın sünnetine nasıl itaat ettiklerinin delilidir. Hz. Ebu Bekir "Resulullah'ın Halifesi" seçildikten sonra mescidde yaptığı konuşmada, "Ey halkım! Ben size yönetici oldum. Hâlbuki sizin en hayırlınız değilim. Eğer iyi işler yaparsam, bana yardım ediniz. Eğer yanlış işler yaparsam bana doğru yolu gösteriniz. Doğruluk, emanettir. Yalancılık, hıyanettir. Sizin en zayıfınız benim yanımda güçlüdür ki, onun hakkını müdafaa ederim. En güçlünüz benim yanımda zayıftır ki, başkasının hakkını ondan alırım." Demiştir. Hz. Ebu Bekir bu sözleriyle İslâm ahlâkına sahip bir yöneticide olması gereken vasıfları en güzel şekilde özetlemektedir. | ||
13-02-2007, 09:54 | #8 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| MÜRTEDLERLE MÜCADELE, IRAK VE SURİYE FÜTÜHATI Hz. Ebu Bekir Resulullah'ın halifesi olduktan sonra, onun vefatıyla Arabistan'da Mekke ve Medine dışındaki bölgelerde görülen dinden dönme hareketlerine, yalancı peygamberlere, "namaz kılarız, ama zekât vermeyiz" diyenlere karşı savaş açtı. Esvedu'l-Ansı, Müseylemetü'l-Kezzab, Secah, Tuleyha gibi yalancı peygamberlerle yapılan savaşlarla bu zararlı unsurlar yok edilmiş, isyan bastırılmış, zekât yeniden toplanmaya ve Beytü'l-Mal'a konulup dağıtılmaya başlanmıştır. Rasulullah'ın hazırladığı, ancak vefatı sebebiyle bekleyen Üsame ordusunu Ürdün'e yollayan Ebu Bekir, Bahreyn, Umman, Yemen, Mühre isyanlarını bastırmıştır. İçte isyancılarla mücadele edilirken, dışta da iki büyük imparatorluğun, İran ve Bizans'ın ordularıyla karşılaşılmıştır. Hıre, Ecnadin ve Enbar, savaşlarla İslâm diyarına katılmış, Irak fethedilmiş, Suriye'nin de önemli kentleri ele geçirilmiştir. Yermük savaşı devam ederken Hz. Ebu Bekir vefat etmiştir. Onun ordusuna verdiği öğütlerde şu ibareler vardır: "Kadın, çocuk ve yaşlılara dokunmayın, yemiş veren ağaçları kesmeyin, mamur bir yeri tahrip etmeyin, haddi aşmayın, korkmayın." Gerçekten İslâm ordusu fethettiği yerlerde kimseye zulmetmemiş, adaletiyle düşmanların takdirini kazanmış, Müslüman olmayıp da cizye vererek İslâm’ın himayesine giren milletler huzur ve emniyet içinde yaşamışlardır. | ||
13-02-2007, 09:54 | #9 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| KURANI-I KERİM’İN TOPLANMASI, “MUSHAFIN MEYDANA GELMESİ” İlk kayıtlar Kuran tarihi, kutsal bildirinin belirli zamanlarda belirli uzunlukta gelmeyip değişik vakitlerde, bazen tek bir ayet olarak bazen bütün bir sure halinde indiğini gösteriyor. Hz. Muhammed vahiy indiğinde onu bu sırada yanında bulunanlara okur ve vahiy kâtiplerine hemen orada yazdırırdı. Kâğıt bulunmadığı için bu metinler çoğu zaman deve veya ceylân derileri üzerine kaydediliyordu. Bununla da kalınmaz bir kısım sahabe gelen ayeti ezberlerdi. Peygamber'in Kuran'ın ezberlenmesine ve yanlışsız okunmasına büyük önem verdiği biliniyor. Huzurunda o ana kadar gelmiş sureleri ezberlemiş hafızları sık sık yüksek sesle okumaya teşvik ettiği, onlar okurken arada durdurup telâffuzlarını düzelttiği biliniyor. Hafızlığı hem teşvik etmiş hem de sureleri kendisi gibi okuyanlara mahsus 'kurra' sıfatlı hafızlara uhrevî mükâfat müjdesi vermişti. Neticede Kuran onun vefatında, eşleri başta olmak üzere bütün yakın çevresi tarafından hıfzedilmiş haldeydi. Ancak 'irtica' olaylarını bastırmak için yapılan savaşlarda pek çok hafız hayatını kaybetti. Bunun üzerine Hz. Ömer, Hz. Ebubekir'e Kuran'ın bir kitap halinde toplanması teklifini getirdi. İlk halife, "Peygamberin sağlığında yapmadığı bir şeyi bizim yapmamız doğru olur mu?" diye tereddüt ettiyse de sonuçta ikna oldu, Zeyd bin Sabit'i bu işle görevlendirdi. Peygamber'in vefatından altı ay sonra Kuran ayetlerinin bir araya getirilmesi için çalışma başladı. Zeyd Peygamberin sevgisini ve itimadını kazanmış Müslümanların itibar ettiği 'Kurra'lar arasında önde gelen genç bir insandı. "Bana dağı yerinden kaldırmamı söyleseydiniz bu daha kolay olurdu" diyerek verilen görevin zorluğunu dile getirdiyse de Ebubekir'in ısrarıyla işi üstlendi. Zeyd'in görevi Peygamber'in neden bu işi sağlığında yapmadığı sorunun cevabı açıktı. Ölümünden bir buçuk ay öncesine kadar ona vahiy gelişi devam etmişti ve örneğin son gelen ayetin Kuran'ın ilk suresi Bakara'ya 281. ayet olarak yerleştirileceğini bizzat kendisi işaret etmişti. Yani Kuran, ayetlerin iniş sırasına göre değil hangi sure ve ayetin hangisinden sonra geleceğini peygamberin bildirmesiyle ortaya çıkmıştı. Zeyd'in işi esasen Kuran'ın yazılı duran parçalarını bir araya getirmekten ibaretti. Hz. Ömer, "Kimde Kuran'dan bir şey varsa getirsin" diye ilan edince Müslümanlar hurma yaprağına yazılı, deve ve ceylan derilerine tespit edilmiş veya taşa kazılı sayfaları getirdi. Ömer sonra, "Peygamberden Kuran'ı dinlemiş olanlar gelsin" diye yeni bir emir çıkarttı. Eldeki her sayfa bu heyetin önünde okunup onların oybirliğiyle Kuran'daki yerini belirtmelerinden sonra kitaba yerleştirildi. Bu çalışma tamamlandıktan sonra 'kurra' sıfatlı hafızlar huzurunda metin iki ayrı toplantıda iki kere başta sona okunarak doğrulatıldı ve ardından halife Hz. Ebubekir'e sunuldu. Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali'nin hilâfetleri döneminde bu ilk metnin kopyaları yazılarak yangın, savaş, afet ihtimali göz önüne alınarak farklı şehirlerde muhafaza edilmeye başlandı. Bugün elimizdeki Kuran nüshaları üzerinde, Arapça harflerin okumasında kolaylık sağlayan 'hareke' adını verdiğimiz işaretler dışında bu ilk metinden farklı bir değişiklik yapılmadı. | ||
13-02-2007, 09:54 | #10 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| KİŞİLİĞİ Hz. Ebu Bekir, ömrü boyunca İslâm ahlâkının güzel bir temsilcisi ve Peygamberimiz (sav)'in yakın dostu olmuştur. İslâm tarihinde "Dört Halife Dönemi" olarak adlandırılan dönemin ilk halifesi olan Hz. Ebu Bekir, merhametli, kararlı ve adil yönetim anlayışının yanı sıra her koşulda sergilediği İslam ahlakı ile kendisine üstün başarılar nasip olmuş örnek bir Müslüman’dır. Tacir olarak geniş bir kültüre sahip olan Hz. Ebu Bekir, dürüstlüğü ve takvası ile ashab içinde ilk sırada yer alır. Karakteri; yumuşak huyluluk, çok düşünüp çok az konuşmak, tevazu ile belirgindi. Hz. Ayşe'nin rivayetine göre, "gözü yaşlı, gönlü hüzünlü, sesi zayıf" biri idi. Cahiliye döneminde müşrikler ona güvenir, diyet ve borç-alacak işlerinde onu hakem tanırlardı. Rasulullah'ın en sadık dostu olan Ebu Bekir'in Miraç olayında sergilediği sonsuz bağlılık örneği ona "es-Sıddık" lâkabını kazandırmıştır. O bu olayda "O ne söylüyorsa doğrudur" demiştir. Cömertlikte ondan üstünü de yoktur. Bütün malını mülkünü İslâm için harcamış, vefat ederken vasiyetinde, halifeliği müddetince aldığı maaşların, topraklarının satılarak iade edilmesini istemiş ve geride bir deve, bir köleden başka bir şey bırakmamıştır. Dört eşinden altı çocuğu olan Ebu Bekir, kızı Ayşe'yi Resulullah ile hicretten sonra evlendirmiştir Hicret sırasında mağarada iken ayağını bir yılan soktuğunda ve ayağı acıdığında o sırada dizine yatıp uyumuş olan Peygamber'i uyandırmamak için sesini çıkarmaması, ağlarken Hz. Muhammed uyanıp ne olduğunu sorduğunda, "Anam-babam sana feda olsun ya Resulullah" demesi olayı Ebu Bekir'in Resulullah'a olan bağlılığının örneklerinden sadece biridir. Hz. Ebu Bekir'in beyaz yüzlü, zayıf, doğan burunlu, sakallarını kına ve çivit otuyla boyayan sakin bir adam olduğu rivayet edilir. Rasulullah'tan sonra bu ümmetin en hayırlısı Ebu Bekir'dir. O, Hz. Muhammed'in veziri, fetvalarda en yakını idi. Rasulullah'ın, "İnsanlardan dost edinseydim, Ebu Bekir'i edinirdim" ve "Herkeste iyiliklerimin karşılığı vardır, Ebu Bekir hariç" demesi ve son hutbesinde, "Allah, kullarından birini dünya ile kendi katında olan şeyleri tercih hususunda serbest bıraktı; kul, Allah katında olanı tercih etti diye Ebu Bekir'i övmesi ve mescide açılan tüm kapıları kapattırıp yalnız Hz. Ebu Bekir'in kapısını açık bırakması ona verdiği değeri göstermektedir. | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |