13-02-2007, 09:52
|
#3 |
Guest | İSLÂM’I BENİMSEMESİ Hz. Ebu Bekir, Hira Dağı'ndan dönen Hz. Muhammed ile karşılaştığında, Resulullah ona, "Allah'ın elçisi" olduğunu söyleyip "Yaratan Rabbinin adıyla oku" (Alak Suresi, 96/1) diye başlayan ayetleri bildirdiği zaman hemen ona: "Allah'ın birliğine ve senin O'nun rasulü olduğuna iman ettim" demiştir. Hz. Hatice'den sonra Resulullah'a ilk iman eden odur. Hz. Muhammed İslâm’ı tebliğinin ilk zamanlarında kiminle konuştuysa en azından bir tereddüt görmüş, ancak Ebu Bekir şeksiz ve tereddütsüz bir şekilde kabul etmiştir. Hatta Hz. Muhammed, "Bütün insanların imanı bir kefeye, Ebu Bekir'in ki bir kefeye konsa, onun imanı ağır basardı " diye latif bir benzetme de yapmıştır. Mümin Ebu Bekir, hayatının sonuna kadar tüm varlığını İslâm’a adamış, bütün hayırlı işlerde en başta gelmiştir. Ebu Bekir Mekke döneminde güçlü kabilelere mensup kişileri İslam'a kazandırmaya çalıştı, öte yandan müşriklerin işkencelerine maruz kalan güçsüzleri, köleleri korudu; servetini eziyet edilen köleleri satın alıp azad etmekte kullandı. Bilal, Habbab, Lübeyne, Ebu Fukayhe, Amir, Zinnire, Nahdiye, Ümmü Ubeys bunlardandır. Kendisi de Mescid-i Haram'da müşriklerin saldırısına uğramıştı. Ebu Bekir, iman ettikten sonra İslam'ı tebliğe gizli gizli devam ediyordu. Annesi, karısı Ümmü Ruman ve kızı Esma da iman etmiş, fakat oğulları Abdullah, Abdurrahman ve babası Ebu Kuhafe henüz iman etmemişlerdi. Osman b. Affan, Sa'd b. Ebı Vakkas, Abdurrahman b. Avf, Zübeyr b. Avvam, Talha b. Ubeydullah gibi ilk müslümanları İslâm’a davet eden odur. Müşriklerin eziyetleri çoğalıp Müslümanlara yapılan baskılar arttıktan sonra Hz. Peygamber Hz. Ebu Bekir'e de Habeşistan'a göç etmesini söylemiş ve Ebu Bekir yola çıkmış; ancak Berkü'l-Gımad'da Mekke'nin ileri gelen kabilelerinden İbn Dugunne ile karşılaştığında İbn Dugunne onu himayesine aldığını ve Mekke'ye dönmesi gerektiğini belirterek, ikisi birlikte Mekke'ye dönmüşlerdir. Ancak şartlı olarak Ebu Bekir'i himayesine alan İbn Dugunne, Ebu Bekir'in açıktan açığa ibadet etmesi ve inancını yaymaya devam etmesi sebebiyle şartları yerine getirmediğini iddia ederek ona ibadetini gizli yapmasını söylediğinde Ebu Bekir, onun himayesine ihtiyacı olmadığını, zaten kendisine söz de vermediğini ifade etmişti: "Senin himayeni sana iade ediyorum. Bana Allah'ın himayesi yeter." Böylece on üç yıl Mekke'de Rasulullah'ın yanında kalan Hz. Ebu Bekir, Hz. Ayşe'nin rivayetine göre, Rasulullah hicret emrini alıp Ebu Bekir'e gelerek ona beraberce hicret edeceklerini söyleyince Ebu Bekir sevinçten ağlamaya başlamıştı. Hz. Muhammed'in bir gecede Mekke'den Kudüs'e oradan Sidretü'l Münteha'ya gittiği İsra ve Miraç hâdisesini duyan müşrikler bunu Hz. Ebu Bekir'e yetiştirdikleri zaman; "O dediyse doğrudur." demiştir. Bu sözünden sonra Ebu Bekir'e; ihlâslı, asla yalan söylemeyen, özü doğru, itikadında şüphe olmayan anlamında, "Sıddık" lâkabı verildi. Kuran tabiriyle, "O, ne iyi arkadaştı " (Nisa Suresi, 4/69) denilebilir. İşte o "Sıddık" ile o "Emin", o iki arkadaş beraberce Sevr Dağı'ndaki mağaraya hareket ederek hicret etmişlerdir. |
| |