abdüllatîf el-bağdâdî’nin de onun hakkındaki sözleri şöyledir: “selâhaddîn-i eyyûbî’yi heybetli bir kimse olarak gördüm. sözleri, kalplere tesir ediciydi. yanına ilk girdiğim gece, meclisini âlimlerle dolu gördüm. her biri çeşitli ilimlerden konuşuyorlardı. sultan’ın yakınları, onu kendilerine örnek alıyorlar, iyilikte yarış ediyorlardı. müslüman olsun, kafir olsun herkes sultan’ı çok seviyordu. onun ölümüyle, insanlar hakîkî bir babayı kaybettiler, ölümüne üzülmeyen kimse kalmadı.”
selâhaddîn-i eyyûbî, düşmana karşı da, islâmiyetin adâlet ve ihsân kurallarından hiçbir zaman ayrılmazdı. haçlılar esir müslümanları kılıçtan geçirdiği zaman, elindeki hıristiyan esirlere, islâmiyetin emrettiği şekilde güzel muâmelede bulundu. hiçbir zaman onlar gibi yapmadı.
ılık su istediği hizmetçisinin önce kaynar, sonra da buz gibi soğuk su getirmesi karşısında bile onu azarlamayıp; “sübhânallah! istediğimiz gibi bir su dahi içemeyeceğiz.” demekle yetindi.
mısır ve kudüs’ü fethedip, hazînelere sâhip olduğu hâlde, ömrü boyunca bir asker gibi yaşadı. lüzumsuz hiçbir şeye harcama yapmayıp, parayı zarûrî ihtiyaçlara ve askerî malzemelere sarf etti. öldüğü zaman cebinden bir altın ile birkaç gümüş para çıktı. çok cömertti. akka muhâsarası için geldiğinde, on binden ziyâde atını askerlerine dağıttı ve binecek bir ata muhtâç kaldı.
çok cesûrdu. baştan başa çelik zırhlarla kaplı olan haçlıları, göğsü açık, îmânlı bir grup askeriyle perişan ederdi. hattâ bir defâsında da; “et iken demirle çarpışıyoruz, yüz olursak, karşımıza bin düşman çıkıyor, kaleler ateş saçıyor, denizler düşman kusuyor.” demekten kendini alamadı. yaptığı bütün harplerde, askerlerinin sayısı, düşmandan dâimâ azdı. bütün muhârebelerini, islâmiyeti yüceltmek ve müslümanları haçlıların zulmünden korumak, devletini düşman çizmesinden muhâfaza etmek için yaptı.
ilme ve ilim sâhiplerine çok ehemmiyet veren selâhaddîn eyyûbî, mısır sultânı olunca, şâfiî, mâlikî, hanefî ve hanbelî mezheplerine göre tedrisat yapan medreseler yaptırdı. kâhire, şam, iskenderiyye gibi şehirler birer ilim merkezi oldu. kendisinden önce yapılan pekçok câmiyi tâmir ettirdi. haçlılar tarafından saray hâline getirilen mescid-i aksâ’yı yeniden câmi hâline getirdi. mihrâbını ve birçok kısımlarını mermer ve mozaiklerle kaplattı. sultan nûreddîn’in halep’te inşâ ettirdiği meşhur âgah minberini de getirtip, câmiye yerleştirdi. |