18. yüzyılda tarih manzumeleri çoğalmıştır. Bunun nedenleri arasında, tabii ki 18. yüzyılın İstanbul’unda mimari faaliyetlerin artması sayılabilir. Yönetici sınıftan erkekler ve kadınlar çok sayıda mescit, medrese, mektep, kütüphane, zaviye, tekke, imarethane, bimarhane, türbe, hamam, sebil, çeşme, su kemeri, bent, saray, köşk, yalı, konak, han, çarşı, kışla ve tersane, baruthane, tophane ve darphane gibi dini, sivil ve askeri binaların yapımını üstlenir. Bu binaların ortak özelliği, neredeyse hepsinin üzerinde yer alan tarih manzumeleridir. Çeşme kitabelerinin bazılarına sadece suyla ilgili bir ayet veya kelime-i tevhid ile süslenirken, çoğunda yaptıranın adı, çeşmenin yapım tarihi ve kitabe şairi hakkında bilgi bulmak mümkündür. Girişinde çeşmeyi yaptıranı öven bir ya da birkaç beyit, yaptırana dua, bazen de neden ve kimin malından yapıldığı, nereye ne kadar sürede yapıldığı hakkında bilgiler bulunmaktadır. Sonda ise tarih beyitinde tamiye varsa, bu ya son beyitin ilk mısrasında veya tarih beyitinden önceki beyitte belirtilir. Şiirlerin çoğunluğunda şairin ismi ya da mahlası bulunmaktadır. Kadın çeşmelerinin kitabelerinde de, çeşmeyi yaptıranın adı ve çeşmenin yaptırılma amacı vurgulanmaktadır çoğunlukla. Çeşmelerin susuzların susuzluğunu giderme, suyu olmayan mahallelerin su gereksinimini karşılama ve hayır amacının yanı sıra ölen yakınlarının ruhları için de yaptırıldığı belirtilmektedir. İsimleri belirtilen kişiler arasında Hz. Muhammed ve ailesinden kişiler, yaptıran kişinin ölen çocukları, eşi, annesi ve babası da olabilmektedir. Örneğin III. Murad’ın kızı Ayşe Sultan ölen kocası Kanijeli İbrahim’in, Darphane Nazırı Mehmed Efendi’nin kızı Ayşe Hanım annesinin, I. Abdülhamid’in eşlerinden Sineperver Valide Sultan ölen oğlunun, Zehra Hanım babası Muhtar Efendi ile kardeşi Celal Bey’in, Fatma Nazire Hanım kocası Mehmed Besim Bey’in ruhuna çeşme yaptırmıştır. Valide sultanların kitabelerinde çoğunlukla din yolunda hayırlı işler yapmaya verdikleri önem, saflık ve temizliklerine vurgu yapılmakta, sultan olan oğullarının adı övgülerle belirtilmektedir.
Padişah kızlarının kitabelerinde ise çoğunlukla babalarının adları, babaları hayatta değilse genellikle kardeşleri olan devrin padişahının adı geçmektedir. Eşlerinin isimlerinin yazılması ender olarak görülmektedir. Kitabe yazıları önemli bir hattat elinden çıkmasa bile çok özenle yazıldığı görülür. Kelime atlaması ve başka türlü hatalara sahip kitabelerin çok az olduğu söylenebilir. Ancak kitabede yazılan şiir ile divanda bulunan şiir arasında kimi farklar bulunabilmektedir. Genellikle uzun olduğu için çıkarılan beyitler söz konusudur. Belli bir çeşme edebiyatı dili oluşmuştur. “Su” yerine, farsça “ab” kelimesi kullanılmaktadır: âb-ı germ (sıcak su), âb-ı cânfezâ (içene ferahlık veren su), âb-ı bekâ, âb-ı cûy, âb-ı ferevân, âb-ı hayât, âb-ı hayât-efzâ, âb-ı hayvân, âb-ı kevser, âb-ı latîf, âb-ı musaffâ gibi ifadeler kullanılmıştır. Susamış, susuz anlamında atşan kelimesi kullanılır. Kaynağın yanı sıra ayn-ı âb, ayn-ı dilâra, ayn-ı hayat, ayn-ı dilnişin, ayn-ı inâyet olarak “ayn” ile ilgili kelimeler vardır. “Bir içim su olmak”, çeşme şiirlerinde çeşmenin güzelliğini belirtmek için kullanılan bir tabirdir. Cârî eylemek, cârî olmak, cây-ı huşk, cây-ı hürrem, çeşme-i ab, çeşme-i âb-ı kevser, çeşme-i ayn-i şifa gibi çeşmeyle ilgili de çok sayıda tabir vardır. Hükümdar Şeddad’ın, tanrılık iddiasında bulunarak yaptırdığı İrem adını taşıyan cennetin adı İrem ya da bâğ-ı irem olarak çok geçer. Ayrıca İskender, kevser, lûle, kıllet-i mâ‘ (su sıkıntısı) da yine çok geçer. Özellikle çeşmenin yapıldığı yerde su sıkıntısı varsa, kitabede bu durum vurgulanır. Kûhken (dağ kazan), su getirmek için dağları delen Ferhad’ın lakabıdır. Türkçe’de, su icra eylemek, yani çeşme ve sebil gibi hayır işleri bina ettirmek, su gibi aziz olmak, su gibi ezber etmek, su gibi okumak, su gibi cari olmak, su icra eylemek, su yolu, su yolcusu, teşne-leb (dudağı kurumuş, çok susamış), tesnim (Kuran’da geçen cennetteki nehir adı), reyyan etmek (susuz kimseyi suya kandırmak), reyyan olmak (suya kanmak), reyyan-ı zulal (suya kanmış), sebil etmek, sebil-i bibaha, sebil-i pak, sebil-i can feza şeklinde deyimler devam eder. Zemmem, zulal (temiz, içilebilir nitelikteki su), zulâl-i hoşbû (içimi kolay, hafif su) ve zulâl-i saf (saf, temiz olan su) da yine bu çerçevededir.
Çeşme Mimarisi Üzerine
Çeşmelerin mimarları konusunda henüz müstakil bir çalışma bulunmamaktadır. Ancak Mihrimah Sultan'ın Edirnekapı ve Üsküdar'daki külliyelerinin mimarı Mimar Sinan olduğuna göre buradaki çeşmelerin mimarının Sinan olduğunu söyleyebiliriz.
Çeşmeler ve sebiller, mimari ve süsleme açısından değerlendirildiğinde kadınlar ile erkeklerin yaptırdığı çeşmeler arasında önemli bir fark görülmemekte, farklılıkların çeşmelerin yapıldığı yüzyıllar ile yaptıranların ekonomik gücünden kaynaklandığı gözlemlenmektedir. Örneğin birer yıl arayla yapımları tamamlanan Tophane çeşmesiyle (1145/1732), Saliha Sultan sebil ve çeşmesi (1144/1731) arasında görkem bakımından bir fark yoktur. Öte yandan bir çeşme veya sebili meydana getiren unsurlar arasında önemli yer tutan kitabelerde de biçim ve içerik olarak erkek-kadın ayrımı görülmemektedir. Farklılık, çeşmelerin yapıldığı yüzyıl ve yaptıranın konumuna göre değişir. Saraya mensup kadınların çeşme kitabeleri bir padişah çeşmesininkiyle eşdüzeydedir. Dönemin önemli bir şairi tarafından söylenmiş oldukça uzun bir şiir, önemli bir hattat tarafından mermere hakk olunur. Öte yandan, saraya mensup olmayan kadınların çeşme kitabelerinde, çok tanınmayan bir şair tarafından kısa bir şiir söylendiği ve kimi zaman kısa bir bilgi içeren düzyazı bulunduğu görülmektedir.
Kadınların Yaptırdığı Çeşme ve Sebillerden Örnekler:
Şâh Sultan Çeşmesi, şu anda mevcut olan bir kadın tarafından yaptırılan ilk çeşmedir. Şâh Sultan, II. Selim’in küçük kızı olup 969 (1561-1562) yılında Çakırcıbaşı Hasan Paşa, 980 (1572-1573) yılında Zal Mahmud Paşa'yla evlendirilmiş, 988 (1580) yılında eşiyle aynı gecede vefat etmiştir. Mezarı, Zal Mahmud Paşa Camii’nin haziresindedir.
Çeşme, Şah Sultan ile Zal Mahmud Paşa’nın birlikte yaptırdığı fakat Paşa’nın adıyla anılan bir cami, bir medrese ve türbeden oluşan Eyüp’teki Zal Mahmud Paşa külliyesinde, caminin avlu kapısına bitişiktir. Çeşmenin yapım tarihi, külliyenin yapım tarihi gibi henüz kesin olarak saptanamamaktadır. Tamir gördüğü anlaşılan kitabenin üzerinde 998 (1589-1590) yılı yazılı olup ayna taşında fî-sene 1245 (1829-1830) tarihi yer alır. Öte yandan tarih dizesinin ebced hesabına göre sayısal toplamı 952 (1545) yılını vermektedir. 1995 yılında Eyüp Belediyesi tarafından onarılan çeşme, klasik Türk çeşme mimarisinde ve kesme taştan yapılmıştır. 3 beyitlik tarih manzumesinin şairi belli değildir.
İkinci çeşme, Mihrimah Sultan Çeşmesi’dir. Mihrimah Sultan (1522?-1578), Kanunî Süleyman'ın Hürrem Sultan’dan olan tek kızıdır. Sadrazam Rüstem Paşa ile evlendirilmiştir. Üsküdar ve Edirnekapı'da, kendi adını taşıyan ve cami, medrese, sıbyan mektebi, hamam, çarşı ve türbeden oluşan iki külliyesi vardır. Her iki külliye de Mimar Sinan’ın eseridir. Ayrıca, Arafat Dağı’ndan Mekke’ye su yolu döşetmiştir. Mezarı, babasının Süleymaniye Camii yakınındaki türbesindedir.
Çeşme, Edirnekapı'da Mihrimah Sultan Camii’nin yakınında, Eroğlu Sokak’ın köşesindeki hamama bitişiktir. Çeşmenin ilk yapıldığı tarih bilinmemekle birlikte külliyenin tamamlandığı 1560-62 yılları arasında yapıldığı öne sürülebilir. Çeşmenin şu an üzerinde bulunan kitabesinde yer alan bilgilerden, yangın ve depremden yıkıldığı ve külliyenin mütevellilerinden Cağalzâde İbrahim Bey tarafından 1729-30’da yeniden yaptırıldığı anlaşılır. Cağaloğlu semtine adını veren Cağal Sinan Bey’in (ö. 1605) torunlarının, Mihrimah Sultan’ın torunu ve diğer hanedan mensuplarıyla yaptığı evlilikler, Cağalzade İbrahim Bey’in mütevelli olmasını ve çeşmenin onarılmasına katkısını açıklar.
Çeşme, kesme taştan ve klasik mimaridedir. Tamir kitabesinin şairi Şehdî’dir. Çeşme sağlamdır, fakat suyu akmamaktadır. Su teknesi yerindedir. Kitabesi yeşile boyanmıştır. Kitabenin ilk mısraında Mihrimah Sultan “Duhter-i Sultân Süleymân Mihrümâh Sultân kim” cümlesiyle, yani babasından yola çıkılarak tanımlanır.
Ayşe Sultan Çeşmesi: Ayşe Sultan, III. Murad ile Safiye Sultan'ın kızı olup 994’te (1586) Kanijeli İbrahim Paşa'yla evlendirilmiştir. Üç kez sadrazam olan Kanijeli İbrahim Paşa'nın ölümü (1601) üzerine Yemişçi Hasan Paşa'yla nikâhı yapılır, fakat paşanın öldürülmesi üzerine evlilik gerçekleşmez. Daha sonra Güzelce Mahmûd Paşa ile evlendirilir. 26 Zilhicce 1013’te (5 Mayıs 1604) vefat etmiştir, babası III. Murad'ın türbesinde gömülüdür.
1603 yılında yapımı biten çeşme, Şehzadebaşı'nda, Şehzade Camii'nin İstanbul Belediyesi'ne bakan kapısının bitişiğindedir. Kitabedeki bilgiden Ayşe Sultan'ın çeşmeyi ölen kocası Kanijeli İbrahim Paşa'nın ruhu için yaptırdığı anlaşılmaktadır. İbrahim Paşa, Şehzade Camii'nin avlusundaki türbede yatmaktadır.
Tamir gördüğü anlaşılan çeşmenin, şair Hükmî’nin iki şiirinin yer aldığı iki kitabesi vardır. İkinci kitabede kırıklar ve çimento ile sıvanma olduğu için şiirin bazı yerleri okunamamıştır. Üstteki kitabede “Hazret-i Sultân-ı ‘âlî-şân-ı ‘ismet-âşiyân/Rûh-ı İbrâhîm Paşa içün icrâ kıldı mâ” beyti yazılıdır.
Mahpeyker Kösem Valide Sultan Çeşmesi: Mâhpeyker Kösem Valide Sultan, I. Ahmed'in kadınlarından olup IV. Murad'ın annesidir. Entrikalarıyla tanınmış ve 1651 yılında gelini Turhan Valide Sultan tarafından boğdurulmuştur. Sultanahmet'te eşi, I. Ahmed'in türbesinde gömülüdür. Üsküdar'da Çinili Cami yanına mektep, darülhadis ve sebili, Anadolukavağı'nda Valide Medresesi mescidini ve çeşmesini, Çakmakçılar Yokuşu'nda Valide Hanı'nı yaptırmıştır.
1052’de (1642-1643) yapımı biten çeşme, Üsküdar'da Mahpeyker Sultan'ın yaptırdığı Çinili Cami ile hamam arasındaki sokağın başındadır. Klasik çeşme mimarisiyle kesme taştan yapılmıştır. Oymalı ayna taşının yanında bir tas deliği vardır. 8 beyitlik tarih manzumesinin şairi Fevzî’dir (ö. 1679). Kitabeye şiir nesih yazıyla yazılıdır. Çeşmenin teknesi harap, muslukları koparılmış, suyu akmamaktadır. İsmi kitabede zikredilmez, ama Hazreti Sultan-ı Ekrem Valide diyerek, Valide Sultan olduğundan bahsedilir.
Şekerpare Hatun Çeşmesi: Şekerpare Hatun (Şekerpare Kadın, Şehsuvar Usta), Sultan İbrahim'in (saltanatı 1640-1648) musahibelerindendir. Nerede ve ne zaman doğduğuna dair bilgi yoktur. Var olan kaynaklarda kendisiyle ilgili verilen tarihli ilk bilgi 1647’de Kara Musa Paşa ile evlendirildiğidir. 1648’de Hezarpare Ahmed Paşa tarafından etrafındaki kişilerle beraber kötü işlere karıştığı, rüşvet aldığı ve haddini aştığı için Habeşistan sınırındaki Ebrim’e sürülmüş ve orada ölmüştür.
1648 yılı Şekerpare için çok önemlidir. Naima’nın uzun uzun anlattığı sürgün olayı bu tarihte gerçekleşir. Naima’nın anlatımına göre olaylar şöyle gelişir: Cumâde’l-ûlâ’nın üçüncü hamis günü, musahibelerden Şekerpare Hatun, birçok işlere adı karışıp, kendisine bağlı adamları aracılığıyla rüşvet alıp haddini aştığı için diğer musahibelerle zıtlaştığı, konuyla ilgili Valide Sultan hazretleriyle aralarında geçen konuşma münakaşaya dönüştüğü, hatta Valide Sultan’ın onu kırbaçlayarak cezalandırdığı duyulur. Durum padişahın kulağına ulaşınca aynı gün bulunduğu yerden alınır ve bir kayığa konularak Sakız’a sürülür. Çoğunlukla onunla sohbet etmek için Şekerpare’nin sarayında bulunan Halep’ten ma‘zûl Hasan Paşa’nın eşi Ebe kızı Hamide Hatun, o sırada orada olduğu için onun da sürgüne gönderilmesi ferman buyrulur. Fakat Hamide Hatun’un akıllı bir cariyesi “Hamide Hatun benim” diyerek kendisinin kayığa bindirilmesini sağlar. Bu şekilde Hamide kurtulur ve cariyesi davranışı ile ün kazanır. Şekerpare’nin malının müsadere edilmesi ferman olur, yakın adamlarından Sebzeci Süleyman ve Dede adlı iki kişiye sorulur. Bu iki kişi Şekerpare’nin gücü ve ününden yararlanarak çok zengin olup dönemlerinin Karun’u haline gelmişlerdir. Vâlide Sultan’ın yaptırdığı handa bir oda 16 sandık mücevher, altın ve gümüş ile doludur. Sandıkların anahtarlarını Sebzeci teslim eder ve sandıklar padişahın önüne getirilir. Hepsi Şekerpare’nin mührüyle açıldığında her birinin ağzına kadar mücevher, inci ile dolu olduğu, ayrıca altın, riyâl ve kıymetli yaldızlı Hint işleri ve başka kıymetli hediyelerin olduğunu gören padişah “Hay kâfir! Bana akşam ekmek alacak akçem yoktur diye yemin ederdi, bak neleri çıktı, hepsi benim malımdır!” diye ferman buyurur. Menzili kazındıkça (kebs oldukda) bir beyaz, bir sarı zerbaft kaplı kürk, bir kaç nîm-ten kürk, biri incili, ikisi zerdûz, diğerleri değişik kumaştan 200 yorgan bulunur. Başka çok sayıda kıymetli şeyleri ile 250 kese nakit para çıktığı söylenir.
Birkaç gün sonra Şekerpare kethüdası Sebzeci denilen Ispanakçıbaşı damadı İbrahim Çelebi’nin boynu vurulup Aksaray Çarşısı’na terk edilir. Süleyman Dede ise gece boğulup ortadan kaldırılır. Şekerpare Hatun’u Koçbeyoğlu Pehlivan Ahmed adlı bir mübaşir ile İbrim’e sürerler. 4 Ahmed Ağa, “Şekerpare beklemediği anda sürgün edildiği için yanına harçlık almamış. İhtiyacını ağaya bildirir, Pehlivan da 600 akçeyi verir, bunun üzerine Şekerpare gayr-i ihtiyari Pehlivan’ın eteğini öpünce ikisinin de gözüne yaşlar gelip ağlarlar. Mısır sınırına gelince Haydar Ağazade Mehmed Paşa’ya rast gelirler, o da 300 altın, Mısır’a ulaştıklarında ise Mısır valisi Küçük Emir Paşa 500 kuruş harçlık verip, mübaşiri İbrim’e götürüp gelmiş” şeklinde nakleder.
Eyüp’te yaptırdığı türbe ve sebili (1646) sürgüne gönderilmesi üzerine satılığa çıkarılmış ve Ser-hazin Hasan Ağa ile Abdurrahman Ağa tarafından satın alınmıştır. Bugün Abdurrahman Paşa Türbesi olarak bilinen türbenin sebili, 1942 yılında yıktırılmıştır. İlk yapım tarihi bilinmeyen çeşme, Galata'da Necati Bey Caddesi'nde II. Bayezid Camii'nin kapısına bitişiktir. 1875 yılında tamir edildiği, üzerinde bulunan kitabede yer alan iki satırdan anlaşılmaktadır. Tuğladan yapılmış, yuvarlak kemerli, önü demir parmaklıklı bir pencere görünümündedir. Suyu yoktur, küçük teknesi yoldan geçenler tarafından çöp kutusu olarak kullanılmaktadır.
Kö
prülü Hemşiresi Çeşmesi: Sadrazam Kö
prülü Fazıl Ahmed Paşa'nın (1635-1676) şimdilik ismi saptanamayan kızkardeşi tarafından yaptırılmıştır. Kö
prülü Mehmed Paşa’nın, oğlu Fazıl Ahmed Paşa’yla birlikte yetiştirdiği Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’yı (1634-1683) kızıyla evlendirdiği bilgisi, bu kızkardeşin Kara Mustafa Paşa’nın eşi olup olmadığı sorusunu akla getirmekle birlikte eldeki bilgiler bu konuda bir sonuca ulaşmak için şimdilik yetersiz kalmaktadır.
1093 (1682) yılında yapımı biten çeşme Kuruçeşme, Arnavutköy Caddesi üzerinde Tezkereci Camii'nin altındadır. 6 beyitlik tarih manzumesi, şair Behçeti Hüseyin Efendi (ö. 1195/684) tarafından talik hatla yazılmıştır. Klasik çeşme mimarisinde olup kesme taştan yapılmıştır. Suyu akmamaktadır.
Hatice Sultan Çeşmesi: Hatice Sultan, III. Ahmed'in kızıdır (saltanatı 1703-1730). Önce Musahib Mustafa Paşa’yla sonra Sadrazam Hasan Paşa’yla evlendirilmiştir. 28 yaşında vefat eden Hatice Sultan, Üsküdar'da Yeni Cami'ye gömülmüştür.
Çeşme, 1123/1711 yılında Hatice Sultan’ın aynı yerdeki mektep ve sebiliyle birlikte yapılmıştır. Ayvansaray Caddesi üzerinde, surların cadde ile kesiştiği yerde, Eyüp istikametine giderken yolun sol tarafındadır. Tamamen mermerden, sivri kemerli önünde yalağı sağlam duran bir çeşmedir. Ayna taşında kabartma süslemeler vardır. Son yıllardaki tamirinde eksik bazı mermer parçaları tamamlanmıştır. Kitabedeki 5 beyitlik şiir, dönemin ünlü şairlerinden Tâ’ib’e (ö. 1724) aittir.
Çamlıca Kültür ve Yardım Vakfı Yay. , H.Arslan