ALTİN BÖLÜM - ALTIN KESİN - İLÂHİ ORAN
İnsanlar, tabiattaki cazibenin ve mistik telkinin esasını bulmaya ve araştırmaya çalıştılar : Duygu, sezgi ve düşünce ile, geometri ve sayıya dayanan sayısal bir orantının, bütün varlıklara serpilmiş olduğunu fark ettiler.
Altın Bölüm, mistik duygunun haz aldığı bir nispet ve oran kanunu, hayatın kendi oluşu içinde, bir dinamizm ve genel bir armoni yasasıdır. Bu yönden, sanatta da ifade bünyesi içinde gereğince yer alır. Sanatçılar, bu mistik değeri, kararlama bir çalışmayla ve rahatlıkla eserlerine mal edebilir. Altın Bölüm sanat eserinin ifade bünyesinde yer almamış ise, eser, hayat takdirinden uzakta, ruhsuz ve âdi olur, hiçbir zaman dünya çapında değere ulaşamaz. Aklî ve mantıkî olmuş bir sanat, hiçbir zaman estetik sezgiyi duyuramaz. Sezgi uygunsuzlukları kırarak, kanun olur. Spontane çalışmalar, bu ruh değerini daha rahatlıkla anlatabilir: Nitekim, 4-5 yaşlarındaki çocukların resimlerinde, Altın Kısım değerlenmeleri, duygunun bu yoldaki rolünü anlatır. Sanatçı, gergin ve duygudan uzak mantığın hakim olduğu hallerde, eserinin armoni fonksiyonu olan bu değeri yakalayamaz. Tarih öncesi eserlerinde, Eski Mısır ve Yunan mimarisi yapı elemanları, bu değerle yüklüdür.
İnsan; sezgisi, anlayışı, iradesi, zekâsı ve fizikî yapısı, çeşitli meyil ve kabiliyetleriyle, biri diğerine üstün sevgi ve sempatiyle manâlanmış, bütün yaratıklar içinde en şerefli ve üstün bir yaratıktır.
Kendi halinde serpilen, yayılan, büyüyen bütün varlıklarda alâka ve uyum kanunu olarak, bu mistik oranı sezmek mümkündür. Altın kesim, bilinçaltında yankılar bırakan, mistik etkiler yaratan, sublim bir değer ve oran kanunudur.
Altın Bölüm, sayı ve oran kanunu olarak, tarih öncesi devirlerinden beri insanoğlunun tabiatta ve ruhunda sezip, eserlerinde yansıttığı, mantık ve muhakemenin girmediği, sezgi dünyasının bir kanunudur. Geometrik olarak bulunabildiği gibi, sayısal değer olarak da yaklaşılabilir.
İptidai devirlerde, insanlar daha tabiatı keşfetmeden önce, bilinçaltı varlıklarının itişi ile, maddî ve manevî ihtiyaçları için yaptıkları resim, heykel, balta ve kaplar üzerine bu oran kanununu yansıtır. Bu tesirli ve alâka uyandırıcı yaradılış kanununa, Yunan düşüncesinin en erken devirlerinden beri, geometriciler, filozoflar, tabiatta imtiyazlı bir kanunun bulunduğuna inandılar. Sayıların her zaman esrarlı özellikler taşıdığını, Pythagoras’çılar ifade etmişlerdir. Pythagoras ve Eflâtun felsefesi, matematik esaslı felsefedir. Eflâtun, yaşlılık devresinde bu görüşe kuvvetle inanmıştır. Aynı inancı paylaşan Aristo, tabiattaki güzelliği ve uygunluğu sayı, oran ve sınırda bulmuştur. Pythagoras’çılar, sayıların bütün varlıkların ilkesi olduğunu iddia etmişlerdir. Pythagoras, seslerin sayı ile alakalarını, uyumun matematik kanunlarını bulmuştur. Mısır ve Mezopotamya’da medeniyet kurup, uygar bir toplum hayatı yaşamış insanlar, tabiattan içlenerek, saklı kuvvetleri sezerek, varlığın sır ve sihrini çözmeye çalışmışlardır. Uygun oranı, (Dağlarda, bitkilerde, hayvanlarda, bulutlarda, insanda) bütün yaratıklarda aramışlar, her şeyin, bununla sihirli bir ölçü ve uyum kazandığını keşfetmişlerdir.